Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen
Hayat hikayesinin 127.bölümü
bu kitap ki
yoktan Yaratan’a özge bir sanattı o
hiçbir kelam
hiçbir söz, eş olmaz bir harfine
övgüsüne aciz kalır şiirler bile
öyle ya
karınca süleyman ile nasıl bahsedebilsin
hikayeler hakikate nasıl dönüşebilsin
bu kitap ki
rumun elbette mağlup olduğunu da
lokman’ın secde ederek hitmetle dolduğunu da
orduların ahvalini de
sebe kentinin halini de
bize dosdoğru anlattı o
öyle ya
and olsun
saf saf duranlar aşkına
bölük bölük cennete sevk edilmişlere
göğsünde imanı
nefsinde gümanı olanlara
namazı dosdoğru kılanlara
zifiri gölgeli alev saçan dumanlara
diz çökenlere
vuruşarak koşanlara
ve sad aşkına
kum tepeleri’nce zulümlere batanlara
yolundan döndürülenlere
fethi müjdelenenlere
altından ırmaklar akan
saraylar müjdelenenlere
and olsun
tur dağından yıldız doğar
ay çıkar
kıyamet çıkar
dağlar pamuk pamuk atıldığı vakit
demirleri eriten mücadeleler çatılır
bir toplanışla toplanıldığında
saf tutmak üzere toplananlar adına
and olsun
bilecekler elbet
bilecekler ebet
efendimizin adını
dönecekler mülkün Sahibine
bir kitap ki
hani yazan kalem
yazacak ya hakikati yeniden
yine o kalem ne güzel yazdı
yüksek makamlara peygamberlerin kaderini
nuh’u tufana yazdı
denizler yana yazdı
örtünüp bürüneni yazdı
gümüş tepsilerden
saçılacak cennet baharlarını yazdı
vay haline
güneş dürüldüğü
gök ayrıldığı vakit
vay haline onların sema yarıldığı vakit
and olsun göğe
ve burçlara
ve gece yıldızına
Rabb’ın pek yüce adını anarak and olsun
and olsun
incire ve zeytine
O, insanı bir nan pıhtısından yarattı
kadir gecesinde üstüne rahmet rahmet
açık bir belge olan kitabı attı
artık hızlı koşanlara
artık ,gözyaşları çokluklarının boşaldığı
yokluklara and olsun
ve and olsun
tanda sarıp bürüyen kıyamete
kutsal beldeleri kuşatan rahmete
güneşe de and olsun
geceye and olsun
ve kuşluk vaktine de
*
peygamber efendimizin veda haccından sonra
etraftan gelen müslümanlar memleketlerine dönmüşlerdi
aldıkları talimatları memleketlerine görürmüşler
halka onları anlatmışlardı
veda haccı esnasında inen
maide suresi 3 ayet-i kerime
dinin kemale erdiğini beyan ediyordu
resul-i kibriya efendimizin aynı zamanda
vefatının da yaklaştığının ifadesi oluyordu
bunu bir kısım müslümanlar sezmişti
veda haccından sonra efendimizin
hastalanması ise bunu kuvvetlendirmişti
bu esnada araplardan bazı kimseler
peygamberlik davasına kalkıştı
bunların ilki, beni ans kabilesinden
esvedi ansi diye tanınan abhele bin ka'b idi
kahin ve hokkabaz bir adamdı
sözleriyle halkı tesir altına alırdı
yemen'de ortaya çıkan bu adam
peygamber olduğunu
meleklerin kendisine vahiy getirdiğini söylüyordu
bir takım yalan, dolan ve hilelerle
yemen ahalisinden birçok kimseyi aldattı
necran halkı da ona tabi oldu
daha sonra san'a'ya gidip orayı da zapt ederek
fesad ve irtidat dairesini genişletti
yemen'de bulunan müslüman vali ve memurlar
orayı terk etmek durumunda kaldılar
hz. muaz bin Cebel
ma'rib'de bulunan
ebu musa el-eş'ari yanına gitti
sonra ikisi oradan hadramut'a gittiler
resul-i kibriya durumu haber aldı
yemen'deki müslümanlara
her nasıl olursa olsun
abhele'nin hakkından geliniz diye
haber gönderdi
yemen'deki müslümanlar bu emir üzerine
derhal harekete geçtiler
sonunda onu evinde öldürdüler
esved'in öldürüldüğü haberi
medine'ye efendimizin vefatından bir gün önce
pazar günü ulaştı
yalancı esved'in öldürülmesinden sonra
müslüman vali ve memurlar
yemen'e döndüler tekrar
yine hicretin onuncu senesinde
müseylime-i kezzab
yemame'de peygamberlik davasına kalkıştı
müseylime, daha önce
beni hanife temsilcileri ile görüşüp
müslüman olmuştu
yemame'ye dönünce irtidad etti
irtidat ettikten sonra müseylime
peygamberimiz (s.a.v.)'e ortak olduğunu
iddia etmeye ve yaymaya başladı
kısa zamanda, hokkabazlık ve sihirbazlığıyla
neni hanif ve yemame halkından
birçok kimseyi kandırıp etrafına topladı
hatta
bir ara kur'an-ı kerim'i bile taklide kalkıştı
bir takım gülünç sözler dizip
kur'an diye okurdu
uydurduğu laflardan bazıları şunlardı
ey kurbağa kızı kurbağa
ne diye nak nak
ne diye vak vak edip duruyorsun
üstün suda, altın balçıkta
sen, ne suyu bulandırabilirsin
ne de içene mani olabilirsin
yarasa, sana ölüm haberini getirinceye kadar bekle…
efendimiz
necid diyarında bulunan müslümanlara da haber göndererek
müseylime-i kezzab'ın hakkından gelmelerini emir buyurdu
resul-i kibriya’nın ebediyyet alemine irtihalinden sonra
hz. ebu bekir, halid bin velid komutasında
müseylime'nin üzerine bir ordu gönderdi
vahşi bin harb
hz. hamza'yı şehit ettiği mızrağıyla onu öldürdü
hicretin 11. senesi
sefer ayının yirmi altısı
pazartesi günü idi
resul-i kibriya’nın hastalanmasından bir gün önceydi
buna rağmen o, yine
islamın istikbal ve inkişafını ilgilendiren
tedbirler almak
gerekli teşebbüslerde bulunmakla meşguldü
bizans,
islâm devleti için her zaman
bir büyük tehlike hüviyetini koruyordu
o zamana kadar da gerekli dersi
tam manasıyla almış değildi
efendimiz o tarafa büyük ehemmiyet veriyordu
pazartesi günü
ashab-ı kirama sefer için hazırlanmalarını emretti
hedef belli idi
bizanslılarla, rumlarla muharebe
emri duyan müslümanlar evlerine dağılıp
süratle hazırlığa başladılar
ertesi gün
salı günü resul-i kibriya efendimiz
üsame bin zeyd hazretlerini huzuruna çağırttı
ona şu emri verdi
seni hazırlanan ordunun başına
komutan tayin ediyorum
süratle harekete geç
babanı şehit edenler üzerine yürü
Allah, sana zafer ihsan ederse
orada fazla durma
geri dön…
bu emri verişinden bir gün sonra
aniden hastalandı
cihat için yola çıkacak ordunun
hazırlığından vazgeçmedi
bir gün sonra, perşembe günü
hasta olduğu halde
bizzat kendi eliyle sancağı hz. üsame'ye verdi
ey üsame
Allah yolunda
Allah'ın ismiyle muharebeye çık
Allah'ı inkar edenlerle çarpış buyurdu
mücahitlere hitaben de şöyle dedi
ahde vefasızlık etmeyiniz
küçük çocukları ve kadınları öldürmeyiniz
düşmanla karşılaşmayı arzu etmeyiniz
zira, ne olacağını bilemezsiniz
belki, onlar yüzünden
bela ve musibete uğrayabilirsiniz
Allah'ım imdadımıza yetiş
düşmanımızın hakkından gel
bizi onların zararından koru diye
dua ediniz
şunu da unutmayınız ki
cennet kılıçların parıltısı altındadır…
hz. üsame sancağı
büreyde bin husayb'a teslim ettikten sonra
aldığı emir gereğince karargahını cürüf'te kurdu
hazırlığını bitiren müslüman oraya koşuyordu
hz. üsame, ordusunu hazırlamakla meşguldü
müslümanlar da harbe katılmak üzere
hazırlıklarını tamamlamaya çalışıyorlardı
islam ordusunda
hz. ebu bekir,
hz. ömer,
hz. osman
hz. sa'd bin ebi vakkas
ebu ubeyde bin cerrah gibi
ashab-ı kiramın ileri gelenlerinden
birçok kimse vardı
bunların üzerine henüz yirmi yaşına basmamış
hz. üsame kumandan tayin edilmişti
bu durum
hoşa gitmeyen bazı sözlerin söylenmesine
sebep oldu
henüz yirmisine ayak basmamış bir delikanlı
kumandan tayin ediliyor
ashabın ileri gelenlerinden birçok kimse
emri altına veriliyor
bu nasıl olur
sanki bir anda hz. üsame'nin
resul-i kibriya efendimiz tarafından
tayin edildiği unutuluvermiş gibi
bir sürü söz ve dedikodu çıkmıştı
duruma hz. ömer (r.a.) muttali oldu
bu tarz sözleri sarf edenlere
gereken cevabı verdikten sonra
meseleyi gidip
hz. resulullaha (a.s.m.) intikal ettirdi
peygamberimiz (s.a.v.)
yakalandığı hastalığın şiddetinden
yatağında yatmaktaydı
haberi alır almaz
kızgınlığının ifadesi yüzünde belli oldu
sargılı başı ile yatağından kalktı
ashabın yardımıyla mescide giderek minbere çıktı
Allah'a hamt ve senada bulunduktan sonra
şöyle buyurdu
ey insanlar
üsame'yi kumandan tayin ettiğim için
bazılarınızın ileri geri konuştuğunu duydum
benim üsame'yi
kumandan tayin etmeme itiraz ediyor gibisiniz
daha önce üsame'nin babasını
kumandan tayin ettiğim zaman da
aynı şeyi yapmıştınız
vallahi, nasıl babası
kumandanlığa layık olduğunu göstermişse
üsame de babasından sonra
kumandanlığa layık bir kimsedir
babası nasıl en sevdiğim biri idiyse
üsame de en sevdiğim kimselerden biridir
o da, babası da
her türlü hayrı işleyebilecek
yaratılışa sahip kimselerdir
onlardan hayırlı işler bekleyiniz
muhakkak ki üsame
sizin hayırlı olanlarınızdandır
bu işe ehliyetli birisidir
bu hitabesinden sonra minberden inip
hane-i saadetine girdi
islâm ordusuna katılacak müslümanlar
birer ikişer gelip kendisiyle vedalaştılar
efendimiz onlara
üsame'yi gönderme işini ihmal etmeyiniz…
diyordu.
hatta
bir ara dadısı ve hz. üsame'nin annesi
hz. ümmü eymen hane-i saadete gelip
ya resulallah üsame'yi
bir süre karargahında bıraksan olmaz mı deyince
efendimiz aynı sözleri tekrarladı
üsame'yi gönderme işini ihmal etmeyiniz
onu gönderiniz
bu kesin emir üzerine
müslümanlar karargaha gittiler
fahr-i alem efendimizin
bu fani dünyayı terk edeceği gün
saat be saat yaklaşıyordu
bir gece yarısı ansızın
hane-i saadetinden çıktı
hz. aişe validemiz
ya resulallah nereye gidiyorsunuz
diye sordu
resul-i ekrem
baki mezarlığında medfun bulunan
ehlim için istiğfar etmek üzere emir aldım
oraya gidiyorum
diye cevap verdi
yanında azatlı kölelerinden
ebu rafi ve ebu müveyhib vardı
baki mezarlığında kabirler arasında
uzun bir müddet durarak
dua ve istiğfarda bulundu
sonra ebu müveyhib'e dönerek
yakında ebedi aleme gideceğini
baki-i hakikinin cemaliyle müşerref olacağını
şöylece ifade buyurdu
ey ebu müveyhib
dünya hazinelerinin anahtarları ile
ahret nimetlerini seçme hususunda serbest bırakıldım
ben de ahret nimetlerini tercih ettim
bu sözleri duyan ebu müveyhib'in
birden nutku tutuldu
yalnız gözü değil
bütün duyguları, ruhu, kalbi
bir anda ağlamaya başladı
bu manalı ziyaretten sonra resul-i kibriya
hane-i saadetine geri döndü
uhud şehidleri için de
dua ve istiğfarda bulunması
efendimize emredilmişti
bu sebeple bir gün uhud'a gitti
orada şehit olan en güzide sahabileri için
uzun uzun dua etti
oradan döner dönmez
mescid-i saadete vardı
minbere çıktı
müslümanlara hitaben
ben, sizin
kevser havuzuna ilk kavuşanınız
ve sizi ilk karşılayanınız olacağım
ben, sizin hakkınızda
benden sonraki müşrikliğe
dönersiniz diye korkmuyorum
fakat ben
sizin hakkınızda dünyaya kapılır
onun için birbirinizi kıskanır
birbirinizi öldürürsünüz
bunun neticesi olarak
sizden öncekilerin yok olup gittikleri gibi
siz de yok olup gidersiniz, diye korkuyorum…
resul-i ekrem adetleri gereği
hz. meymune'nin evinde bulunuyorlardı
hasta olmasına rağmen
ailelerinin hakkına son derece riayet ediyordu
burada efendimizin ateşi birden yükseldi
davet ettiği bütün hanımları
etrafında mahzun ve kederli duruyorlardı
yarın hanginizin evine gideyim diye sordu
bu sualini bir kaç kere tekrarladı
hiçbir hanımından cevap gelmedi
bunu sormasındaki maksat
hastalık günlerini
hz. aişe validemizin evinde geçirmeyi
arzu etmiş olmasındandı
peygamber efendimizin bu arzusunu
ezvac-ı tahirat ferasetleriyle anlamada gecikmediler
ittifakla hz. aişe validemizin evinde
kalmasını uygun buldular
peygamber efendimiz
hz. meymune'nin evinden çıkarak
bir eli hz. ali'nin
diğer bir eli hz. abbas'ın omzunda
onların yardımı ile
hz. aişe validemizin evine geldi
redfer