Ve Yazdım Dolu Dolu Bir On Beş Yıl...




Hangi rengin istilasıdır gülüşün ve hangi zemheride üşüdün, sevgili muallim?

Dikişleri patladı ömrün gerisin geri giden ayaklarım ve bir tebessüm bahşetsin diye evren ardı ardına sürüklendi yüreğim ve kalemim.

İhbar etmeliyim içimdeki yanığı ve kapıyı aralayıp kendimden firar etmeliyim.

Gövdem silik.

Yazgım bitik.

Sözcüklerimse kırgın.

Meali yok artık hiçbir duygumun ve naftalin filan da kokmuyor dünde kalan yaslı yanım.

Bir yarım bir yanım bir de yâd ettiğim.

Misafirim ben bu handa ya da yolcu yolumdan alıkonduğum, ruhumun konduğu ufukta saf tuttuğum.

Adıyla yaşar ya, insan iyi de iki adı varsa insanın ve tezat isimlerde konan yüreğime kovduğum Yıldız mıdır düşman yüreğime?

Ceketimi ilikledim ve düştüm yollara:

Yandaş topladım ölürken yaşarken bir dikili ağacım olmadığı kadar köküme sadık olsam da işe yaramadı ve ait olmadığım bir gezegende neyin peşine düştümse sonunda kendime yakalandım.

Gün, ölgün mizacı ile kafa tutmakta.

Günden güne kat çıktığım basamakları hüznün ve neye mahal verdiğini bilmeksizin on yıldır yazmakla iştigalim.

Öznemi sattım kaleme.

Kalemi rehin tutmaktalar yedieminde.

Bense sevdalandığım yedi tepesine şehrin ve şahin misali gözümden de kaçmaz iken detaylar.

Uyuduğum kadar uyuttuğum masum yanım.

Tutulan nutkum ve defolu ruhum.

Bir bataksa hayat bense çamurundan nasiplendim de gelin görün ki sabun aldı götürdü kirini büründüğüm lanetin özetini sundum isyan değil inkarı dünün ve itiraf değil elde olmadan yazıldığım düş meclisi.

Düşlerden ırak olmadı ki hayatım.

Aslında hayattan ıraktım bir ömür.

Kemale ermediğim halde erdiğim nihayet ve hidayet ve kulp takan kimse ruhuma elde olmadan ziyaret ettiğim mezarlık.

Kaftanıma yol aldığım.

İkbalim ise karanlık.

Alt ettiğim nice zorluk ve mülayim varlığımın dönüştüğü saman seyranlık.

Bir baltaya sap olamazken.

İçimde balta girmemiş cümleler ve şiirler var iken.

Varmakla terk etmek.

Yoklukla değil yoksunlukla imtihan olmak.

Kendimden yoksunum bir o kadar kendime yakın ama yatkın olmadığım mutluluk, hüzün çekmecemde saklı iken yakalığım bense hala okul çocuğu gibi formamı giyip de celp ettiğim ve yakamdan düşmeyen insan nutukları aşkla ruhumu cennet kıldığım ömrün ilk yarısı.

Karanlık bir minval.

Kıyamet alameti mevsimin ilk karı.

Şahlandığım kadar şah mat olduğum hazanın ihbarı.

Yediğim keşkül tadında külbastı duygular.

Yandığımın ertesi yüreğimden firar eden yalnızlık.

Göğün senfonisi yerin ihaneti ve içimdeki kaos aşktan ırak bir ömre yelken açmaksa sabit kılındığım ve semada yürüdüğüm yerde uçtuğum kaç bin duyguya gebe ise şiir şiire namzet bir ömrün kabarık suç dosyası.

Meali yok artık kimliğimin mecrası da yok meramı da.

Merak etmediğim kadar hüzünle örttüm yüzümü ve perçemi yüreğin bazen kokladığım bazen kotardığım bazen kaybolduğum döngünün mahareti.

Yılgın bir savaşçıyım ben yoksa yılmaz mı?

Muzaffer bir komutan edasıyla salındığım yalan mı?

Haznemde yangın hanemde vurgun hafızamda saklı kayıtlar bense haykırırken kendi kendime.

Bir miat dolan.

Bir milat evrenin buyur ettiği ve arka kapısından değil ön kapısından girdim ben bu hana üstelik yolcu değil kalıcı olduğumu sandığım ruhun edasıyla kondum tepeye ve aldım kalemi elime nasıl ki iki el bir baş için iki elimdi kalemi kavrayan sağdıcım iklimdi solansa ruhum solumdaki yangın ve meylettiğim yorgun cümleler istilasında hayatın derin karanlık bir kuyuya atılan taş misali içine çekilmiştim ben bu firarı ve izafi yalnızlığın.

Meylettiğim.

Mal edilen.

Mahal verilen.

Makul olan neyse rest çektiğim ve işte imkansız addedilen ifşası değildi ruhun ifası hiç değil ömrün bazen ifade edemediğim iç dünyam ve kaleme sarılıp düşmüşken yola kimse gözümden düşen aslında içine düşülesi aşk iken yazmanın verdiği huzur son zamanlarda şerit değiştiren.

Kekremsi bir sessizlik.

Rotası kayıp geminin.

Bense miçosuyum bu yolculuğun yol aldığım yel olduğum ağzımdan yel alsın ki: ölümüne sevdim ve yazdım dolu dolu bir on beş yıl.

Hicabı eksik.

Mecrası kurak.

Meali yitik.

Bahtıma düşen neyse tahtımı yapsa da ailem aşk da huzur da çok uzak ve içine düşülesi bir tuzak adeta rotamın devindiği ve uyruğu olmayan acılarla resmettiğim doğaüstü bir ilham göğün hıçkırığında yerin sarsıntısında içime doğan hangi duyguysa ve de yaşadığım tevafuk, nazarında hayatın nazımın niyazımın da eksik olmadığı.

Şimdilerde rest çektiğim.

Dünden de beterini yaşadığım…

Yine de hamt ettiğim şükrettiğim.

Bozguna uğradığım kadar boykot ettiğim hayatı ihbar edip de Tanrıya içtimada geçen ömrün çetelesini tutmakla iştigalim.

Hüzün katsayım.

Hüzün nasıl ki muadilim…

Müdavimi olduğum iklimlerin kulağımı çınlattığı ve kışta baharı yaşadığım kadar kışı kışkışladığım ömrün meali aslında bilinmeze şerh düşüp bastırdığım isyanın da ayak sesi nasıl ki çekmecemde saklı kilitli yüreğim bense aşka ve aşkla yazmaya tövbe ettim en azından sevgisizliğin üşüttüğü bu iklimi takas ettim yürekle ve şimdilerde kendime koşmaktayım ara ara düşsem de üşüdüğüm kadar mutluyum ve mutlu olduğum kadar yazmaktayım aslında yazdığım kadar yaşadığıma delalettir sözcüklerim varsın basireti bağlansın mutluluk denen hikâyenin…

 


( Ve Yazdım Dolu Dolu Bir On Beş Yıl... başlıklı yazı GÜLÜM-ŞİİRİN TEK H/ECESİ İKEN AŞK... tarafından 7/22/2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu