Zamanın müridi bir tenhadayım;
yüreğin dolu gözlü çeperinde büyücek bir yangın sanırsın ki şehrin sisi dolmuş
içimdeki engele.
Ben kayıtsızlığın şerh düştüğü hayata
top yekûn taziyelerimi bırakıyorum.
Usulcacık içimin aksayan ayakları ve
elleri kayıp bedenimde yüz göz olmadan yaşamayı sehven yeniklik sayan insanlara
tok gözümle serzenişte bile bulunmuyorum.
Mayalandığım gölgelerde çamurdan uzak
durmak adına sessizliğim.
Bir avuç kem göz nelere kadir.
Muhatap olmadığım kadar münzevi
kimliğime sataşan yırtıcı cümleler.
Göğün kanatlarında bekliyorum gidiş
yolculuğumu.
Aksıran iç sesim ne zamanki çok yaşa
demesem biliyorum ki kızacak bana Tanrı.
Savsaklandığım muhabbetiyle yol
almışım hazanda ve Kasımda satır başı yapacağım.
Bilumum varlıkların göreceli saadeti.
Kuş gibi gövdesinde sırlarımın dünün
çatısı mevcut.
Ölmeye ayarlı iç sesim oysaki ben
doğuştan ölüyüm.
Annemi hiç tanımadım ve gün özürlü
dünyamda gecenin katmanlarında beyhude masallar okuyup beyhude hayaller
kuruyorum.
İkircikli şarkılar var tozu dumana
katan.
Arsız nakaratında takılı aklım:
‘’Daha dün annemizin…’’
Dünümde yoktu ki beni koynunda uyutan
bir annem ve ben hastane koğuşunda ona kavuşacağım günü bekliyorum.
Mert bir seyis içimdeki atı
mahmuzlayan yoksa var ya; çoktan doludizgin gitmiştim cennete ne de olsa sübyan
sayılırım henüz üstelik doğduğum günden beri hiç sokak yüzü görmedim.
Genlerimde ölüm dolaşıyor zaten
anneme de demiş doktor zamanında:
‘’Hayatını hiçe sayıyorsun.’’
İlaçların dirlik vereceğini bile bile
benim uğruma üstelik ben onun vücudunu kemirirken…halamdan duydum annemin
hikayesini ne de olsa bana analık da babalık da yapan sadece o.
Kuytularda yaşayan benliğimle babama
da gün yüzü göstermedim ne de olsa onun biricik aşkını ben öldürdüm ve sandım
ki beni sarıp sarmalayacak.
Yok yok bizim evde. En alasından en
şatafatlısından bir hüzün.
Neye meyyaldi kim bilir babamın
annemle öykündüğü o geniş aile lakin ben doğdum doğalı-ki doğmaz olaydım-geniş
acılı küçük bir aile haline geldik.
Halamın çocuğu olmaması bir şans mı
şanssızlık mı ne de olsa o da kadınlığını hiç yaşamadı hele ki annemle benzer
bir kader yaşayıp kadınlığa ve anneliğe dair hayallerini kuyunun dibine attığı
o kara gün.
Sevdiğim kadar var hani belki de
birbirimizde buluyoruz anne-evlat ilişkisinin verdiği güzelliği yine de ona
anne diyemiyorum aslında hala da diyemiyorum ne de olsa doğuştan konuşma yetimi
evren benden almış. Belki de iyi olmuş yoksa ne babam benim yüzüme bakardı ne
de ben babama demediğimi bırakmazdım.
Zamanın attığı nifak tohumlarında ben
zaman aşımına uğramış bir gölgeyim ve zamanı durduramadığım gibi geri de
gidemiyorum aslında bir adım bile ileri de.
Yorgun filan değilim ne de olsa
yorulmak için nedenlerim yok zaten zeka seviyem oldukça düşük ve ben bunları
nasıl mı yazıyorum?
Yazmıyorum aslında çünkü ellerim de
yok aslında gözlerimin yerinde iki tane kocaman çukur var.
Yetilerimi ne zaman mı kaybettim?
Ya da hiç mi sahip değildim de
kaybettiğime inanıyorum?
Ben göğün müridi kırlangıçların
ülkesinden kaçtım geldim ve Tanrı bana bir gün süre tanıdı.
Mademki ben hiç doğmadım o zaman bir
gün yaşamak benim için uhrevi bir yolculuk olacaktı.
Babamı yeni gördüm. Annemin odasını
ise hiç görmedim zaten o odanın kapısı kapalı. Aslında kapalı olduğunu da bu
gün öğrendim aslında annemin hala bir odasının olduğunu da ve yanındaki bebek
odası.
Girişte hoş geldin bebek yazısını kim
kaldırdıysa ne de olsa evin hizmetkârları mütemadiyen bu ev halkının çalkantılı
duygularını konuşmaktan pek bir haz alıyor.
Babamı bir kere de olsa görüp
koklamayı çok isterdim aslında hala uzağındayım annemin ne de olsa kısa
süreliğine cehennemde cezasını çekiyor.
Neden, diye sordum Tanrıya.
Cevabını alamadım.
Ama ne zamanki ruhum kondu bu
kasvetli eve duyduğum o ki; annem babamı başka bir adamla aldatmış.
Babamın kim olduğu hakkında kafamda
soru işaretleri var ve elbette Tanrıya sorma hakkım elimden alındı hem ister
miyim cennetten kovulmayı?
Annemin kokusuna hasret olduğum gibi
hangi adamın genlerine sahibim onu da bilmiyorum.
Halamı da gördüm. o da başka kapalı
bir odada kalıyormuş yine hizmetkarlardan duydum. Demeleri o ki; rahmi alındığı
o günden beri sürekli bir oyuncak bebeği emziriyormuş bir yandan da ninni
söylüyormuş. Hangi ninni mi?
Uyutulmayı talep ediyormuş babam.
İyi de kadın ne zaman isterse uyur.
Bunu ben demedim. Evin aşçısı
hizmetli kadının kulağına fısıldarken duydum.
Sonra da adam kadına güldü. Sanırım
uyumak uyumama arasında kararsızmış herkes ya da uyusun mu uyumasın mı diye
mütemadiyen tartışıyorlarmış.
Bir de…
Bir de bunun bir cinayet olduğunu
söylediler. Ne yani, halam sürekli uyursa bu bir cinayet mi sayılacak?
Üstelik cinayet ne anlama geliyor
yaşayanların dünyasında? Dedim ya; bunlara aklım ermiyor.
Zil çaldı.
Sanırım halam bir şey istedi yoksa
zili bana mı çaldı melekler?
Aa, evet, sürem dolmuş.
İyi de ben bir şey anlamadım bu bir
günlük yolculuktan üstelik daha halam ninni söylerken ben de onun saçlarını
okşayacaktım.
Geç kaldım. Çok geç hem de.
Her ne olursa olsun…yaşamak güzelmiş.