
Bir düş ertesi yakalandığım sağanağı
kayıt altına almalıyım ve nemalanmalıyım önceki kayıtlardan aslında bir alıntı
olma ihtimalimle çalınmış hayallerin de yasını tutmaktan kurtulmalıyım.
İçimde engin bir deniz ve genzim
yanıyor.
Derken sönüyor ışıklar ve işte arz-ı
endam ediyor o dehliz.
Şukufe Teyze ve muhtar kadın asla
ifşa etmiyorlar neleri kayıt altına aldıklarını ve yolum düşüyor muhtarlığa.
Görünmezden geliniyorum ve yanımda
zabıt memuru: eski mahalleden bir komşu ve direkt soruyor muhtara:
‘‘Şey, siz muhtıra vermemiş
miydiniz?’’
İyi de neyin muhtırası.
‘’Sıra numarası alın ve beklerken de
sosyal mesafeyi ihlal etmeyin.’’
İyi de bekleyen bir Allah’ın kulu yok
bizden başka.
Komşu kadın isyan bayrağını açıyor ve
avazı çıktığı kadar bağırıyor:
‘’Hanım kız için geldim aslında
geldik.’’
Muhtar kadın oralı bile değil.
‘’Sizden başka kimseyi görmüyorum
ama…’’
Diretiyor komşu kadın:
‘’Kayıt açarsanız göreceksiniz ne de
olsa hanım kızım boşa düşmüş bir vatandaş.’’
Tırnaklarını kemiriyor muhtarın
yardımcısı.
Komşu kadın inanmaz gözlerle bakıyor
ve bakışlarının cevabını alıyor:
‘’Şey, öğle yemeği yemedim de. Malum
rejimdeyim şimdilik tırnaklarımla idare ediyorum.’’
Hemen devreye giriyor muhtar kadın:
‘’Sana iyi bir manikürcü tavsiye
edebilirim.’’
Ansızın vazgeçiyor:
‘’Döner mi söylesek hem bende tırnak
ve güç kalmadı.’’
İşlemler pek bir yavaş yürüyor derken
kapı vuruluyor:
‘’Tavşankanı çaylarınız da geldi,
hanımlar.’’
‘’Yok, yok, kan tutar beni. Sen iyisi
mi ıhlamur getir, Aziz Efendi.’’
‘’O zaman hemen Ihlamur yokuşuna
gidiyorum artık ne zaman dönersem de merak etmeyin.’’
Garip bir hiyerarşi var muhtarlıkta
derken çaycı ayağıma basıyor ve deli gibi bağırıyorum.
‘’Ah, şu sivrisinekler hep mi
vızıldar insanın içinde?’’
İyi de canı yanan benim ve hala
kimliğim onaylanmıyor derken komşu kadın bastırıyor:
‘’Adı Hülya, memleketi İzmir. Baba
adı ise… Şimdilerde İstanbul’da ikame ediyor ve kaydı silinmiş nüfus
müdürlüğünden.’’
Muhtar öylesine kızıyor ki:
‘’O halde nüfus müdürlüğüne gidin de
bir oh, diyelim.’’
‘’Zaten onlar gönderdi. Yeter ki onay
verin.’’
Belki de asılı listelerde adım malum
devir teknoloji devri. Az evvel nüfus müdürlüğünde gerçekleşen kaydımla işlem
yapacak madem muhtar.
Yardımcısı inatla söyleniyor:
‘’Bu aralar nasıl da yoğunuz, değil
mi muhtarım?’’
Uçuşan polenler var odada ve birileri
bahçede uçurtma uçuruyor yoksa çocukluğum mu beni çağıran? Hani kaydı kuytu
sağlam ve kaybolmamışken ben…
Serenadı rüzgârın ve yüreğin ufku.
‘’Az sonra sistemde görürüz hanım
kızı. İyi de neden hala ekran onay vermiyor?’’
Demek ki işler böyle yürüyor ve yavaş
yavaş ayaklarım beliriyor.
‘’Hah, ekran da geldi. Yok, yok,
arıza var sistemde.’’
Ansızın ayaklarım kayboluyor ve
yüreğim sıkışıyor.
‘’Az kaldı. Dayan kızım dayan.’’
Allah razı olsun komşu kadından iyi
ki bir avazda almışım telefon numarasını yoksa kim sahip çıkardı bana?
Muhtar çekince yüklü ve dönüp
soruyor.
‘’Sizin isminiz ne?’’
‘’Hediye Tasalı.’’
‘’Yaptıracağınız bir işlem varsa
açayım kayıt.’’
Hediye Hanım ise temkinli.
‘’Ben de onu diyecektim de…’’
‘’Baba adı ne peki, Hediye Hanım? Bir
de adresiniz…’’
Komşu kadın aniden hecelemeye
başlıyor.
‘’Şey, şu kızcağızın işlemini yapsak
da gitsek. Şey, yani gitsem.’’
