Günce – 15 Temmuz 2025
Tatil dönüşü, sofralar, yüzler ve içimizdekiler…

Sevgili Günlük,
Tatil dönüşüyle birlikte iki bavul giysinin yıkanıp ütülenmesi, tek tek yerine yerleştirilmesiyle başladı koşuşturma. Henüz yolculuğun yorgunluğunu üstümüzden atamadan, yeni yorgunluklar eklendi sanki. Engin pazar alışverişine çıktı, ben mutfağa girdim: iki çeşit yemek, biraz sessizlik, biraz telaş.

Tam o sırada kaynımın oğlu Umut görüntülü aradı. Akşama bize yemeğe gelin, dedi. Belki küçücük bir davet gibi görünür ama, amcasına duyduğu sevginin en içten ifadesiydi. Küçük yaşına rağmen düşünceleri kendinden büyük bu çocuk. Ona bir paket çikolata götürdüm, Ergun’a da bir büyük rakı. Sofrada yok yoktu: Seher evi pırıl pırıl yapmış, Ergun nefis yemekler, mezeler hazırlamış. Masaya oturduk ama asıl paylaşım sofradan sonra başladı…

Anlatacak çok şey birikmişti. Hem bizde, hem onlarda, hem içimizde...

Güncem, sana bugün biraz da aile olmanın zorluklarından ama bir o kadar da güzelliklerinden bahsedeceğim. Kıvrak yalanlara yer yok satır aramda, buna niyetim de yok. Zaman zaman kırgınlıklarımız, sessiz darılmalarımız olmuyor değil elbet. Ama yine de birbirimizden kopmak, kolay değil.

Çünkü bir ilişkide anlayış varsa, iyi niyet temelse… bir şekilde yol bulunuyor, orta yol. Kırgınlıklar sarılıyor, kelimeler suskunluğu onarıyor.

Pınar Kür’ün dediği gibi:
“Bazı şeyler konuşulmaz, yalnızca yaşanır. Aile dediğin de bazen en çok bu sessizliklerin içinde var olur.”

Bizim evde de böyle galiba. Kimi zaman sofrada çatallar susar, gözler konuşur. Kimi zaman içimizden geçenler sessizce masaya düşer. Ama ne olursa olsun, biz birbirimizi anlarız. Belki tam da bu yüzden hâlâ bir aradayız.

Bugün o sesi yitirdiğimizi öğrendim.
Pınar Kür…
Kadın olmanın yalnızlığına, gücüne, sessizliğine ses olmuş, içimize ayna tutmuş o kalem artık susmuş. 82 yaşında veda etmiş dünyaya. Bir yazar değil yalnızca; bir tanık, bir hafıza, bir cesaret örneğiydi. Onun satırlarıyla büyüyen bizler için, bu yalnızca bir ölüm değil, bir çağın kapanışı gibi.

Ölümünden kısa süre önce yazdığı bir cümle geldi aklıma, belki de bir yerlerde demişti bunu:
"Hayatta bazı gerçekler, sadece susularak anlatılır."
O susmayı bilenlerdendi. O suskunluğun altını sözcüklerle oyanlardandı.

Bugün, hem evdeki bulaşığın içindeydim, hem ölümün soğuk gerçeğinde. Hayat böyle değil mi zaten sevgili Günlük? Bir yanda sofralar kurulur, öbür yanda ömürler kapanır. Ama insan devam eder. Sessizlikte, göz göze gelmelerde, yazılarda, anılarda...

Ve son olarak…
Hayatın içinde bir kadın olarak yürümek bazen taşlı bir yolda, topuklu ayakkabılarla yürümeye benziyor. Hele ki aynı evin içinde, aynı sofraya oturup da bazı konularda ciddiye alınmadığını fark etmek… insanın içindeki camdan duvarları çatlatıyor.

Bazen eşler, her şeyi biliyormuş gibi davranıyorlar; kadınlarının fikirlerini, sezgilerini hafife alıyorlar. Oysa bizler yalnızca bir şeylerin “doğrusunu” söylemek için değil, birlikte düşünmek, birlikte var olmak için varız. Kimi zaman sadece dinlenmek istiyoruz; hem kelimemiz duyulsun, hem kalbimiz.

Pınar Kür ne güzel demiş:
“Kadın, ancak ciddiye alındığında gerçekten sevilmiş olur.”

İşte ben de tam bunu istiyorum. Sevildiğimi duymak değil sadece; ciddiye alındığımı da hissetmek.
(Hem belki bir gün… biri bu satırları çaktırmadan okur da… küçük bir ışık yanar içinde, kim bilir)

H. Çiğdem Deniz 
( Tatil Dönüşü, Sofralar, Yüzler Ve İçimizdekiler… başlıklı yazı çitlembik tarafından 7/16/2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu