Sevmeye Bağlı Her Şey


Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen 
Hayat hikayesinin 119.bölümü

bir döngüdür bu yüzden su ve ateş
hüzün potasında insanı yandırıp yundurmak için
belki başına baht
ayağına taht kondurmak için
rüyalara siyah hüzünler düşürmek için

damlada denizce çağladın mı hiç
deniz ki ateşlere sürgün sancılarda 
eflatun düşünceler çoğaltır
kelimeleri tutsak olmuş zamanları 
can evine dalga dalga sürükler kasıtla 
terkisinde uyuyan sağır uğultular
karanlığın kurşuni ağırlığını getirir 
ufuklardan 

gözyaşı nedir bilir misin
fecrin öncesinde gizli gizli ağladın mı hiç
yüreğinde melal büyüten aşığa
bir tesellidir oysa
yavaş yavaş  yurduna dönüşlerdeki özlemidir
seher yelinin 

gözyaşı nedir bilir misin
yağmayan yağmurların altında yalınayak
gökteki güzelliklere tutkun gelincik tarlalarını 
seher yürüyüşleriyle geçen sevdalıların
yaşamasıdır o kızıl vakitleri 

sevmek nedir bilir misin
sevmek ile zorunluluk kelimeleri 
ne kadar da uzaktır birbirine 
zor varsa sevmek yoktur
hatta zorlanırsa insan sevdiğini bile sevmez olur 
muhabbetin olduğu yerde 
mecburiyete gerek yok

zoraki sevgi olmaz
zorlandığında bütün güzellikler tahrip olur
güzellik zorlamaya gelmez
sevmek kalbi eylemdir
kalbine söz geçiremezsin
ya uyarsın
ya yanarsın

kendi varlığımızdan ne kadar memnun isek 
gözümüzün üzerindeki kirpiklere ne kadar itirazsız isek 
O’nun bize çizdiği yolu zoraki bilmeden
zorlanarak değil
mecburiyet olarak değil
o kadar muhabbetle yapıyor olmalı değil miyiz
sevmeyi
sevilmeyi

beni ben yokken bile seven
ben beni sevemezken de 
beni sevip özenerek insan diye var eden 
Yaradanım…
beni niye sevimsiz 
lüzumsuz ,faydasız var etsin ki
zoraki bir yola çağırıyor olsun ki

sevmeye bağlı her şey
hem de Allah’ı sevmene 
de ki, eğer sevmeye Allah’tan daha layık birisini biliyorsan
bana tabi olma

de ki, eğer Allah’ı değil de
bir başkasını sevmek senin için daha faydalıysa
bana uyma...

de ki, seni hiç yoktan çıkarıp 
insan olarak var edeni sevmek 
sana zor geliyorsa
beni sevme


*
hicretin 9.senesinde
islâm nuru bütün haşmetiyle 
arabistan yarımadasını kucaklamıştı
resulullahın elinde artık 
bir çok maddi imkanlar vardı 
islam devletinin serveti çoğalmış
müslümanların durumları oldukça düzelmişti

resulullah
her türlü imkâna kavuşmuş olmasına rağmen 
sade hayatından ayrılmıyor
mütevazi yaşayışına devam ediyor
lüks ve debdebeye iltifat etmiyordu

ezvac-ı tahirat
kadınlığın fıtratında bulunan 
ziynet ve dünya malına karşı meyliyle
dünyanın refah ve bolluğundan
giyim kuşam ve ziynetinden
bol nimetler içinde yaşamaktan 
nasiplerini almak istiyorlardı

bunun için de zaman zaman 
peygamberimiz (s.a.v.)'in etrafında toplanarak
bizler de başka kadınların istedikleri 
ziynetleri isteriz derlerdi
sonra da her biri bir takım şeyler isterdi

efendimiz, kendisi sade yaşadığı gibi 
hanımlarının da sade bir hayat sürmelerini 
buna rıza göstermelerini arzu ediyordu
bunun için de isteklerine müspet cevap vermiyordu
ezvac-ı tahiratın bu tarz isteklerde bulunmasından
mübarek gönülleri rahatsızlık duyuyordu

efendimizin mutat bir adeti vardı
her ikindi namazından sonra 
hanımlarını dolaşır
onların hal ve hatırlarını sorar
ihtiyaçlarını tespit ederdi
 
akşamları bir hanımının odasında 
diğer bütün hanımları da toplanır 
sohbet ederlerdi
sonra da herkes kendi hücresine çekilirdi
bu mutat ziyaretlerinde 
ezvac-ı tahiratın her biri de 
kendilerine ikram ederlerdi

günün birinde 
hz. zeyneb binti cahş validemize
bir tulum bal hediye getirmişti
hz. zeyneb de her gelişinde 
resul-i ekreme çok sevdiği baldan 
şerbet yaparak ikramda bulunurdu

bu sebeple o, hz. zeyneb'in yanında 
her zamankinden fazla kalırdı
bu durum hz. aişe'nin nazarından kaçmadı
sebebini merak etmeye başladı
bir ara cariyesi vasıtasıyla 
bu fazla duruşun sebebinin 
ikram edilen bal şerbeti olduğunu öğrendi.

hz. aişe ile 
hz. zeyneb arasında 
her nedense bir rekabet vardı
bu yüzden peygamberimiz (s.a.v.)'in pak zevceleri 
iki gruba ayrılmışlardı

resul-i ekremin
hz. zeyneb'in odasında 
fazla kalmasından müteessir olan 
hz. aişe gayrete geldi
taraftan olan diğer hanımları toplayarak 
kendilerine şu talimatı verdi…

resulullah hangimizin yanına gelirse
kendisine şöyle soracağız
ya resulallah… 
megafır mi yediniz 
resulullah,
hayır diyecektir 
biz de o zaman
o halde bu koku ne diye soracağız

tabii ki o
zeynep bana bal şerbeti içirmişti
cevabında bulunacaktır
o zaman da biz
demek o balın arısı 
urfut ağacından yayılmış, bal toplamış deriz.

mağfur, fena kokulu urfut ağacının 
yapışkan,tatlı
fakat fena kokulu bir zamkıdır
peygamber efendimiz (a.s.m.) 
bu kokudan fazlasıyla rahatsız olurdu
hz. aişe bunu bildiği için
bu tarz bir talimatta bulunmuştu.

alemlere rahmet olarak gönderilen efendimiz 
bir gün hz. hafsa'nın odasına girerken
ya resulallah…megafir mi yediniz
sorusuyla karşılaştı
efendimiz, hayır dedi
hz. hafsa, o halde bu koku ne diye sordu
efendimiz, zeynep binti cahş'ın evinde 
bal şerbeti içmiştim buyurdu

hz. hafsa
demek ki, o balın arısı 
urfut ağacından yayılmış 
bal toplamış dedi
resul-i ekrem 
onu bir daha içmem diyerek yemin etti
işte, yemin ettim
sakın bunu başka bir kimseye duyurma buyurdu

böylece efendimiz 
sırf hanımlarını memnun etmek 
aralarındaki fitri kıskançlığın 
aile nizamı üzerinde aksi tesiri olarak 
kendisine helal bir gıda baldan 
faydalanmamaya yemin etmiş oluyordu

peygamberimiz (s.a.v.)'in 
baldan istifade etmemeye yemin etmesi üzerine 
şu ayet-i kerime nazil oldu

‘ey peygamber
niçin hanımlarının hoşnutluğunu arayıp da 
Allah'ın helal kıldığı şeyi kendine yasaklıyorsun
Allah çok bağışlayıcı
çok merhamet edicidir.’

hz. hafsa
resul-i ekremin bu sırlarını gizleyemedi
çok geçmeden anlaştıkları hz. aişe'ye duyurdu
duruma bundan sonra 
diğer hanımları da işitti

hz. resulullah
hz. hafsa'ya serzenişte bulundu
ezvac-ı tahirat'tan bazıları 
dünya hayatının ziynet ve refahı ile ilgili 
bazı istek ve tekliflerde bulundular

peygamberimiz (s.a.v.) 
hem bu duruma üzüldü 
hem de hanımlarının birbirlerini kıskanmalarından 
fazlasıyla rahatsız oldu

dünya hayatının nazarındaki ehemmiyetsizliğini anlatmak 
hanımlarına bir ders vermek 
aynı zamanda aralarındaki kıskançlık ve çekememezliğe 
bir derece mani olabilmek düşüncesiyle 
zatına besledikleri muhabbeti ölçmek maksadıyla 
onlardan bir ay uzak durmak üzere yemin etti

bu yeminden sonrada 
meşrebe diye anılan çardakta 
tek başına yatıp kalkmaya başladı
işte bu hadiseye i'la hadisesi denir 
i'la mutlak yemindir
erkeğin hanımına yaklaşmamaya yemin etmesi demektir

peygamber efendimizin (a.s.m.) 
meşrebe'de yalnız başına kaldığını duyan sahabiler
hanımlarını boşamıştır düşüncesiyle telaşlandılar
hz. ömer, bu telaşını şöyle anlatır

medine'nin avali semtinde oturuyordum
ensardan bir komşum vardı
ikimiz birer gün arayla 
resulullahı ziyaret ederdik
gecenin bir kısmı geçmişti
gelerek kapıyı şiddetle çaldı 

telaşla açtım
ne var diye sordum
büyük bir felaket dedi
ne oldu dedim 
gassaniler medine'ye hücuma mı geçtiler
hayır,dedi
daha fena bir şey oldu
resulullah, zevcelerini boşamış

bunun üzerine sabah namazını kıldıktan sonra 
giyinip kuşandım ve medine'ye indim 
hafsa'nın yanına vardım 
ağlıyordu
ne diye ağlıyorsun dedim
ben, seni resulullaha karşılık vermekten
kendisinden bir şey istemekten 
sakındırmamış mıydım.