Hala görünmezim. Ayaklarım bir
beliriyor derken yok oluveriyor.
‘’Hah, tamam şimdi geldi ekran.’’
Üstümdeki soluk ceket ve altı pençeli
ayakkabılarım.
‘’Ah, keşke üstüme iyi bir şeyler
giyseydim boşa düştükten sonra.’’
‘’Evet, adresi onaylıyorum ve…’’
Hediye Hanım ise hediye paketi gibi
içine kapaklanıyor adeta ve yavaş yavaş kaybolmaya başlıyor bense bir anda beliriyorum
muhtarın odasında.
‘’Siz de nereden çıktınız? O hanım
nereye gitti peki?’’
‘’Ben mahalle sakinlerinden şey…
Teşekkür ederim gösterdiğiniz çaba adına. Oh, şükür, artık görünmez değilim.
Ben Hülya.’’
Gülümsüyorum bir yandan da Hediye
Teyzeyi uğurluyorum yoksa o çoktan mı uğurlandı mahalleden?
‘’Hediye Tasalı. İyi de Hediye Hanım
öleli bayağı zaman olmuş. O halde bu gelen kimdi de ansızın yok oldu?’’’
Gel de anlat şimdi.
‘’Şey anlatayım ben.’’
Muhtar kadın şaşkın ve korkmuş.
‘’Aman Allah’ım resmi ile tıpa tıp
benziyor az evvelki hanım. Ne yani ben bir ölü ile mi konuştum?’’
Kapı çalıyor ve Aziz Efendi mis gibi
ıhlamur kokan bardaklarla arz-ı endam ediyor.
‘’Ah, nasıl da yoruldum Muhtarım.
Bilsem dünden tedarikli olurdum. Kolay olmadı hem: sen git Ihlamur Yokuşuna o
da yetmezmiş gibi ıhlamur ağacı ara…’’
‘’Kısa kes, Aziz Efendi. Bak pişman
etme beni. Dışarıda rastladığın biri oldu mu? Bak, bilgisayar ekranındaki
resme.’’
‘’Cami avlusunda cenaze namazı
kılanlardan başka kimse yok. Bir kadına ise asla rastlamadım gelirken.
Hayırdır, muhtarım?’’
Bense halimden mutlu mesut ilişmişim
bir sandalyeye.
‘’Mekânı cennet olsun Hediye
Teyzemin. Ah, o olmasaydı ben şimdi kimliğime kavuşabilir miydim?’’
‘’Bacım, ne diyorsun? Ölmüş kadının
arkasından mı konuşuyorsun?’’
Muhtar ise uçuşan diyalogların
arasında kaybolmuş bir vaziyette aralıksız gülüyor derken ağlıyor bir yandan da
bağırıyor.
‘’Kayıtlar. Açıyorum kapatıyorum ve
ben az evvel bir ölü ile konuştum üstelik ta burnumun dibine kadar sokuldu.
Kapanmış bir kayıt derken kaydını sonlandıran bir hayalet.’’
Kapı vuruluyor yine.
‘’Şey, müsait misiniz? Helva
getirmiştim de.’’
‘’Kimin helvası? Bak, nelerle
uğraşıyorum ben burada? Hülya Hanım siz de gidebilirsiniz gönül rahatlığı ile
ve eğer ki Hediye Hanıma rastlarsınız bir yerlerde…’’
Yeniden deli gibi gülmeye başlıyor
muhtar ve hala sorusunun cevabını bekliyor.
‘’Kimin helvası hanım? Söyle de
git.’’
‘’Az evvel kalktı onun da cenazesi
diğer rahmetli ile.’’
Bense huzur içinde tam da
muhtarlıktan çıkacakken bakıyorum kapıdaki kadının yakasına iliştirilmiş resme.’’
‘’Allah rahmet eylesin. Çok severdim
onu. Ama işleri de pek bir ağırdan alırdı rahmetli. Keşke görev başındayken
durmasaydı kalbi.’’
‘’Ah, ah, çok zamansız gitti üstelik
daha yeni muhtar olmuştu mahalleye. Yeni muhtar da gelmek bilmedi.’’
‘’Bilmez miyim hem daha yeni kayıt
altına alındı kimliğim. Nasıl olduysa boşa düşmüşüm. Bir kayıt için bekle babam
bekle. Olacak iş mi? Ne vardı bu kadar üzerinde düşünecek? Altı üstü bir kayıt
işte. Siz kimlerdensiniz?’’
‘’Ben, rahmetli muhtarın görümcesi.
Allah günahlarını af etsin. Az da çektirmedi hem mahalle sakinlerine.’’
‘’Allah kabul etsin. Ben de gideyim
de Hediye Teyzeye helva kavurayım. Hem belli mi olur başka kimlere ne helvalar
kavururuz? Eh, dünya hali işte.’’