Son Direniş Mevzii


Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen 
Hayat hikayesinin 118.bölümü

elçi’nin ağzından dökülür ayetler 
nefesine sarılı ümitler
sesinde canlanır teselliler
mekke’nin kıtlığına hazırlanır gerçeğin süvarileri

bir ümit çerağı olup 
zor yıllarının yanı başında durur hatırı
artık  bekleyişini hak edenlerin gözünde
muktedirlerin yenilgisi başlamıştır
zalimlerin yüreğini korkunun alevleri sarmıştır
ümidin gömleğini kanlayanların elleri yırtılacaktır 
el uzatanların elleri kuruyacaktır

arandığını bilir 
öyle teselli bulur 
öyle atar üzerindeki ağır sancıları
öyle kanatlandırır sevdasını avuçlarından 
öyle tutunur ümidin dal uçlarına

O’Allah ki sözünü 
kulun ağzından duyurur bize
onun yanı başından eğilir dünya kuyumuza
umduğunu umdurur bize
bekleyişinde incileşen sözleri dizer nefesimize
bizden hiç ümit kesmediğini
bildirir bize

Allah'ın elçisi'nin hatırı
söz kadar diri 
söz gibi duru
nasıl oldu da o sözün sadece lafzında oyalandık 
sadece yüzüne takıldık
güzel seslendirişini ziyafet saydık sadece

sırf güzel yazılışını 
duvarlara pahalı tablolar olarak asılışını zafer sandık
oysa söz anlam taşır
anlam ise anlaşılmak ister
susuzun suyu araması gibi
açların ekmeği özlemesi gibi

elimizdeki en sahih
en sahici
en güvenilir
en canlı peygamber hatırası olan kur'an'ı
okuyalım ama anlaşılmasa da olur diye diye 
demek ki anlaşılmaya değmez diyen 
biz miyiz 
başkaları mı

çocuklara karışıp gökyüzünün çizgilerinde neşe aradığını
kendini şarkılarla karşılayan genç kız ve delikanlılara 
tebessüm ettiğini unutuverdik
fikrinin ince güllerini dermeyi beceremeyince
kerbelanın ciğer sızlatan acılarında
utandıran görüntülerinde heyecan aradık kendimize

vahyin gelişini 
bir bayram edasıyla özlediğini dillendirmedik
nabzına..
sözün kalbinden nasıl can indirdiğini göremedik
varlığımızın tek heyecanı
insanlığımızın mayası esmanın göğünden 
ışık emmeye hazır mıyız
ümidimiz olan sözün ocağından köz bulmaya var mıyız
köz avuçlarımızda yanmaya başladı çoktan
ümit biziz, biz

önce el at diyor
elinle engelle
elinle engelleyemiyorsan, dilinle…
diline de mi fırsat verilmiyor
susturuluyor musun
o halde kalbinle diren
kalbinle dik dur
kalbinde ayağa kalk 
son sığınakta 

kötülük karşısındaki yerini gösteriyor hz. Peygamber
istiyor ki
kötülüğün karşısında ol
yerin belli olsun
neyin varsa
kötülüğün karşısına koy. 
neyin kaldıysa
koy…
son parçanı…

elinde kalanı
elinde kalmayanı da
kalbini…
koy…
elinden geleni olmasa da 
kalbinden geleni koy zulmün karşısına

kötülük elini bağlıyorsa
dilini teslim etme
dilinle karşı çık
olur da 
kötülük dilini de bağlarsa
en son kalbini sok devreye

kalbini bağlayan var mı
kalbine kelepçe takmaları mümkün mü
kalbinin yönelişine müdahale edilebilir mi
kalbinle buğz et diyor hz. peygamber
çünkü bu kadarı da imanın bir parçası…
çünkü kalbin direnişi 
imanın en son hali…

kalbin son çare
kalbin son kale
kalbin son direniş mevzii


*
ka'b bin züheyr büyük bir şairdi 
babası züheyr, 
sayılı arap şairleri arasında yer alırdı
iki oğlu ka'b ile büceyr'i de 
kendisi gibi edip ve şair yetiştirmişti

şair züheyr bin ebi sülma, 
ehl-i kitap kimselerin sohbetine devam ederken
ahir zamanda bir peygamberin geleceğini işitmişti
bir gece rüyasında 
gökten bir ip uzatıldığını 
ipe tutunmak için elini uzattığı halde
onu tutamadığını görmüştü 

bu rüyasını
ahir zamanda gelecek olan peygambere 
kendisinin yetişemeyeceğine yormuştu
bu sebeple vefatından önce oğullarına
gelecek olan peygambere iman ediniz diye 
vasiyette bulunmuştu

kur'an'ın fesahat ve belagatı karşısında 
gözleri kamaşan birçok kuvvetli şair ve hatip
islamiyetle müşerref olmuştu
bununla beraber, şirkte direnen, 
peygamberimiz (s.a.v.) ile müslümanlara karşı 
besledikleri kin ve düşmanlığı
şiir ve hitabeleriyle dile getirmekten 
geri durmayanlar da vardı

ka'b bin züheyr bunlardan biri idi
babasının ölümü üzerine
şöhretine kendisi varis olmuştu
kardeşi büceyr 
resul-i ekrem safında yer almışken
ka'b bir türlü şirkten vazgeçmiyordu
zaman zaman yazdığı şiirleriyle 
efendimizi ve müslümanları hicvederek
onları üzüyordu

bir gün yine kardeşi büceyr'e 
müslüman olmasından dolayı 
duyduğu kin ve kızgınlıkla 
inkar saçan bir şiir yazıp göndermişti

büceyr (r.a.), şiiri efendimize okuyunca
son derece müteessir oldular
ka'b'ın şiirleriyle müslümanlara hakareti 
artık tahammül sınırını aşmıştı
bunun üzerine resul-i ekrem 
ashabına şu emri verdi

kim ka'b bin züheyr'e rastgelirse 
onu öldürsün 
kanı şu andan itibaren mübah kılınmıştır

bu müsaadenin verilmesinden sonra
ka'b'ın uğrayacağı akıbet şüphesiz dehşetli olacaktı 
bunu düşünen kardeşi büceyr
son bir defa kendisini ikaz edip 
nasihatta bulunmak üzere bir mektup yazdı 

bundan kurtulabilmenin tek çaresinin de ancak
resulullaha gelip af dilemek olduğunu bildirdi
mektubu alan ka'b, 
yerinde duramaz bir hale gelmişti 
adeta kocaman yeryüzü 
kendisine dar gelmeye başlamıştı
her an son nefesini verecekmiş gibi 
ecel teri döküyordu


aleyhinde verilen bu karar üzerine
kurtulamayacağını anlamıştı
iki şeyden birini tercih etmek zorundaydı
ya şirkte devam edecek 
ve ele geçmemek için köşe bucak kaçacaktı 
veya resulullahın huzuruna çıkarak 
sadakat elini uzatıp
o ana kadar yaptıklarından pişmanlık duyduğunu 
itiraf edecek ve af dileyecekti

ka'b akıllı davranıp ikinci yolu tercih etti
zaten kardeşinden mektup gelir gelmez de 
iç alemini bir pişmanlık duygusu kaplamıştı
uzun mesafeyi kısa zamanda kat edip 
medine'ye gelen ka'b
resul-i ekremin huzuruna çıktı

peygamberimiz (s.a.v.), onu şahsen tanımıyordu 
ka'b, bu durumu akıllıca kullandı
efendimizin, huzurunda diz çöküp 
mübarek elini tuttuktan sonra 
şöyle bir teklifte bulundu

ka'b bin züheyr tövbe etmiş 
müslüman olarak huzuru saadetinize gelmek istiyor
ben, onu size getirsem
ona eman verir 
tövbesini ve müslümanlığını kabul eder misiniz

resul-i ekrem bu teklife
evet cevabı vererek 
kanaatini izhar buyurdu
bu cevap üzerine
ka'b'ın mama alemi birden bire parladı 
elini resulullahın elinden ayırmadan şahadet getirdi

resul-i ekrem (a.s.m.) ve etrafında bulunan sahabiler 
bir anlık bir hayrete kapıldıktan sonra
peygamber efendimiz (a.s.m.), 
sen kimsin diye sordu
ben, ka'b bin züheyr'im 
ya resulallah diye cevap verdi

gönül ülkesi 
islamın manevi kılıcı ile fethedilen ka'b 
hemen o anda 
arap edebiyatında şaheser parçalar arasında yer alan 
banet aüâdü isimli kasidesini 
resulullaha sundu.

…suad'ın ayrılığın yetmiyormuş gibi
iki taraf arasında söz taşıyanlar bana
ey ebu sülma'nın oğlu
sen, artık kendini ölmüş bil dediler

kendilerine güvenip de başvurduğum her dost ise bana
seni oyalayıp teselli edemem
başının çaresine bak dedi
ben de çekilin yolumdan dedim
rahman'ın takdir ettiği her şey 
elbette olacaktır

insanoğlunun mes'ud hayatı 
ne kadar uzun olursan olsun 
mutlaka bir gün bir tabutta taşınacaktır
resulullahın beni öldüreceğini haber aldım
resulullahın yanında bağışlanmak en çok umulan şeydir
özür beyan ederek Allah elçisinin yanına geldim
resulullahın katında özür daima kabule şayandır
merhamet ve teenni ile muamele et bana.