sonra sordum
Allah resulü sizleri boşadı mı
bilmiyorum dedi
resulullah şimdi nerede diye sordum
şuradaki meşrebe'de inzivaya çekilmiş dedi.

kalktım, resulullahın bulunduğu yere yaklaştım
kapıda hizmetçisi rebah vardı 
ey rebah dedim
resulullahın yanına girmem için izin iste 
rebah içeri girip çıktı
arzunuzu arz ettim
sustu, bir şey söylemedi dedi

dönüp mescide gittim 
ashab-ı kiramdan bazıları minberin etrafında 
üzgün üzgün oturuyorlardı
ben de biraz oturdum
canımın sıkıntısı bir türlü geçmiyordu
minberin yanında bir müddet oturdum
endişe ve üzüntümden bir türlü kurtulamıyordum

yine resulullahın bulunduğu odaya yaklaştım
sesimi yükselterek
ey rebah dedim
ben resulullahı görmek istiyorum
müsaade iste 
rebah içeri girdi ,çıkınca
gir, artık sana izin verdi

içeri girdim 
Allah resulüne selam verdim
hasırdan örtülü bir yatak üzerinde idi 
etrafıma bakındım
bir yanda bir avuç arpa
diğer yanda asılı bir post gördüm
gözlerim yaşardı

resulullah,
niçin ağlıyorsun diye sordu
ya resulallah… nasıl ağlamayayım ki
kisralar, kayserler dünyanın zevk ü sefasını sürerken 
siz Allah'ın en sevgili kulu olduğunuz halde 
bu basit şartlar içinde yaşıyorsunuz

resulullah, 
ey hattab'ın oğlu ömer dedi 
dünya nimeti onların 
ahret saadeti de bizim olmasına razı değil misin
sonra ,ya resulallah 
hanımlarını boşadın mı diye sordum

mübarek başlarını bana doğru kaldırarak
hayır buyurdular
bu cevap karşısında birden bire 
Allahü Ekber dedim
sonra da,bütün ashap keder içindeler
gidip kendilerine hakikati söyleyeyim mi dedim

resulullah, 
olur dedi 
yüzünden üzüntüsü dağılıncaya kadar konuştu
nihayet şenlendi ve gülmeye başladı
bunun üzerine çıkıp mescidin kapısına dikildim 
yüksek sesle bağırdım
resulullah, hanımlarını boşamamıştır

bir ay dolunca resulullah
inzivadan çıkarak hanımlarıyla görüşmeye başladı
bu sırada şu ayet-i kerime nazil oldu

‘ey peygamber, hanımlarına de ki
eğer dünya hayatını ve zevkini istiyorsanız
gelin boşanma bedelinizi verip 
sizi güzellikte serbest bırakayım 
eğer Allah'ı, resulünü ve ahret yurdunu istiyorsanız
şüphesiz ki sizden iyilik yapan 
ve iyi kullukta bulunanlar için 
Allah pek büyük bir mükafat hazırlamıştır’

resul-i ekrem (a.s.m.) hanımlarını
dünya ve dünya ziyneti ile 
Allah ve resulünü tercihte 
serbest bırakmaya memur edilmiş oluyordu. 

ayet, nazil olduğu sırada 
efendimiz hanımlarından 
hz. aişe'nin yanındaydı
ilk önce meseleyi ona açtı
bu konuda babasına anasına 
danışabileceğini de beyan etti.
 
hz. aişe derhal cevabını verdi
ben, bu hususta mı anneme babama danışacağım 
ben elbette ki
Allah'ı, resulünü ve ahret yurdunu tercih ediyorum
peygamber efendimiz bu cevaba gülümsedi

diğer ezvac-ı tahirat da 
aynı şekilde Allah ve resulünün rızasını 
ve ahiret yurdunu
dünya ve ziynetine tercih ettiler
böylece fahr-i kainat efendimize 
muhabbetlerini ispatlamış oldular

redfer

( Sevmeye Bağlı Her Şey başlıklı yazı redfer tarafından 5.04.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu