
Hangi rengin istilasıdır gülüşün ve
hangi zemheride üşüdün, sevgili muallim?
Dikişleri patladı ömrün gerisin geri
giden ayaklarım ve bir tebessüm bahşetsin diye evren ardı ardına sürüklendi
yüreğim ve kalemim.
İhbar etmeliyim içimdeki yanığı ve
kapıyı aralayıp kendimden firar etmeliyim.
Gövdem silik.
Yazgım bitik.
Sözcüklerimse kırgın.
Meali yok artık hiçbir duygumun ve
naftalin filan da kokmuyor dünde kalan yaslı yanım.
Bir yarım bir yanım bir de yâd
ettiğim.
Misafirim ben bu handa ya da yolcu
yolumdan alıkonduğum, ruhumun konduğu ufukta saf tuttuğum.
Adıyla yaşar ya, insan iyi de iki adı
varsa insanın ve tezat isimlerde konan yüreğime kovduğum Yıldız mıdır düşman
yüreğime?
Ceketimi ilikledim ve düştüm yollara:
Yandaş topladım ölürken yaşarken bir
dikili ağacım olmadığı kadar köküme sadık olsam da işe yaramadı ve ait
olmadığım bir gezegende neyin peşine düştümse sonunda kendime yakalandım.
Gün, ölgün mizacı ile kafa tutmakta.
Günden güne kat çıktığım basamakları
hüznün ve neye mahal verdiğini bilmeksizin on yıldır yazmakla iştigalim.
Öznemi sattım kaleme.
Kalemi rehin tutmaktalar yedieminde.
Bense sevdalandığım yedi tepesine
şehrin ve şahin misali gözümden de kaçmaz iken detaylar.
Uyuduğum kadar uyuttuğum masum yanım.
Tutulan nutkum ve defolu ruhum.
Bir bataksa hayat bense çamurundan
nasiplendim de gelin görün ki sabun aldı götürdü kirini büründüğüm lanetin
özetini sundum isyan değil inkarı dünün ve itiraf değil elde olmadan yazıldığım
düş meclisi.
Düşlerden ırak olmadı ki hayatım.
Aslında hayattan ıraktım bir ömür.
Kemale ermediğim halde erdiğim
nihayet ve hidayet ve kulp takan kimse ruhuma elde olmadan ziyaret ettiğim
mezarlık.
Kaftanıma yol aldığım.
İkbalim ise karanlık.
Alt ettiğim nice zorluk ve mülayim
varlığımın dönüştüğü saman seyranlık.
Bir baltaya sap olamazken.
İçimde balta girmemiş cümleler ve
şiirler var iken.
Varmakla terk etmek.
Yoklukla değil yoksunlukla imtihan
olmak.
Kendimden yoksunum bir o kadar
kendime yakın ama yatkın olmadığım mutluluk, hüzün çekmecemde saklı iken
yakalığım bense hala okul çocuğu gibi formamı giyip de celp ettiğim ve yakamdan
düşmeyen insan nutukları aşkla ruhumu cennet kıldığım ömrün ilk yarısı.
Karanlık bir minval.
Kıyamet alameti mevsimin ilk karı.
Şahlandığım kadar şah mat olduğum
hazanın ihbarı.
Yediğim keşkül tadında külbastı
duygular.
Yandığımın ertesi yüreğimden firar
eden yalnızlık.
Göğün senfonisi yerin ihaneti ve
içimdeki kaos aşktan ırak bir ömre yelken açmaksa sabit kılındığım ve semada
yürüdüğüm yerde uçtuğum kaç bin duyguya gebe ise şiir şiire namzet bir ömrün
kabarık suç dosyası.
Meali yok artık kimliğimin mecrası da
yok meramı da.
Merak etmediğim kadar hüzünle örttüm
yüzümü ve perçemi yüreğin bazen kokladığım bazen kotardığım bazen kaybolduğum
döngünün mahareti.
Yılgın bir savaşçıyım ben yoksa
yılmaz mı?
Muzaffer bir komutan edasıyla
salındığım yalan mı?
Haznemde yangın hanemde vurgun
hafızamda saklı kayıtlar bense haykırırken kendi kendime.
Bir miat dolan.
Bir milat evrenin buyur ettiği ve
arka kapısından değil ön kapısından girdim ben bu hana üstelik yolcu değil
kalıcı olduğumu sandığım ruhun edasıyla kondum tepeye ve aldım kalemi elime
nasıl ki iki el bir baş için iki elimdi kalemi kavrayan sağdıcım iklimdi
solansa ruhum solumdaki yangın ve meylettiğim yorgun cümleler istilasında
hayatın derin karanlık bir kuyuya atılan taş misali içine çekilmiştim ben bu
firarı ve izafi yalnızlığın.
Meylettiğim.
Mal edilen.
Mahal verilen.
Makul olan neyse rest çektiğim ve
işte imkansız addedilen ifşası değildi ruhun ifası hiç değil ömrün bazen ifade
edemediğim iç dünyam ve kaleme sarılıp düşmüşken yola kimse gözümden düşen
aslında içine düşülesi aşk iken yazmanın verdiği huzur son zamanlarda şerit değiştiren.
Kekremsi bir sessizlik.
Rotası kayıp geminin.
Bense miçosuyum bu yolculuğun yol
aldığım yel olduğum ağzımdan yel alsın ki: ölümüne sevdim ve yazdım dolu dolu
bir on beş yıl.
Hicabı eksik.
Mecrası kurak.
Meali yitik.
Bahtıma düşen neyse tahtımı yapsa da
ailem aşk da huzur da çok uzak ve içine düşülesi bir tuzak adeta rotamın
devindiği ve uyruğu olmayan acılarla resmettiğim doğaüstü bir ilham göğün
hıçkırığında yerin sarsıntısında içime doğan hangi duyguysa ve de yaşadığım
tevafuk, nazarında hayatın nazımın niyazımın da eksik olmadığı.
Şimdilerde rest çektiğim.
Dünden de beterini yaşadığım…
Yine de hamt ettiğim şükrettiğim.
Bozguna uğradığım kadar boykot
ettiğim hayatı ihbar edip de Tanrıya içtimada geçen ömrün çetelesini tutmakla
iştigalim.
Hüzün katsayım.
Hüzün nasıl ki muadilim…
Müdavimi olduğum iklimlerin kulağımı
çınlattığı ve kışta baharı yaşadığım kadar kışı kışkışladığım ömrün meali
aslında bilinmeze şerh düşüp bastırdığım isyanın da ayak sesi nasıl ki
çekmecemde saklı kilitli yüreğim bense aşka ve aşkla yazmaya tövbe ettim en
azından sevgisizliğin üşüttüğü bu iklimi takas ettim yürekle ve şimdilerde
kendime koşmaktayım ara ara düşsem de üşüdüğüm kadar mutluyum ve mutlu olduğum
kadar yazmaktayım aslında yazdığım kadar yaşadığıma delalettir sözcüklerim
varsın basireti bağlansın mutluluk denen hikâyenin…