içinde bir çok nasihat ve hükümler bulunan 
kur'an hediyesini sana ihsan eden Allah
hidayetini arttırsın
rakiplerimin dedikodusuyla beni muaheze etme
hakkımda bir çok dedikodular yapılmışsa da
ben pek o kadar suçlu değilimdir

ben şimdi öyle bir makamda bulunuyorum ki 
burada gördüğüm ve işittiğim şeyleri 
bir fil görüp işitseydi muhakkak titrerdi
burada beni mutlak Allah'ın izniyle 
peygamberin affına nail olmak kurtarabilir

ben, yüce peygambere karşı 
hiçbir itirazda bulunmadan sağ elimi
onun adaletli eline uzatıyorum
şimdi, söz onun sözüdür

şüphe yok ki, 
resulullah doğru yolu gösteren bir nur
kötülükleri yok etmek için 
Allah'ın sıyrılmış keskin ve yalın kılıçlarından 
bir kılıçtır...

ka'b
resul-i ekremin
kahramanlık ve yiğitliklerinden bahsederek 
kasidesine devam ediyordu

kaside içinde bir beyt var ki
resul-i kibriya ondan son derece memnun olmuştu
o taç beyit şuydu

şüphe yok ki, 
resulullah doğru yolu gösteren bir nur
kötülükleri yok etmek için 
Allah'ın sıyrılmış keskin
ve yalın kılıçlardan bir kılıçtır

bu beyti duyan resulullah, 
o anda üzerinde bulunan mübarek bürdesini çıkarıp 
bu büyük şaire hediye ederek 
memnuniyeti yanında 
tebrik ve takdirlerini de izhar etti

bundan sonra  banet süadü adlı kaside 
kaside-i bürde olarak anılmaya başlandı

ka'b bin züheyr 
resulullahın bu hediyesi ile her zaman
her yerde iftihar ederdi 
ömrünün sonuna kadar 
onu yanında muhafaza etti

bir seferinde muaviye, 
on bin dirhem vererek onu almak istemişti
ka'b, resulullahın hırkasını giymek hususunda 
kimseyi nefsime tercih etmem diye cevap vermişti

hz. muaviye ka'b'ın vefatından sonra 
bu arzusuna nail oldu
mirasçılarına yirmi bin dirhem göndererek
hz. resulullahın bu mübarek hırka-i saadetlerini 
kendilerinden aldı

sonra bu mübarek hırka emevilerden abbasilere
onlardan da avuz sultan selim eliyle 
osmanlılara geçti
bugün resulullahın bu mübarek hırkası 
mukaddes emanetler arasında 
topkapı sarayının hırka-i saadet dairesinde 
muhafaza altında bulunmaktadır

hırka-i saadet, 1,24 metre boyunda 
geniş kollu olup siyah yünlü kumaştan yapılmıştır
içi, kaba dokunmuş krem renk yünlü kumaş kaplıdır
önünde, sağ tarafında  
bir parçası noksandır
sağ kolunda da eksiklik vardır

hırka-i saadet
müteaddit bohçalara sarılmış olduğu halde 
üstten açılır çifte kapaklı altın bir çekmece içindedir
sultan aziz tarafından yaptırılmış
uzunca bir kitabe de bulunmaktadır

saltanat devrinde, hükümdar
ramazan'ın on beşinci günü
topkapı sarayına gelir
hırka-i saadet, merasimi mahsusa ile açılır 
başucunda bizzat hükümdar bulunduğu halde 
devlet ricali ve saray memurları tarafından ziyaret olunur 
destimaller hediye olunurdu 
bilahare saray kadınları da ziyaret ederlerdi

hırka-i saadetin baş muhafızı hükümdar olup 
onun gaybubetinde bu vazife tülbent ağasına aittir
hırka-i saadet hademe teşkilatı
topkapı sarayı müze haline intikal edinceye kadar 
aynı gelenek ile devam etmiştir

hicretin 9. senesi
recep ayından bir gündü
resulullahın etrafında birçok sahabi vardı
bu sırada
bugün sizin salih bir kardeşiniz vefat etti 
kalkın onun namazını kılın buyurdu

sahabiler derhal hazırlandılar 
resulullahın arkasında saf bağlayarak 
salih kardeşleri üzerinde gaib namazı kıldılar 
namazdan sonra resul-i ekrem
kardeşiniz necaşi ashame için 
Allah'tan mağfiret talep ettik buyurdu.

habeş necaşisi ashame
resulullah tarafından bir mektupla 
hicretin yedinci senesinde islama davet edilmiş 
ve derhal Müslüman olmuştu
müslüman elçiye de

…keşke 
şu saltanata bedel muhammed-i arabinin (a.s.m.) 
hizmetkarı olsaydım. 
o hizmetkarlık, 
saltanattan çok daha üstündür 
demişti


redfer

( Son Direniş Mevzii başlıklı yazı redfer tarafından 4.04.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu