Ayaklarım hızlandıkça hava daha da
ağırlaşıyor sanki. Oysaki günlük yürüyüşümü yapıyorum ve ritmik adımlarla
kaldırım taşlarını eziyorum adeta bir m/eziyetmişçesine.
Derin dondurucuda ne kadar kalorili
besin varsa attım çoktan sepete: bildiğiniz sepet işte. Çöp sepeti elbette
çünkü sözcüklerimle yapacağım çorbanın yerini hiçbir lezzet tutamaz.
Ön görülen ne ise: alabildiğine
sancılı.
Ne doğurgan bir bünyem var ne de
unutkan. Anlayacağınız: kendin pişir kendin ye ya da:
Kendin konuş ve dinle sözcüklerin yankısını.
Kimi zaman ikindide düştüğüm yol kimi
zaman gece karanlığında hem finallerim de iyi geçti. Ve işte tüm ders yılının
acısını çıkarıyorum ve her nasılsa yaza denk düşüyor miskinliğim ne de olsa
rütbem öğrencilik.
Biten bir şeyler de var aslında…
Tıpkı biten dostluklar gibi ve okul
yolunda kaynaştığım kim varsa elbet sıramı paylaştığım elbet içimi açtığım
gelin görün ki içimi açan bir şey kalmadı artık geride. Ve ben sadece yürüyorum
belki de İstanbul’dan çıkıp yola Ankara’ya kadar gitmeliyim yayan elbet bir de
beni yolda bırakanlar.
Hükümsüzdür işte hatıralarım ve ben
Freudien teoriyi desteklercesine takıldığım o anal ya da oral dönem:
kıstırılmışlığım çocukluğumda oysaki normal bir çocuktum ve tüm süreçleri
normal tamamlayan.
Hala yürüyorum. Güneş tepemde bu
gidişle dolunay da geçer tepeme tıpkı güneşin geçtiği gibi ama benim
geçemediğim dönemeçler var ve hala kabullenemediğim.
Bir ayraç koymuşum belli ki:
Hem çocuğum hem yetişkin.
Hem yalnızım hem kalabalık.
Hem öğrenciyim hem de beyaz yakalı
bir eleman.
Ve ben hala kesişen kümelerdeki öz
alt kümeyi hesaplamaya çalışıyorum.
‘’Çıkarın kâğıtları ama öncesinde
uygun adım marş. İstikamet yemekhane.’’
Garip gözüken bir mekân hem sınav
okulun yemekhanesinde mi yapılır.
Elbet anında enseme bir şaplak iniyor.
‘’Sen karşı mı çıkıyorsun bakayım
öğretmeninin dediklerine?’’
Of ya: yine mi sesli düşündüm?
‘’Cezalısın. Sınava sokmayacağım
seni. Yarın sadece seni sınav yapacağım hem de yemekhanede üstelik yemek
saatinden önce.’’
Dilimi eşek arısı soksun.
‘’Sen kime eşek dedin, bakayım?’’
Sapır sapır dökülüyorum işte. Hala
kavrayamadım neye denk düştüğümü ya da kim olduğumu.
Potansiyel enerjim nasıl oluyor da
kinetik enerjiye dönüşmüyor?
Elbet bu sorunun cevabını kimya
dersinde alacağım. İşin yoksa bir de kimya çalış.
‘’Tekrarla bakayım son dediğini.’’
‘’Vallahi kitabın yalancısıyım,
hocam.’’
‘’Len, kitap hiç yalan söyler mi? Tüm
kimya formüllerini yaz bir kâğıda ve ezberle. Yarın görüşürüz yemekhanede.’’
Olacak iş mi ya? Tüm hocalar beni
yemekhanede çıtır çıtır yiyecekler. İşin yoksa… Aman, aman, demedim bir şey.
Her günahın bir bedeli var/mış ama
ben günahımı seviyorum.
‘’Günah, evladım, çok günah.’’
‘’Günah olan nedir hocam?
‘’Hem dersini çalışmamışsın hem de
çalıştım diye yalan söylüyorsun. Size yazdırdığım son duaları ezberle. Yarın
seni yemekhanede sözlü yapacağım.’’
İyi de sözlü sınav denen şey hala var
mı?
‘’Evladım sözsüz sınav mı yapılır?’’
‘’İyi de ben…’’
‘’Bak, yine günaha girdin.’’
Ah, benim akılsız başım. Dilimi
tutsam bile içimden geçenleri nasıl da okuyor insanlar.
Tek kelime geçmeyecek artık aklımdan…
Ve hala yürüyorum hem de okul
yolunda. A, ne ara geldim ben okulumun bahçesine?
‘’Öğrenci kimliğini göster. Yoksa
almam seni içeri.’’
‘’Mahmut Amca, tanımadın mı beni?
Senin en sevdiğin nöbetçi öğrenci hani kızınla aynı ismi taşıyan.’’
‘’İyi de benim kızım yok ki. Hem seni
ilk defa görüyorum. Göster kimliğini ya da uza…’’
‘’Uzamak? Ayıp olmuyor mu ama?’’
‘’Ne dedim ki ben? Yani, kaybol
gözümden.’’
‘’Hazır, uzanmışken şey uzamışken şu
üst raftaki kitabı bir alsam, diyorum.’’
Cevabı yok elbet ne de olsa yolda tek
başıma yürüyorum üstelik güneş çoktan battı bile.
‘’Kadıköy’e nasıl giderim?’’
Bu da kim? Kimse yok ki görünürde.
‘’Aptal şey. Benim ben: iç sesin.’’
‘’Ay, çok özür dilerim. Seni dış ses
sanmıştım da.’’
‘’Daha çok özür dilersin. Sen iç
sesini kaile alma ve bildiğini oku ve kim varsa çevrenden dinle ve denileni
yap.’’
‘’Başka çarem var mı?’’
‘’Olmaz mı, salak şey? Sen artık bir
yetişkinsin ve utanmadan pasonu kullanıyorsun toplu taşıma araçlarında.’’
‘’İyi de daha üç süre var
dolmasına.’’
‘’Daha kaç zaman kendine yalan
söyleyeceksin?’’
‘’Ben asla yalan söylemem.’’
‘’Elbette kimseye yalan söylemezsin.
Ya, kendine?’’
‘’Ne yapayım yani? Unutamıyorum okul
yıllarımı.’’
‘’Ama herkes seni unuttu üstelik
gittikleri ile kaldılar.’’
‘’Ama onları ben çok sevmiştim.’’
‘’Ya, onlar seni sevdi mi?’’
‘’Kapa, çeneni. Sen nereden
bileceksin?’’
‘’Ah, bir de benim bildiklerimi sen
kabullensen ya.’’
‘’Pardon, en son dediğinizi duymadım,
Mustafa Bey.’’
‘’Şu son ithalat dosyası Naylon
Fermuar Şirketinin. Hani gümrükten çekecekleri mal…’’
‘’Masanıza koymuştum sabah.’’
‘’Ya, şimdi ne halt ediyorsun?’’
‘’Biraz kaba olmadı mı?’’
‘’Ben senin yetkilinim. Hem burası
okul da değil. Çalışacaksın layığı ile ve yakandaki kimliğe de uyum
göstereceksin.’’
‘’Yakamdaki, öyle mi? Alın o zaman.’’
‘’Bu ne terbiyesizlik. Kovuldun.’’
‘’Hayır, ben çoktan istifamı verdim.
Üstelik tüm yanlışlarınızı ben düzeltiyorum tayin edildiğim günden beri.’’
‘’Ya, senin bu güne kadar yaptığın
yanlışlar?’’
‘’Bana bak, iç ses: düş yakamdan.’’
‘’Benden kurtuluşun yok sevgili
sahibem.’’
‘’O zaman bana bir yol göster.’’
‘’Düş önüme.’’
‘’Nereye gidiyoruz?’’
‘’Elbet gerçek dünyaya.’’
‘’Yani…’’
‘’Kime bakmıştınız?’’
‘’Kendime.’’
‘’Anlamadım.’’
‘’Sınav başvurusu için geldim. Gerçi
üniversiteden yeni mezun oldum ama…’’
‘’Şu formları doldurun o halde. Ve de
elinizi çabuk tutun çünkü başvurular için tanınan süre bu gün sona eriyor.
Nereden biliyorsunuz da buraya yönlendirildiniz?’’
‘’Hey, iç ses, neredesin?’’
‘’Yani, demem o ki: çok az başvuru
yapıldı büyük ihtimalle başvurunuz kabul edilecektir elbet gereken şartları
taşıyorsanız.’’
‘’Yani, hala bir şansım var mı?’’
‘’Olmaz mı? Yanınızdaki kim peki?’’
‘’Siz de görüyor musunuz?’’
‘’Yeter ki siz inanın.’’
‘’Neye?’’
‘’Elbet kendinize. Aramıza hoş
geldiniz.’’