Ah O Alaca Akşamlar

Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen 
Hayat hikayesinin 124.bölümü

topraktan geleni toprak yoğuracak
aç gözlüleri toprak doyuracak
o insanlar anlamadılar 
ölülerin bile anladığı yağmur çiçeklerindeki hüznü
akşamların yumuşak tüylerine dokunmuş kargılar misali 
azgın atları boşandıran bir ölüm var dostum

doğrusu böyledir bu hikayet
az tamah çok ziyan getirir her an
kanaattir nefse yular demişler
şimdiki halimizde
elimizde su akışları
aramızda hece taşları

ağıtlar dilim dilim dilimizde
yük yük oldu isyanlar belimizde
son gemi de ufuklardan geçmeden
gelin ebabiller uçurarak 
akşam vakitlerinde sicciller düşürelim başlarına 
beyaz yeleli atlarla 
atılalım son hücumda
son ucu ölümlü dünyaya... 

bize her gün kendimizi hatırlatan
bir ucunda aldanışlar
diğer ucunda yanışlar 
ve uyanışlar olan bir ufuk o
bu uçtaki gülümseyişleri 
ötede gönül aydınlıklarına çevirecek bir çizgi

ah o alaca akşamlar
güneş görünmez olur da gök bulutlanır da hani
sonu gelmez bir uykuya dalar gibi 
girilir bahar ülkesine ya
bilemezsin kara mı, ak mı
ya yakın mı
uzak mı

acıdan korkanlar 
bilmezler nedir yaşamanın zevkini
bilmezler dostum 
yerin üstünde görüp geçirdiğimiz rüyaların 
yerin altında ebediyen devam edeceğini

Esirgeyen ve Bağışlayan huzurunda 
kaluya bir bela sözünün 
son sınavını başarmış 
yaran meclisinde
bütün belalardan uzak
bütün çirkinliklerden azade... 

acılardan ne korkarsın 
hüzün ikiz aynanın öbür yüzüdür dostum
arka yüzünde gerçek görünür her daim
geleceği karanlık görerek 
azmi bırakmaktır 
işte bu yüzden en acılı acıları
ve korkularımızı giyindirip ruhumuza
ateş almış gemilerin suya yansıyan yangınları gibi 
kızartır içimizi

ondandır 
onda ay parçası olur akledilirse eğer
yüzlerce kent dosyalanır 
her kentin kabristanında dostum
iki karış toprak tabakası kadar
canlarımıza yakın
en olmadık acılar

acılar
bir hüznün en belirgin hatırasıdır 
geçmişte yaşananların en yüce anıtıdır
çekilen çilelerin 
canla başla dikilmiş ölümsüz heykelidir

paylaşılmış acılar 
bir barajın önündeki seti yıkar
aynı insanlık yatağına akıtır bizi
bir kez daha tanışırız birbirimizle
bir kez daha barışırız kendimizle

bu yüzden 
tam da bu yüzden 
acıların kurbanlarını anarken
onların canlarıyla kanlarıyla ödedikleri 
o ağır bedel 
bizim canımıza can katar

bizi küskün düştüğümüz kuytulardan kaldırır 
gömüldüğümüz bezginliklerden kurtarır
içine düştüğümüz bıkkınlardan çekip alır
kış uykusundan uyandırır yüreklerimizi

acılar can aynasıdır 
bizi bize gösterir
unuttuğumuz güzel yüzümüzle tanıştırır
bir hatırlayışın adıdır 
acılar

*
hicretin 10. senesi 
rebiülevvel ayının onuncu günü.

efendimizin mübarek kalbi bütün insanlara karşı 
bir şefkat ve merhamet kaynağını andırıyordu 
çocuklara karşı ise bambaşka bir muhabbet
apayrı bir şefkat besliyordu

hele kendi çocuklarına karşı 
adeta bir şefkat ve sevgi deryasıydı
hz. hatice'den dünyaya gelen 
iki oğlu kasım ve abdullah'ı 
henüz mekke'de iken ve bebek yaşta 
ebedi aleme uğurlamıştı

abdullah isimli çocuğuna
tayyib ve tahir lakapları vermişti
onların ebedi aleme göçü ile 
mübarek kalpleri oldukça teessür duymuştu
hz. mariye'den sevgili oğlu ibrahim'in 
dünyaya gelişi onu bir derece teselli ediyordu

biricik oğlunu fazlasıyla seviyordu
mübarek elleriyle başını okşuyor
kucağına alıp göğsüne basarak 
sevgi ve şefkatini izhar ediyordu

evet,
şefkat rahmet-i İlahiyye'nin 
en latif, en güzel, en hoş, en şirin cilvelerindendir
şefkatin en şirini de evlada karşı duyulandır 
çocuk ,
Cenab-ı Hakk'ın anne-babaya 
muvakketen teslim edilmiş bir emanetidir

işte, resul-i kibriya efendimiz
her emanet gibi bu emanete karşı da 
gereken alakayı esirgemiyordu
çocuğunu, Cenab-ı Hakk'ın rahmetinin 
bir cilvesi olarak görüyor 
onun için seviyor
bağrına basıyordu

hz. ibrahim on altı ayına henüz ayak basmıştı
efendimiz onun hastalandığı haberini aldı
sevgili oğlunun annesi hz. mariye ile birlikte 
oturdukları bağ içindeki evine gitti
efendimiz, hasta yatan nur topu oğlunun gözlerinde 
eski parlaklığı ve hareketli bakışlar göremiyordu

gürbüz ve hareketli ibrahim
bir anda sessiz, sakin 
dünyadan küsmüş gibi duruyordu
bu haliyle ebedi aleme yolcu olduğunu 
adeta ifade etmek istiyordu
durumu fark eden efendimiz
kucağında tuttuğu sevgili oğlunun 
yavaş yavaş kayan gözlerine bakarak

ey ibrahim
Allah'ın takdirine karşı elden ne gelir buyurdu 
biraz sonra hz. ibrahim 
fani dünyaya gözlerini yumdu
efendimizin (a.s.m.) mübarek gözlerinden yaşlar boşandı

hz. abdurrahman bin avf
ya resulallah…
siz de mi ağlıyorsunuz
böyle ağlamaktan 
halkı men etmemiş miydiniz deyince
efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurdu

eyy ibni avf 
benim bu ağlamam  
şefkatin eseridir 
acımadan ibarettir
merhamet etmeyene
merhamet edilmez

efendimiz  göz yaşlarına hakim olamadı
gözleri yaşla dolunca şöyle buyurdu
göz yaş döker, 
kalp teessür duyar
biz, yüce Rabbimizin 
razı olacağı sözden başkasını söylemeyiz
vallahi, 
ey ibrahim 
senin ayrılığın bizi fazlasıyla mahzun etti.

bir erkek evlada doyamamanın 
hasretli gözyaşlarını akıtan efendimiz 
daha sonra 
karşısındaki dağa bakarak şöyle buyurdu

ey dağ
eğer, bendeki üzüntü sende olsaydı
muhakkak yıkılmış gitmiştin 
fakat biz
Allah'ın bize emrettiğini söyleriz
inna lillahi ve innâ ileyhi raciun

teçhiz ve tekfininden sonra
en mutena ve mübarek eller üzerinde 
hz. ibrahim 
baki mezarlığına götürüldü
peygamber efendimiz (a.s.m.) orada 
cenaze namazını kıldırdı

kabir hazırlanmıştı
efendimiz (a.s.m.) kabirde bir delik gördü
kabir kazanın dikkatini çekti 
oranın kapatılmasını emretti 
kabiri kazan ya resulallah 
o delik mevtaya ne zarar verir
ne de fayda 
deyince

kainatın efendisi şu dersi verdi
evet, o ölüye fayda da vermez zarar da 
ancak, dirinin gözüne zarar verir
rahatsız eder
Allah, kul bir iş yapınca onu 
mükemmel yapmasını ister

bundan sonra 
hz. ibrahim kabre kondu
server-i kainat resul-i kibriya (a.s.m.)
mübarek elleriyle 
göz yaşları arasında 
kabrin üzerine toprak serpti
su serpti

hz. ibrahim'in vefat ettiği gün 
güneş tutulmuştu
halk bunun,
onun vefatıyla ilgili olduğunu sanarak
ibrahim'in ölümü sebebiyle güneş tutuldu dedi 

resul-i kibriya efendimiz bunu duyunca
mescid-i şerife vardı 
Allah'a hamt ve senadan sonra 
ashab-ı kirama şunları buyurdu

ey insanlar
biliniz ki, güneş ve ay
Allah'ın kudret alametlerinden ikisidir 
bir kimsenin vefatı 
veya birinin hayatı sebebiyle tutulmazlar

bunları tutulmuş gördüğünüzde 
hemen mescitlere gidiniz
onlar açılıncaya kadar da 
Allah'a dua ediniz
namaz kılınız

hz. ibrahim'in ölümü ile 
efendimizin çocuklarından sadece 
kızı fatıma 
hayatta kalmış oluyordu
bu da onun neslinin hikmete binaen 
oğullarından değil 
kızından devam edeceğinin bir ifadesiydi

böylece
‘muhammed, hiçbirinizin babası değildir
o Allah'ın resulüdür 
ve peygamberlerin sonuncusudur’
ayet-i kerimesinin işari manası 
anlaşılmış oluyordu


redfer

( Ah O Alaca Akşamlar başlıklı yazı redfer tarafından 17.04.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu