SIBYAN MEKTEBLERİ

 

Belki algı operasyonu belki yakıştırma, tarih kitaplarımızda Temel Eğitim kurumları genellikle Mahalle Mektebi olarak adlandırılsa ve aşağılansa da Sıbyan mektebi veya genel olarak mektep olarak adlandırılan ilk öğretim sistemi hakkında Profesör Mefail HIZLI Osmanlılarda İlk Öğretimin Tarihi isimli çalışmasında ve Osmanlı’nın 5.cildindeki makalesinde Sıbyan Mektebleri hakkında ayrıntılı bilgiler veriyor. Buna göre:Medreselerin inşa edildiği her yerleşim yerinde mutlaka birden fazla mektebin varlığını kabul etmemiz gerekir. Genellikle mescidlere veya camilere bitişik olarak veya bağımsız olarak,fiziksel büyüklüklerine göre 10.000-100.000 akçe maliyetle (1600 yıllarında Bosna’da 3000 akçe) inşa edilen mektebler muallimlerin göreve başlamalarıyla faaliyete geçiyorlardı. Osmanlı coğrafyasında mekteb, medrese, cami ve mescid yapılması bakımından en şanslı bölgenin şüphesiz Anadolu olduğunu kabul etmek durumundayız.

Diğer bütün hayratlar gibi vakıflar tarafından işletilen mektebler eğer bir külliye içinde değilse sokakların kesişme-bu yüzden daha sonra mahalle mektebi olarak anılmaya başlandı.-  noktasında,daha çok ev mimarisinde,bahçe içinde ahşap veya kargir olarak, mutfak ve tuvaletiyle yani 5-6 yaşlarındaki çocukların sıkılmadan eğitim görecekleri şekilde yapılırlardı.

            Öğrenci sayısı az olan mektebler cami veya mescide bitişik bir odada çalışırken 50 ve daha yukarı öğrenci sayısına ulaşan mektebler tahta zemin döşemeli, malzeme dolaplı binalarda hizmet verirlerdi. Mekteb kurucularının en az %10’unu hanımlar oluştururdu. Mektebler öncelikle şehit ve gazi çocukları için yapılsa da maddi durumu elverişsiz ailelerin çocukları da mekteblerden ücretsiz faydalanıyorlardı. Diğer eğitim kurumlarında olduğu gibi Sıbyan Mekteplerinde de çocuklara vakıf tarafından ücretsiz yemek verilirdi. Mekteb muallimlerinin günümüz orta öğretimine karşılık gelen İbtida-i Haric ve Hareketi Haric medreselerinden mezun olup beratlı olmaları gerekliydi.

            Mektep vakfiyelerinde, iyiliklerle donanmış, kötülüklerden kaçınan, çocuk eğitiminde maharetli olmaları öngörülen ve eğitim-öğretim hizmetini aksatmamaları istenen muallimlerin, iffetli ve dindar olmalarına da özen gösterilmekteydi. Görevden azli gerektirecek bir davranış sergilenmedikçe, hayat boyu aynı yerde görev yapabilen muallimlerin ölümleri halinde, yerleri boş bırakılmamakta ve nitelikleri uygun görülen bir kişi bu göreve getirilmekteydi. Meşru birtakım sebeplerle, izin alıp görevinden ayrılan muallimlerin, kendi yerlerine birilerini bulmaları gerekiyordu. Sıbyan muallimlerine, bazen vaki olan olumsuz davranışları sebebiyle görevlerinden el de çektiriliyordu.

               Muallimlervakfın ekonomik durumuna göre,1-6 akçe arasında yevmiye alıyorlardı. Mekteplerin büyük bir bölümü genellikle 2-4 akçe arasında değişen günlük ücret ödüyorlardı. Muallimler mektepteki faaliyetlerini aksatmadan ek görev yapabilirlerdi.

               Muallime yardımcı olan halifeler, kendilerine verilen görevleri yerine getirmek ve muallimin derse gelemediği olağanüstü durumlarda dersleri devam ettirmekle görevli idiler...

               vakfın ve onun bütün birimlerinin idaresi için tayin olunan mütevelli; onun, vakfiye şartlarına göre hareket edip etmediğini ve vakfa zarar verecek davranışlar içine girip girmediğini kontrolle görevli nazır, giriş çıkışları kontrol eden ve “danışma” görevini üstlenen bevvab(Kapıcı, men edici),temizlikle görevli ferraş (Cami, mescid, imaret gibi müesseselerin temizliğini sağlamak; ve kilim, halı ve hasır gibi mefruşatını yayma hizmetleriyle vazifeli olan kişiler hakkında kullanılır bir tabir)  ve güvenlikten sorumlu bekçi görev yapardı. Bunlar dışında, mekteplerde sıklıkla rastlanan görevliler arasında, Kur’an-ı Kerim’in belirli cüzlerini veya surelerini okumakla vazifeli cüz-hanlar (Kur'an-ı Kerim cüzlerini okuyan kimse)  ile ihlas-hanlar, müsebbihler( Tesbih eden; Allah'ı, yüce şanına layık ifadelerle anan) ve vaiz de bulunurdu.

            öğrenciler, bu kurumlara 5-6 yaşlarında başlar ve en az 3-4 yıl süreyle eğitim-öğretim alırlardı. Mekteplerin daha çok “yetimler” ve “fakirler” için açılması öngörülmekle birlikte pratikte maddi durumları müsait olmayan ailelerin çocuklarına da bu imkanın tanındığı anlaşılmaktadır. Kız ve erkek öğrenciler mekteplerde beraber ders yaparlardıvakıflar yetim ve fakir çocuklar için belli miktarda karşılıksız burs verir, ayni yardımlarda bulunurlardı, bu tür yardımlarda ilk sırayı, genellikle dini bayramların birinde olmak üzere, giyim-kuşam almaktaydı

               Sıbyan mekteplerinde en önemli ders Kur'an-ı Kerim’in öğretimi olmakla birlikte, dil bilgisi ve gramer (sarf-nahiv), yazı (hüsn-i hat), fıkıh/ilmihal, dinler tarihi, edeb/ahlâk, aritmetik derslerinin de okutulduğu anlaşılmaktadır. Bu yaygın faaliyetlerin(Cami,medrese ve zaviye)dışında, ekonomik durumu müsait bazı ana-babaların, özellikle kız çocuklarının eğitim-öğretimi için özel muallimler tuttukları da bilinmektedir.

               Klasik dönem boyunca genel çizgisini bu biçimde devam ettiren sıbyan mektepleri özellikle Tanzimat sonrasında bazı müdahalelerle karşı karşıya kalmıştır. Osmanlılarda İlköğretimin Tarihi Mefail HIZLI,Prof. Dr.

            İsmail Kara ve Ali Birinci yazmış oldukları Sıbyan Mektebleri kitabında tarihçi Reşat Ekrem Koçu’dan yaptıkları alıntıda aynen Mefail Hızlı’nın tarif ettiği gibi sıbyan mektebi binası tarif ediyorlar ve mekteblerde fakir çocuklarına yapılan yardımlar şu şekilde ifade ediliyor:("II. Sultan Bayezid'in vakfiyesinde, yetim ve fakir çocuklardan bu padişahın mektebinde okuyanlara her gün sabah ve akşam iki öğün ve iki çocuk başına bir kap olmak üzere etiyle ve ekmeğiyle beraber yemek verileceği yazılıdır. Kanuni Sultan Süleyman'ın vakfiyesinde, mektebinde okuyan fakir çocuklara giyim ve kuşam bedeli olarak onar akça yevmiye verilmesi ve ayrıca iki bayramda da birer kat esvap verilmesi yazılıdır. İmarette pişen yemeklerden de her gün birer kap yemek verilmesi, ayrıca kaydedilmiştir. Şeyhülislam Es'ad Efendi'nin vakfiyesinde ise fakir talebeye verilecek giyim eşyasının nevi tespit edilmiştir; mesela bir çocuğa senede bir defa "boğası" denilen kumaştan bir kapama, bir fes, bir kavuk, bir mintan, bir zıbın, bir kuşak, bir çift mest pabuç ve pabucu için de 10 akça nalça parası verilmesi yazılıdır".)

