‘’Kumaşına ağlasa da terziler
Bana bir elbise dikmeli zaman
Bana bir küheylan
Bana bir şarkı…
Göz göze gelmedim ben kaderle
Benim kirpiğimden, onun kaşından
Yollar bulacağız inişe doğru
Nice hicran yokuşları görmüşüm
Oyulmuştur yüreğimin taşından…’’(Alıntı)
Recim edilen bir düş’tü mevsim
Tabanları yanan düşlerden arda kalan
Sökün eden hayaller ve hazan
Mezarımda saklıydı kıble
Belki de kursağımda kalan bir
bilmece.
Hercai yüreğin handikabı
Derdest edilmiş sözcükler ve bağrı
Yanık kokan
Bir masal gibi
Gizinde sürüklendiğim
Hecelerin bahçesinde başımın tacı
duygular
Bir parantezse açılan geceye
Gece ise tekmili semazen imgelerden
biteviye
Taşan bir ses ırmağı
Hecelerin yüzdüğü
Derinlerin çağrısı her halükarda
Yanıp tutuşan kalemin beylik rüzgârı
Benzemezken kimseye
Hiçliğimin de mealidir
Kazan kaldırdıkça hayata aralıksız
yazan.
Bir töhmetse rüzgârın sürüklediği
Bir nimet olsa olsa aşkın tozpembe şafağı
Kaynayan yürekten firar eden nidası
söylencelerin
Hulasası arda kalan
Belki de bakaya kalan bir düş’ün
mezarına
Serildiğim o bilinmez iklimde
Teessüf ettiğim içimdeki zemheri.
Bazen boyut atlayan ruhumda saklı
zindan
Koridorları ölüm kokan
Mısralardan değilim hem ben.
Hecelediğimse hayatın meali
Ne hikmetse serptiğim gün yüzlü
mizacımda
Saklı bir hüviyet
Elbet Rabbin katında yanmaksa İlahi
Aşkın
Sıcaklığında eriyen tüm buzullar.
Nazenin gölgem ve rüyam
Sözcüklerin eşref saatinde taşan bir
hikâye
Gaipten gelen coşkuma
Eşlik eden seyyah kalemle
Dirayetimin sınandığı aralıksız vuku
bulan
O ritimle sessizliğin kundakladığı
bir müzik gibi
Dibine vurmaksa kimi zaman hayatın
Başa sardığım bir film gibi
Elbet umuttur sil baştan yaşayan ve
yaşatan
O emsalsiz sevgide saklı ruhun
Sedası inancın hükmünde
Sararan bir gün ne ki
Devasa ufkun sunumunda binlerce
metafor
Göz kırparken göğün bitiminde
Başlamak yeniden ilk günün heyecanı
Tükenmezken ömürlük ritüelde.