
Ölümü henüz tayin edemediler artık
ataması nereye yapılacaksa ölü mevsimin belki de boykot edilesi bir
yalnızlıktır içimdeki efkârın yüz ölçümü ve muhitimize gelip de ellerinden
kurtuluyorum düşüncelerin.
Ne çok yeis ayyuka çıkan.
Belki de beis yüklü bir tanrıça.
Ve çatı katında özlemin hurafeler
fink atarken sözcükleri de uğurluyorum ne zamanki ellerinden firar etse
ellerim.
Desenli pijamam ve ay ışığı. Sahi, ne
ara uyuya kaldım ben?
Delik çoraplarım ve hava alan başparmağım:
yoksa ayakkabıyı da çıkarmalıydım gelmeden muhitimize?
Her şeyin senle izahı var, azizim
belki de azize olmama vesiledir bunca çalkantı ve çıtkırıldım mevsimde dikiş
tutturamayan güneşe mi veryansın etmeli?
Konuk sanatçı az sonra çıkacak
hipodroma iyi de izleyicisi olmayan bu tenhalıkta mı şarkılar söylenecek ve
çalınmayan sazların eşliğinde elbet gün ışığına çıkmayı bekleyen sokak lambası
ve işte dolanıyor ellerim ayaklarım.
Az evvel ismim söylendi ve buradayım,
deme hakkımı yitirdim aslında daha çok şeyi de yitirdim tıpkı ellerim ayaklarım
boşalırken kirpiklerimi yoldum bir bir derken gözyaşlarıma kavuştu mevsim ve de
mevsimin ilk yağmuruna teslim oldu gözlerim.
Senden öncesi.
Senden sonrası.
Beni benle bırakmaya razı gelmeyen
bir çağlayan ve gürleyen sesi yalnızlığın elbet şehrin yalnızlığı ile örtüşen
çatallı sesi güneşin. Az evvel rafadan yumurta gibi dikilmişti tepemde ve güneş
de bizi yanlış anlar diye firar ettim ellerinden.
Ah ki ah…
Ben ki ellerin yaban gülü.
Ellerime sinen gül kokusu ve yolduğum
yaprakları derken bir düş çukuruna düştüm sonra da ellerinin sıcaklığını
diledim çekip de kurtar beni, diye.
Lafügüzaf.
Olmazın da oluru elbet çapkın rüzgârla
oynaşan sefil gölgem bir de demez mi?
‘’Peşinden ayrılmayacağım.’’
Gel gör ki bendim gölgemin peşinde en
çok da ıslıklanan bazense mutluluğu ıskalayan.
Peygamber sabrıymış benimki ve muğlak
kazalardan sağ çıkıp da bir bu aşktan sağ çıkamadım.
Ellerindeyim.
Ellerinim çünkü.
Kimse el veren.
İçimdeki Pinokyo’ya hayat veren de
sensiz içimi ısıtan da ve neresi olursa olsun eşlik etmelisin içimdeki çapulcu rüzgâra.
Şimdilerde kurguluyorum hayallerimi
ve kuklalarımı oynatıyorum ipin ucunda oysaki benim ipim senin ellerinde. Demezler
mi:
‘’Neyin nesidir bu adam?’’
Bir düşe düştüm madem.
Bir de aşka.
Gerisi gelse ne olacak gelmese ne
olacak?
Sözcükleri de en irisinden seçtim
tıpkı yuvarlak ayın kalçalarına dokunan o vaveyla gibi.
Bir alım ki.
Alıntı mahiyetinde ayın ışığı ve
destursuz bir ışık gel gör bu ay ışığı beni neyledi?
Ellerin, diyorum.
Ben seni ellerin olasın diye mi kukla
oynatıcısı seçtim?
Ne yani:
Ben olmazsam sen olmazsın; sen
olmazsan da ben.
Hangi sahneyse el, el üstünde değil
elbet yeter ki bedenime can veren ve sesimi bağışla bana sonra da gülücükler
ekle yüzüme belki de karnından konuşmayı en iyi beceren sen olduğun için yine
karnından gelen gurultuyu da benim açlığıma yoracaklar. Ama öyle mi?
İki el bir baş için.
İki el ise ikimiz için.
Senin ellerin olmasaydı ne ben can
bulurdum.
Benim bu aşkım olmasaydı ne sen de aş
bulurdun dere tepe gezdiğin ve tüm dünyayı bir başına dolandığın elbet
sandığında saklandığımı da dünya âlem öğrendi.
Köşeye sıkıştın madem.
İşte firar etmenin de tam zamanı.
Hala kuytularda beni mi bekliyorsun
ya da kaydı kuytu olmayan kim ise bana hala bir kimlik çıkaramadığın için mi
ayıplıyorlar bizi?
Ellerin terliyor, sevgili kukla
oynatıcısı ve bil ki sen artık yaşlandın hem yaşaran gözlerinden düşen he damla
ile giderirken susuzluğum söyle bana söyle:
Senin susuzluğunu kim giderecek?
Haydi, elini çabuk tut ve çok da
sıkma bedenimi yoksa ortamdan çat diye ikiye ayrılırım.
Hey, ne oluyor burada?
Sana diyorum sana: şimdi hemen ayağa
kalk düştüğün yerden. Beni öyle terk edip gidemezsin.
‘’Bu adam nefes almıyor ki!’’
Kim demiş kim demiş? Sadece açlıktan
döndü başı ve yığıldı yere.
‘’Haber verelim yetkililere adamı
kaldırsınlar morga. Bu da neyin nesi?’’
Hey, dokunmayın bana asla. O kirli
ellerinizi uzak tutun benden. Benim bir sahibim var. Hey, size diyorum.
‘’Ne komik şeysin sen.’’
Bırakın beni bırakın.
‘’Sobada iyi yanarsın hani. Hem evde
fazla odun da kalmamıştı.’’
Çabuk kalk düştüğün yerden. Senden
başka kimse dokunamaz bana. Sende açtım gözlerimi sende. Bak geçti de
karnımızın gurultusu. Ya, bir şey yapsın biri.
‘’Nabzını alamıyorum ihtiyar kukla
oynatıcısının. Zaten seyirci de fazla tercih etmiyordu. Ne zoruna düşmüş
yollara elinde sefil bir kukla…’’
Ben sefil değil. Asıl sizsiniz sefil
olan üstelik ben kukla değilim. Kanlı canlı ellerin can verdiği…
‘’Üstünü örtün adamın. Az sonra
almaya gelirler. Şu tahta kuklayı da…’’
Sen bana ellerin olayım diye mi can
verdin? Ellerin olmadan ben bir hiçim. Hey, duyan yok mu?
‘’Torunumun doğum günü yarın. Bundan
iyi oyuncak mı bulacağım? Gerçi çok da kara kuru ama…’’
Çek elini benden çek.
‘’O ses de nereden geldi? İyi de bu
adam ölmedi mi?’’
Elbette ölmedi. İçimde yaşıyor o
benim.
‘’Sen de duydun mu? Sanki canlı bu
kukla. En iyisi ormana gidip gömelim.’’
Beni mi gömeceksiniz? Bari ikimizi
bir arada gömün…
‘’Hey, sen de kimsin?’’
‘’Dene de göstereyim sana kim
olduğumu.’’
‘’Biri bir şey mi dedi? ‘’
Seni aptal yaratık. Cesaretin varsa
bir kez daha dokun bana.
‘’İmdat… Düş yakamdan düş. Altı üstü
kuklasın.’’
***
‘’İyi de burada iki ceset var. Hani
bir demişlerdi.’’
‘’İki değil üç. Belli ki geç
kaldık.’’