            Gerek kitabın bu kısmında gerekse daha önceki sayfalarda anlatmak istediğim Osmanlı’nın eğitime bulunduğu çağların çok ilerisinde önem verdiği ve her seviye eğitimin yüz yıllar boyunca ücretsiz olduğudur. Elbette ki herkesin farklı yorumları olacaktır, olmak zorundadır. Osmanlı Devletindeki Sıbyan Mektebleri hakkında elbette ki farklı görüşler vardır. Mefail Hızlı’dan biraz daha farklı bir görüşü aşağıya alıntılıyorum ki algınızdaki Sıbyan Mektebi biraz daha netleşsin:     

 

Zülfü DEMİRTAŞ Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Cilt: 17, Sayı: 1 Sayfa: 173-183 te yayınlanan Osmanlıda Sıbyan Mektepleri ve İlk Öğretimin Örgütlenmesi başlıklı yazısında Osmanlı örgün eğitiminin ilk basamağını oluşturan Taş Mekteb ve ya mahalle mektebi olarak ta anılan Sıbyan Mekteb müfredatını bazı dini bilgiler,okuma yazma ve basit hesap işlemleri olduğunu yazarken amacına da Okuma-yazmanın yanında ahlaki terbiye verilmesi de amaçlanıyordu. Çocuğu şerden sakındırmak ve hayra sevk etmek, Osmanlı cemiyetinin eğitim felsefesiydi şeklinde açıklama getirmiş. Demirtaş Sıbyan mekteblerinin ilk mescidlerde yer verilmeyince evlerde ve cami kenarlarında yer bulduğunu yazmış ki bu konuda haklı. Cami’ye bitişik olması bana göre doğru bir seçim çünkü bu aynı zamanda çocuğa caminin korkulacak bir yer olmadığı duygusunu yerleştirecektir. İkincisi Osmanlı’da Sıbyan mektebleri için yetiştirilmiş bir öğretmen branşı bulunmuyordu. Doğal olarak mektebin hocası da cami hocası veya müezzini olmak durumundaydı. Üçüncü olarak benim düşüncem;Osmanlı köyleri cami merkezli köylerdi. Küçük çocuklar için oyun alanı ve suyu bulunan binalardı. Yani cami bitişiğinde olması küçük çocuklar için hem eğitim hem eğlencenin bir arada yürümesi demekti. Öğrenci sayısı arttığı zaman zaten mescid veya camide bu hizmetin verilemeyeceği açıktır.(Burada mescid ve cami terimlerine biraz açıklık getirmek gerekiyor. Bildiğim kadarıyla Hanefi fıkhında Cuma namazının bölgenin en büyük camisi/ camilerinde kılınması gerekir. Mahalle halkının vakit namazlarını kılmasına mahsus olduğu için mescidler daha küçüktür. Bu yüzden her yerleşim biriminde en az bir büyük cami ve her mahallede daha küçük mescidler bulunuyordu.) Demirtaş çocukların mescidleri kirletebilecekleri düşüncesinden bahsediyor ama,Osmanlı döneminde her cami ve  mescidin vakfı olduğunu ve bu vakıflarda temizlik için ücretli bir görevlinin çalıştırıldığını unutmamak lazım. Olsa olsa cemaat çocukların gürültüsünden şikayetçi olmuş olabilir. Evlerde ders verme konusuna da açıklık getirmek lüzumludur.

Devletin kuruluş ve gelişme döneminde evde ders verme bilinmeyen bir uygulama değildir. Rivayete göre ilk Osmanlı müderrislerinden Alaaddin Esved evinde ders verirken Orhan Bey’in ziyareti sırasında talebi üzerine Molla Kara Halil (Çandarlı) i Kazasker olarak görevlendirmiştir. Kara Hoca olarak bilinen Alaaddin Esved İznik Medresesinin 3.müderrisidir. Osmanlı tarihçilerinin tamamının övdüğü kerameti zahir ulemadandır.

Demirtaş’ın da belirttiği gibi okula başlama yaşı 5-6 yaş civarıdır.(Siyasal Vakfı web sayfasına göre 4 yıl,4 ay,4 gün) 13 yaş civarında-buluğ çağında mezun olan öğrenciler istidat (kabiliyet) ları uygunsa orta öğretim seviyesi medreselerde öğretime başlarlardı. Demirtaş eğitimde dayak olaylarının fazlaca olduğunu yazıyor, yakın zamanlara kadar ülkemizde de okullarda dayağın serbest olduğunu belirtmekte fayda görüyorum. Sıbyan mekteblerinde öğrencilerin buluğ çağında olmadıkları için karma eğitim veriliyordu. Demirtaş’ın Muallimler genellikle fazla itibar görmezlerdi. cümlesini takdirlerinize havale ediyorum. Fatih Sultan Mehmet’in yaptırdığı bir programa göre, Eyüp ve Ayasofya medreselerinde sıbyan mektebi öğretmeni olmak isteyen öğrenciler genel medrese programlarından ayrı bir program izleyecektir. Bu programda Tartışma Kuralları ve Öğretim Yöntemi vb. dersler bulunacak, Fıkıh gibi medreselerin en temel ve zor derslerinden biri yer almayacaktır. Geleneksel düzene göre sıbyan mektebi öğretmeni olarak aşağıda belirtilen kişilerden biri olmak yeterliydi:•Cami imam ve müezzinleri, • Biraz okur yazar olan, orta yaşlı ve ağırbaşlı kişiler, • Ölen bir öğretmenin uygun nitelikleri taşıyan oğlu, • Bazı hafız ve okumuş kadınlar. Osmanlı’da Sıbyan Mektepleri ve İlköğretimin Örgütlenmesi. Zülfü DEMİRTAŞ Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Cilt: 17, Sayı: 1 Sayfa: 173-183, ELAZIĞ-2007 

Buraya kadar yapılan alıntılardan Sıbyan Mekteblerinin fiziki şartlarını ve muallim (öğretmen)lik koşullarını az çok öğrenmiş olduk. Ama bu konuda daha farklı akademik verilere de ihtiyacımız var. Atatürk Üniversitesi akademisyenlerinden Ali Uğur’un Taşköpri-zade Ahmed İsameddin Ebul Hayr Efendi Hayatı,Şahsiyeti,Eserleri ve İlmi Görüşleri’ isimli Doçentlik tezinde yazdığına göre,Taşköpri-zade öğretmenlerin vazifelerini on kısma ayırmıştır. Bunlar;

1)  Birinci Vazife:İlim öğreten kimsenin,  bundan maksadı,  Allah rızası için olmaktır.

2) İkinci Vazife:Öğretmen talebesini,  kendi  çocuğu gibi tutmalıdır.

3) Üçüncü Vazife:Hz. Peygambere uyup,  ilim öğretmek için karşılık  istememelidir.

4)Dördüncü Vazife:Talebeye,kötü huylarından kurtulmaları için yapacağı öğüt ve nasihatlerde             eksiklik etmemek ve onları kendinden soğutmamaktır.

5) Beşinci Vazife:Yasak edilmesi vacib olan işlerden talebeyi men etmektir.

6)  Altıncı Vazife:Öğretmeye,talebe için önemli olan ilim ile başlamalıdır.

7) Yedinci Vazife:Çocukları ilim öğrenmeğe,özellikle Kur'an-ı Kerimi ezberlemeğe teşvik etmektir.

8)  Sekizinci Vazife:Öğretmenin sözü,  işine hareketine uygun olup, talebeye yapmasını buyurduğu  şeyi, önce kendi yapmalıdır.

9)  Dokuzuncu Vazife:Ders ve fetva vermek,  kadılık yapmak,  vaz ve nasihat hakkındadır.

a) Ders vermenin Edebleri: Ders verirken,yani ilim öğretirken,sabırlı olup,gazabını,kırgınlığını                yenmeli, hemen kızmamalıdır. Ders anlatırken,  şaka ve lüzumsuz şeyler söylememeli, ciddiyetten  ayrılmamalıdır. Her zaman hilm,vakar,sabır,rıfk,iyi huy ve güzel hareket etmeği  adet ve prensip haline getirmelidir,öğretimden önce, bildiklerini kendi kendine düşünmelidir.              Bununla tahsil kuvvetlenir, lüzumlu olanları anlatır. O anda gerekli olmayanları ise bildirmez. 

10)  Onuncu vazife:Alimler yeme ve giyimde aşırı gitmeyip mutedil olmalıdırlar.

Taşköpri-zadenin yazdıkları Osmanlı dönemi öğreticileri için geçerlidir. Öğretmenlerin bu kurallara uyup uymadıkları konusu her zaman tartışılabilir elbette ki. Öğretmenlerden kaynaklı hatalar elbette ki sisteme mal edilemez. Böyle bir tartışmanın seviyeli ve gerçekler üzerine kurulu olması önemlidir. Aksi takdirde delilsiz geçmişi karalamaktan öteye gidemeyiz.

            Anlaşıldığı üzere Osmanlı tarihinin hemen her döneminde esnek müfredatlı,çok başlı bir eğitim sistemi vardır. Sıbyan Mektebleri,Orta öğretim ve üst seviye Medrese,Enderun Mektebi, Yüksek ekonomik seviyeli kişilerin çocuklarına özel ders aldırması gibi.

            II. Murad döneminde sarayda Enderun mektebi kuruldu. Enderun mektebinin kuruluşu Fatih döneminde bilinirse de daha önce kurulmuş, teşkilat vb. özelliklerine Fatih zamanında ulaşmış olmalıdır. Örnek vermek gerekirse ünlü akıncı beylerinden Malkoçoğlu Bali Bey Enderun mezunudur. Fatih dönemi öncesinde Hacı İvaz Paşa ve Çandarlı İbrahim Paşanın Edirnede bürokrat yetiştiren sarayları vardı. İlerleyen zamanda devletin bürokrat kadrosunun yetiştirildiği Enderun mektebleri: ;“Enderun zarif, ince idare adamları, dürüst vezinde kahramanlar, muktedir ve mütefennin hünerver ve sanatkarlar yetiştiriyor. Fakat ne bu tür idare adamları, ne kahramanlar ve ne de hünerverler Türk’ün fıtri dehasından hissedar olmuyorlardı. Onlar için muhit İstanbul ve saray afatinden ibaret idi. Onlarca gaye millete değil, saraya hizmet etmek,onlarca emel tarihte güzel ad bırakmak değil,vali ve vezir olmak, zengin olup tahakküm eylemekti. (Nihat BÜYÜKBAŞ Osmanlı İnsan Yetiştirme Düzeni ve Türkiye Cumhuriyetinin Kuruluşuna Etkileri-Osman Ergin’den alıntı) Yukarıdaki ifadelerden ırki olanına katılmamakla beraber çoğunlukla devşirme olan Enderun mezunlarının devletin bekası gibi bir endişeleri olmayacağı aşikardır. Çoğu devşirme olan Enderun mezunları şahsi ihtiraslarıyla devletin ve milletin bağrında derin yaralar açtılar. Bunlardan birisi de sahte beratla sancak beyi olarak Arnavutluğa giderek, kardeşini öldürmekten çekinmediği gibi başlattığı isyan hareketiyle devleti uzun süre meşgul eden Arnavutların Milli kahraman ilan ettikleri İskender Bey’dir.

Osmanlı eğitim kurumlarındaki eğitim ve müfredat konumuz dışındadır. Konumuz Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu, Atabeyler ve Anadolu Beylikleri ve Osmanlı dönemlerinde inşa edilen tüm eğitim kurumlarının vakıflar tarafından işletilmesi, eğitim-öğretim faaliyetlerinin  tam bağımsız olması  ve eğitim-öğretimin her seviye öğrenci için ücretsiz olmasıdır. Bu sebepten Osmanlı eğitim kurumlarındaki müfredattan bahis açmak istemiyorum. Sıbyan mektebleriyle alakalı olarak ayrıntıya girme sebebim temel eğitimin önemi ve sıbyan mektebleriyle ilgili olarak algımızdaki bilgi eksikliğinin fazlalığı,  ikinci olarak sıbyan mektebleri önemsiz gibi değerlendirilerek yıllarca aşağılayıcı ifadelerle karşılık bulmasıdır.

Sıbyan mektebleriyle alakalı olarak Siyasal Vakfı web sayfasından kısa bir alıntıyla konuyu noktalamak istiyorum.

Sıbyan Mekteplerine Fatih döneminde sadece yetim ve fakir çocuklarının alınması şart koşulmuştur. Sıbyan Mekteplerinin ders programları başlangıçta Kur’an okutmak ve namazla ilgili bilgilerin verilmesinden oluşmaktaydı. Daha sonraları bu programlara yazı dersleri de konulmuştur. Sıbyan Mekteplerinin öğretim elemanları bir hoca ve onun yardımcısı olan kalfadan oluşmaktaydı. Ayrıca bir temizlikçi hademe (Bevvab) ve bir Mubassır (çocukları evine götürüp getiren ve kavga etmelerinin önüne geçen görevli) görev yapardı.
              
Hoca ve kalfalar mahallenin en şerefli ve haysiyetli kişilerinden seçilirdi. Osmanlı Sıbyan mektebinde eğitim ve öğretimi veren kişi gücü yerinde, zekaca üstün yaşlılardan seçilirdi. Bundaki gaye belli bir olgunluğa erişmiş kişinin kültür birikimini çocuklara aktarırken yaşlılığın getirdiği hissiyatıyla daha yakın ilişkinin rahatlıkla kurulabilmesi idi. Bu psikoloji ve fizyoloji talebe ile çok daha iyi manevi irtibat sağlanmasına imkan veriyordu. Böylelikle Sıbyan Mektebini bitiren talebe yaşından çok daha ileri bir olgunluk ve hayat bilgisi edinmiş oluyordu. Sıbyan Mektebine başlama yaşı 4 yıl, 4 ay, 4 gün idi. Osmanlı bu yaş ölçüsünü uğurlu saymıştır. Mektebe başlama merasimle olur, mezuniyette de merasim ve mevlit yapılırdı. Yedi yaşına gelene kadar mahallenin çocukları bu mektebe devam ederlerdi. Eğitime Kur’an öğrenmekle başlanır, daha sonra yazı dersleri, aritmetik gibi dersler verilmeye başlanırdı. Okumayı ve çalışmayı teşvik amacıyla çalışkan öğrencilere cildi süslü cüz veya kitap hediye edilirdi.

               Osmanlı Sıbyan mekteplerinin günümüzdeki karşılığı “okul” olarak değil, “ders ünitesi” olarak algılanmalıdır. Eğitim alanındaki bu sosyalleşme hiçbir dönemde bu kadar olgunlaşmamıştır. Fatih Sultan Mehmet ve çağdaşları ve devlet ileri gelenleri içerisinde çok sayıda Sıbyan mektebi yaptırmışlardır. Muallim Cevdet Bey’in 1919 yılında derlediği Sıbyan Mektepleri listesinde: Hanım Sultan ve saraylı kadınların vakfettiği mektep sayısı 39 Hükümdar mektep sayısı 7 Paşaların vakfettiği mektep sayısı 35 Esnaf ve ağaların vakfettiği mektep sayısı 60 Bey ve Efendilere ait mektep sayısı 42, olarak belirtilmiştir. Cumhuriyet dönemine gelindiğinde 364 adet mektep tespit edilmiştir. 1928 Yılında İstanbul’da dördü yıkık, kırkı orijinal yapılışına uygun okul olarak kullanılan, 314 mektep yapısı bulunmakta idi.

http:// www. Siyasalvakfi. org/hakkimizda/tarihce/sibyan-mektebi-tarihcesi-3.html
( Sıbyan Mektepleri başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 8.08.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu