Çıt Çıkmıyor Ağzından
çıt çıkmıyor ağzından

Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen 
Hayat hikayesinin 128.bölümü

şaşkınlığın koyu karanlığından
istikametin sabahına sığınıyoruz
tereddütlerin fırtınasından 
Rabbimizce kabulün sakin limanına 
iltica ediyoruz
işte mekke’nin hüzün hecesi
işte gök kubbenin siyah gecesi
işte elçi

düşecek olursanız
onun hatırasına tutunun
onunla tutunun göğe 
kanıyla canıyla imzaladığı Allah hatırını 
göğsünüzde duyduğunuz kalp atışları kadar 
gerçek bilin
nabzına dokunduğunuz şah damarınız kadar 
yakın bilin

seve seve vazgeçtiği can
candan öte 
sevmeleriniz olması gerektiğini hatırlatmalı size 
candan ala
canandan öte bir sevdanın kanını akıtmalı kalbinize 
hatırlamak , gözyaşı dökmek için değil
dünya çölünde elimizden kayıp giden canı  
güzelce toprağa akıtmak için 

baş koyduğumuz secdelerimiz var şimdi
alnımızı dayadıkça
eşsiz bir yakınlığın ufkuna doğuyoruz
nefeslerimize dolandıkça ayetler
sonsuz ümit güneşlerini ağırlıyoruz dudaklarımızda
cennete eğilen söz ağaçları oluyoruz 
adını söyledikçe

o soylu çıtırtıya can kulağı oluyor
çıt çıkmıyor ağzından
suskunluğun çeperi yırtılacak biliyor 
sessizliğin köklerinden 
söz ağacı dallanıp budaklanacak
insanın kaygıları, korkuları, hüzünleri, kederleri
insanın gamları, hayalleri, hasretleri 
resulü kibriya’nın dudağında durulacak
duyuyoruz o müşfik sesini

her an, her köşede 
yolu gösterecek o sözün hasretinde
sancılı bekleyişin dizi dibinde
susuyoruz

anmak ,acımak için değil
susuz ve tesellisiz kalmış ruhlarımızı 
bir kevser’in başına oturtabilmek için
giderken ,gitme diye yalvaran 
çığlıkların hatırına

ey bu dünyanın ölümlü yolcuları
ölüme yürüyen canlar
dünyanın tarlasına ekilen tohumlar
biz acılardan yeni acılar üretmek için anmıyoruz 
gidenleri

ciğer yakan, yürek sızlatan kederi
bize candan öte bir değer yüklediği için
hayattan öte bir sevda taşıttığı için
kaygısını terk edip 
ruhuna su içirmeye koşturduğu için
yaşıyoruz

kim ki ölmek ve kalmak arasında salınmaktan sıyrılır da 
Hakkın hatırına ölmeyi kalmak kadar değerli bilirse
kim ki can endişesinden sıyrılır da, 
canan uğruna can verecek teslimiyete erişmişse, 
selam olsun ona

*
hz. aişe validemiz
efendimizin hastalığı esnasındaki 
bir hatırasını anlatır
resulullah (a.s.m.) eve geldiği sırada 
başımda bir ağrı belirmişti
ağrının şiddetinden 
vay başım, vay başım diye söylendim

resulullah bunu duyunca
ne ehemmiyeti var
neden üzülüyorsun
eğer benden evvel dünyadan göçüp gidersen 
seni teçhiz ve tekfin eder 
namazını da kılarım diye konuştu
ben de
benim ölümümü mü istiyorsunuz dedim

hz. aişe, 
peygamberimiz (s.a.v.)'in latife yaptığını 
birden anlayamayıp böyle konuşmuştu
resul-i ekrem latifesinin sonunu 
şu ciddi sözlerle bağladı

ey aişe 
senin başının ağrısı geçer gider
asıl baş ağrısı benim başımın ağrısıdır
artık ondan kurtulmak çok zor

her yerde her zaman 
Allah ve resulüne sadakatın zirvesinde bulunan 
sıddık-ı ekber
resul-i ekremin huzuruna çıkarak 
kendisine hizmet etmekten 
şeref duyacağını dile getirdi.

ya resulallah
müsaade buyurursanız
hastalığınızda size hizmet etmek isterim
resul-i ekrem
sıddık-ı ekberin arzusuna müsaade etmedi
ama cevabı gönlünü fethedici idi

ey ebu bekir
bu niyetinle bile yapacağın hizmetin 
sevap ve mükafatına şimdiden nail oldun
ancak ben, hastalığım esnasında hizmetlerimi 
kızımla, zevcelerimden başkasına gördürecek olursam 
onları üzmüş olurum

hastalığın şiddeti
ateşin yüksekliği sebebiyle 
efendimiz yatağında bile rahat edemiyordu
bir o tarafa, 
bir bu tarafa dönüyordu
başucunda bulunanlar, bu durum sebebiyle

ya  resulallah
eğer bizden birisi 
bu derece ıztırap çektiğini izhar etseydi 
muhakkak bizi tekdir ederdin dediler 

resul-i ekrem cevabı
benim hastalığım bildiğiniz gibi değil
oldukça zordur
Allah Taala, salih ve mü'min kullarını 
belanın, hastalığın ve musibetin 
en şiddetlilerine mübtel eder…

fakat o bela
o musibet 
o hastalık vasıtasıyla 
o mü'min salih kulunun derecesini yükseltir
günahlarını yok eder.

abdullah ibni mes'ud (r.a.) 
peygamberimiz (s.a.v.)'in hastalığının şiddetini anlatır
nebinin (a.s.m.) hastalığında 
vücudu hummanın hararetinden 
şiddetli sarsıldığı sırada huzuruna varmıştım

 ya resulallah
humma hararetinden çok ıztırap çekiyorsunuz
ya resulallah
bu hummanın iki kat ıztırabı var 
elbette sizin için 
iki kat ecri ve mükafatı vardır
resulullah, evet diyerek beni tasdik etti

sonra da şöyle buyurdu
hastalığa tutulan hiçbir müslüman yoktur ki
Allah Teala onun hata ve günahlarını
ağacın yapraklarını döktüğü gibi dökmesin.

resul-i kibriya’nın hastalığı gün gün 
saat saat şiddetini artırıyordu
bir ara soğuk su getirilmesini emretti
getirilen suyu mübarek vücutlarına döktürdü 
bundan sonra biraz hafifleyip rahatlık hissetti

bunun farkına varır varmaz 
hz. ali ve hz. fazl bin abbas'a dayanarak 
hane-i saadetinden mescid-i şerife gitti
minbere çıkıp oturdu 
ashab-ı kirama şu hitabede bulundu…

ey insanlar …duydum ki
vefat edeceğimi düşünüp telaş ediyormuşsunuz
hangi peygamber ümmeti içinde ebedi kaldı ki 
ben de kalayım
bilesiniz ki
ben yakında Rabbime kavuşacağım
ona siz de kavuşacaksınız

ey ensar
ilk muhacirlere iyilik etmenizi tavsiye ederim
ey muhacirler
size de ensara iyilikte bulunmanızı tavsiye ederim
onlar size yardımda bulundular
sizi memleketlerine getirdiler 
sizi evlerinde ağırladılar, barındırdılar

geçimde sıkıntı içinde oldukları halde 
sizi kendilerine tercih ettiler
her kim onların üzerine 
hakim durumuna geçerse 
onlara iyilikte bulunsun.

ey insanlar
her şey Cenab-ı Hakkın 
ezeli idaresi dairesinde cereyan eder
Allah-ı Tealanın kaza ve kaderine 
galebe etmek sevdasına kapılmayınız
çünkü mağlup olursunuz
Cenab-ı Hakka hile yapmaya kalkışmayınız
zira zarar ve ziyana siz uğrarsınız

ben size, şefkatli ve merhametliyim 
sizler yine bana kavuşacaksınız
buluşacağımız yer
kevser havuzu kenarıdır
her kim kevser havuzu kenarında buluşmak isterse 
elini ve dilini lüzumsuz şeylerden sakınsın.

ey insanlar
bilmelisiniz ki, günah işlemek
nimet ve kısmetlerin değişmesine sebep olur
insanların ekserisi salih olursa
onların amirleri, idarecileri de 
adl ve insafla muamele ederler

halk, isyan ve günaha meylederse 
onların idarecileri, hakimleri de 
zulm ve adaletsiz iş görmeye yönelirler

bu hitabeden sonra tekrar 
hz. aişe validemizin evine gitti 
yatağına yattı

resul-i ekrem hastalığının
 en şiddetli olduğu bir günde 
ashabıyla helalleşmeyi arzu etti 
yine bir taraftan hz. ali'ye 
diğer taraftan da abbas hazretlerine dayanarak 
güçlükle ayağa kalktı ve mescide gitti 
minber'e çıkıp oturdu

hz. bilal'e de (r.a.) şu emri verdi
halka ilan et
mescid'de toplansınlar
onlara vasiyet etmek isterim
bu benim son vasiyetim olacaktır

hz. bilal, emri yerine getirdi
bir anda toplanan halkı mescit almaz oldu
resul-i kibriya efendimiz
Allah'a hamt ve senadan sonra 
ashabı kirama şöyle hitap etti

ey insanlar
sizden ayrılma vaktim oldukça yaklaşmıştır
sizden birine vurmuşsam
işte sırtım gelsin vursun
birinizin malını almışsam
gelsin hakkını alsın

sakın hak sahibi
şayet kısas talebinde bulunursam,
resulullah bana darılır diye düşünmesin
bilmelisiniz ki
benden hakkını isteyene darılmak 
benim fıtratımda yoktur

benim yanımda en sevimliniz
hakkı varsa, gelip benden onu isteyen kimsedir 
yahut helal edendir
ben Rabbimin huzuruna 
üzerinde kul hakkı olmadan varmak istiyorum

bir anda 
ortalığa hazin bir sükût çöktü
resul-i ekrem sözlerini tekrarladı
ey insanlar
kime vurmuşsam 
işte sırtım 
gelsin vursun
her kimin benden alacağı varsa 
işte malım gelsin alsın

cemaat içinden biri ayağa kalktı 
ya resulallah
sizden üç dirhem alacağım var dedi
peygamber efendimiz
ben bu hususta hiç kimseyi yalanlamam 
hiç kimseye yemin et diye teklif de etmem
ancak bu üç dirhemin 
zimmetime nasıl geçtiğini öğrenmek isterim

ayağa kalkan zat
ya resulallah
bir defasında huzurunuza bir fakir gelmişti 
bana fakire üç dirhem vermemi emretmiştiniz
ben de verdim 
işte istediğim bu üç dirhemdir

peygamber efendimiz 
doğru söylüyorsun dedikten sonra
ey fadl 
buna üç dirhem ver buyurdu
bundan sonra resul-i kibriya 
mescide açılan kapıları kapatınız
sadece, ebu bekir'in kapısı açık kalsın

emir gereği 
mescid-i şerifin çevresindeki evlerin kapısı
hz.ebu bekir'inki hariç hepsi kapatıldı
resul-i kibriya 
hastalığı sebebiyle ezan okununca 
daima mescid-i şerife çıkar 
cemaata namaz kıldırırdı

vefatına üç gün kala 
hastalığı birden ağırlaştı
artık mescid-i şerife de çıkamaz oldu 
o zaman
ebu bekir'e söyleyiniz 
mü'minlere namaz kıldırsın
imamlığı hz. ebu bekir'e bıraktı
peygamber efendimiz hayatında
hz. ebu bekir'e on yedi vakit namaz kıldırtmıştı

hz. hz. ebu bekir sıddık
müslümanlara öğle namazını kıldırıyordu 
bu sırada resul-i kibriya bedeninde 
bir hafiflik hissetti
hz. abbas ile hz. ali'nin yardımıyla yavaş yavaş 
mescid-i şerife çıktı

hz. ebu bekir
resul-i kibriya gelmekte olduğunu anlayınca
geri çekilmek istedi
efendimiz, yerinde durması için işaret etti 
hz. ebu bekir'in yanına oturtulmasını emir buyurdu
sol tarafına götürüp oturttular

hz. ebu bekir ayakta 
oturmuş olan efendimize tabi oldu
resul-i kibriya’nın mescid-i şerifte 
müslümanlara kıldırdığı son namaz 
bu oldu

redfer

( Çıt Çıkmıyor Ağzından başlıklı yazı redfer tarafından 26.04.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu