Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 8/18/2025
Okunma Sayısı : 277
Yorum Sayısı : 9
Armageddon Savaşı  Ya  Da Melheme-i  Kübra  Yahut  Nablus  Savaşı-2.bölüm-



Çok  fazla  kafa  karışıklığına  sebep  olmamak  için  en  basit  haliyle  anlatmaya  çalışacağım.

Evet,  Kut el  Amare’de   29  Nisan  1916’da  İngilizlere  karşı  çok  büyük  bir  zafer  kazanmıştık ama bu  zafer bir  futbol  maçında  rakip  takım  kalesine  atılan  muhteşem  bir  golden  daha  fazla  anlam  taşımıyordu.  Yani  nihai  zafere  ulaşmak  için  daha  fazla  gol  atmalıydık  oysa  Kut el  Amare’den  sonra üst  üste  goller  yemeye  başladık.

Görüntüde 16 Haziran 1916’da Cidde'ye, 7 Temmuz'da Mekke'ye, 22 Eylül'de de Taif'e girenler  Şerif  Hüseyin  denen  alçak  hainin  kuvvetleriydi. Yani  bu  kutsal  şehirlere İngilizler ayak  basmamıştı. Ama  herkes  de biliyordu  ki  çizmeleriyle  kirletmeseler  de  o  peygamber  şehirlerine  girenler aslında  İngilizlerdi. Şerif  Hüseyin  şerefsizinin  harcı  değildi Türk  kuvvetlerini  yenmek.

Aynı  tarihlerde  Medine  de  Şerif  Hüseyin’in,  daha  doğrusu  İngilizlerin  İşgali  altındaydı  her  ne  kadar  Fahrettin Ömer ( Türkkan ) Paşa  canla  başla  savunuyor  olsa  da.

11  Mart  1917’de  İngilizler  Bağdat’ı  da ele  geçirmişlerdi. Yani  gol  üstüne  gol  yiyorduk.

 Bağdat’ın  elimizden  çıkması  üzerine  iyice  panikleyen  Başkomutan  vekili  Enver  Paşa  hemen  Alman  Genel  Kurmayını  aradı.

{Bu  arada  bir  açıklama  yapalım: Enver Paşa  neden  Başkomutan  değil  de  Başkomutan  vekilidir?  Başkomutan  vekilidir  çünkü  Geleneklere  göre  ordunun  başkomutanı  padişahtır ( Zavallı Padişah  Mehmet Reşat’ı  hiç  kimse  başkomutan  olarak  sallamasa da.. ) }

Evet,  Enver Paşa,  Alman  Genel  Kurmayına  mealen  sorar: ‘’  Ben  Bağdat’ı  geri  almak  istiyorum.  Siz  bu  işe  ne  dersiniz?  Bize  yardımcı  olur  musunuz?’’

Alman  genel  kurmayının  gözleri  parlar. Çünkü  Bağdat’ın  geri  alınması  amacıyla  kurulacak  yeni  bir  cephe  demek  İngilizlerin  tüm  güçlerini  bu  cepheye  yığması  demektir. İngilizlerin tüm  güçlerini  bu  cepheye  yığması  ise  Almanların  İngilizlerle  çarpıştıkları cephelerde rahat  soluk  alması  demektir.

İyi  de  yahu  böyle  bir  savaşta  oldukça  fazla  Türk  askeri  ölebilir.  Hatta  savaşa  sokulacak  6000  civarında  Alman  askeri de  ölebilir.

Almanya  için,  ölecek Türk  askerinin  zerre  kadar  değeri  yoktur.  İngiltere  Kraliçesi  Victoria’nın  en  büyük  torunu  Alman  İmparatoru  Wilhelm’in  oturup  da  Türk  askerinin  arkasından  yas  tutacak  hali  yoktur.  6000  Alman  askeri  peki?  Yahu  hepsi  de  ölecek  değil  ya.  İleri  hatlarda  pek  görünmesinler  yani…

Kısaca  Alman  Genel  Kurmayı,  Enver  Paşa’ya  ‘’  Hay  aklınla  bin  yaşa.  Sonuna  kadar  yanındayız’’  der  ve  dahasını  da  yapar.  ‘’  Güzel  olur.  Gelin  bir  ordu  kuralım,  başına da  bizim  General  Eric  von  Falkenhayn’ı  geçirelim. ‘’ Der.

Enver  Paşa ‘’  Bu  ne  iştah  yahu?  Bizim  bir  sürü  paşamız  var.  Ordunun  başına  onlardan  birini  koysak  olmaz mı?’’  Diye  sormaz.  Çanakkale’de  sormadığı gibi  şimdi  de sormaz.

Elin  gavurunun  umurunda olabilir mi   bizim  Bağdat’ı  geri  almamız?’’  diye  bir  düşünce  aklının  ucundan  bile  geçmez  büyük  ihtimalle

Derken  Efendim Mayıs  1917’de  Eric  Von  Falkenhayn  Halep  ve çevresini  şöyle  bir  dolanır  ve  ‘’  Tam  benlik  bir  savaş  mıntıkası.  Erik’e  güven,  gerisini merak etme  sen?’’  kabilinden  raporunu  verince  ‘’Tamam’’ derler.

24  Haziran  1917’de  bizzat  Halep’e  gelen  Enver Paşa, 2.  Ordu  Komutanı  Mustafa  Kemal  Paşa,  Kafkas  orduları  Grup  Komutanı  Ahmet  İzzet  Paşa,  4.  Ordu Komutanı  Ahmet  Cemal  Paşa,  6.  Ordu  Komutanı Halil ( Kut ) Paşa  ve  başka  Türk  ve  Alman  subaylarla  birlikte  bir  toplantı yapar ve  Yıldırım  Orduları  Grup  Komutanlığının  kurulduğunu,  başına  General  Falkenhanyn’ın  getirildiğini,  bu  ordunun  amacının  Bağdat’ı  geri  almak  olduğunu,  Mustafa  Kemal’in  de  Kafkas  Cephesinden  aşağı  kaydırılan  kuvvetlerle  birlikte  oluşturulacak  olan  7.  Ordunun  komutanı  olacağını  söyler.

Cemal  Paşa  da  Mustafa  Kemal  Paşa  da itiraz ederler  ve  Filistin  tehlikede  olduğu  müddetçe  Bağdat  seferinin  faydasız  olduğunu savunurlar ama  çabaları  boşunadır.

****
24  Haziran  1917’de  sözlü  olarak  ifade  edilen  husus  5  Temmuz  1917’de  resmiyete  dökülür  ve  Mustafa Kemal Paşa Yıldırım  Orduları  Grup  Komutanlığına  bağlı  7.  Ordu  komutanlığına  atanır. 15 Ağustos  1917’de  ise  Halep’e  gelerek görevine  fiilen  başlamış  olur.

En  başından  beri  İngilizlere  karşı  bir  başarı  elde  edilecekse  Sina  Cephesine  önem  verilmesi fikrinde olan  Mustafa Kemal’e  nihayet  14 Eylül  1917’de  ‘’  Tamam madem ,  birliklerini  Filistin  Cephesine  taşı.’’Denir. 

Ancak  Mustafa  Kemal  Paşa  bu  hazırlıkları  yaparken  General  Falkenhayn,  yaptığı  yeni  bir  düzenleme  ile  7.  Orduyu  tamamen  etkisizleştirir.

Mustafa Kemal  100  Kilometrelik  bir  hatta iki ordu,  bir  kolordunun   rahat  hareket  edemeyeceği  görüşünde  olup  bu  cephenin  tüm  sorumluluğunun  kendisine  verilmesini  isterken  Falkenhayn’ın  kafasında  hâlâ  Bağdat’ın  geri  alınması vardır.

Sonunda  Mustafa Kemal  Paşa  20  Eylül  1917’de ve  24  Eylül 1917’de  Sadrazam  ve Dahiliye  Nazırı  Talat  Paşa’ya,  Başkomutan  Vekili  Enver  Paşa’ya  ve Suriye ve  Batı  Arabistan Orduları Genel  Komutanlığına getirilmiş  olan Cemal  Paşa’ya ayrı  ayrı  suretlerini  gönderdiği  bir  rapor  yazdırdı 3.  Kolordu  Komutanı  Albay  İsmet’e ( İsmet  İnönü )

{ NOT:  İleride bu  Cephede  4.  Ordu  Komutanı  olarak  göreceğimiz  Mersini  Cemal  Paşa ile ( Cemal  Mersinli ) 24 Haziran 1917’deki  toplantıda  4.  Ordunun  başında  olan  ve  ordusu temmuz  1917’de  lağvedilen İttihat  ve  Terakki’nin  üç  ahmağından  biri  olan  Ahmet  Cemal  Paşa  aynı  kişiler  değildir  ama  maalesef  çok  karıştırılır. ]


20  Eylül  1917  Tarihli  raporunda gerek  ordunun  gerek  bölge  halkının  durumunu  uzun  uzun  yazan  Mustafa  Kemal  Paşa’nın  özellikle  Falkenhayn   ile  ilgili tek  bir  olumlu  düşüncesi  yoktu  ve  raporunda  bu  hususu  şöyle  dile  getiriyordu:

“İçinde bulunduğumuz bu bataklıktan Almanlarla beraber kurtulmak zorunlu ise de Almanların bu zorunluluktan ve savaşın uzamasından yararlanarak bizi sömürge yapmak ve memleketimizin bütün kaynaklarını kendi ellerine almak siyasetinin karşısındayım.

Bugün Falkenhayn her vesileyle herkese karşı, Alman olduğunu ve elbette Alman çıkarını en fazla düşüneceğini söyleyecek kadar cesaretlidir. Halep’te, Fırat’ta ve Suriye’de Alman siyasetinin ve Alman çıkarının peşinde koşan bir Alman komutanın, yüzbinlerce Türk kanı için karar verme mevkiinde bulunması tamamen vatanımızın çıkarlarına aykırıdır.


 Falkenhayn geldiği günden beri Türklere düşman Arap aşiretlerini kazanmaya çalışmaktadır. Irak harekatının uygulanamaz olduğunu daha ilk günden beri anlamasına rağmen bu harekatı memleketimize yerleşmek için kullandı. Gerçekte amacı bütün Arabistan’ı Alman yönetimine almaktı. Nitekim planın ikinci aşamasına başlamıştır. Irak hedefi değişince Sina cephesinde bir taarruz istemeye başladı. Amacı Arabistan’ı Alman idaresine sokmaktır.


Eğer Filistin’in savunması mümkün olursa Falkenhayn en büyük başarıyı kazanmış olarak ortaya çıkacaktır. Ancak bu durumda da memleket yine bizim elimizden çıkıp bir Alman sömürgesi haline gelecektir...”

24  Eylül  1917’de  gönderdiği  ikinci  raporunda  da  elimizdeki  mevcut  kuvvetlerle  İngilizlere  karşı  bir  saldırı  savaşının  mümkün  olmadığını,  Falkenhayn’ın  Türk  kuvvetlerini  göz  göre  göre  ateşe  attığını, bu  hatta  iki  ordu, bir  kolordunun  sığmayacağını,  komutanın  kendisine  verilmesi  gerektiğini  ısrarla  ifade  ettikten  sonra  şöyle  noktalıyordu:

‘’ 5 aydır memleketimizde olan Falkenhayn bir iş görmemiştir. Falkenhayn’a ne askeri ne siyasi güvenim vardır. Onun emri altında görev yapmak vatanım için asla faydalı bir sonuç doğurmaz.


Vatanımın çıkarları ve kendi şeref ve haysiyetimin aşağılanmaması için benimle ilgili aşağıdaki iki karardan birinin acilen verilmesini istirham ederim:

1. Ya Falkenhayn Sina cephesinde görev alamaz. Sina’nın savunması yalnız 7. Ordu Komutanı’na ait olur.

2. Ya da ben 7. Ordu’nun komutasından ayrılırım.

Enver Paşa  bu  mektuba ( ya  da  rapora  )  2 Ekim 1917’de şöyle cevap verdi:

“Sina cephesinde Mareşal Falkenhayn Paşa’nın, söz konusu harekatın başarıyla sonuçlanması için en doğru karar ve tedbirleri alacağına eminim. Bu konudaki güvenime zatıalinizin de iştirak etmenizi bilhassa rica ederim.”

Ancak  Mustafa  Kemal  Paşa,  Enver Paşa  ile  aynı  kanaatte  değildi.  O  sebeple  6  Ekim 1917’de Enver  Paşa’ya  İstifa  mektubunu  gönderirken  yerine  de  Ali  Rıza  Paşa’yı  tayin  etti. Kendisi de  11 Ekim’e  kadar  Halep’te  kaldı, 15  Ekim’de  ise  kendisinin  de  dediği  gibi  ‘’Asi  bir  paşa ‘’ olarak  İstanbul’daydı.


{ KAYNAK: 
Genelkurmay Askeri Tarihi ve Stratejik Etüt Başkanlığı  (ATASE) Atatürk Arşivi Kls. 33 Dos. 12-16/A F. 19-38  / Başka  kaynaklar  da  var  ama ‘’  Onlara  da  kaynak  diye  inanıyor  musun?’’  İtirazı  gelmesin  diye  yazmadım.}


İşte  ‘’  Mustafa  Kemal,  Ordusunu  başsız  bırakıp  kaçtı. ‘’  Denilen  olay  budur

Bu  olaya tekrar  döneceğiz  ama  şu  kadarını  söylemeden  geçemeyeceğim.

Geçmiş  yıllardan  birinde  Galatasaray  futbol  takımında  bayağı  bir  hasta  ve  sakat  futbolcu  varken  Fatih  Terim’le  röportaj  yapan  bir  sunucu  sormuştu:  Bayağı  eksikleriniz  var.  Önümüzdeki  maçta  bu  eksiklerle  başarılı  olabilecek  misiniz?’’  Fatih  Terim’in  cevabı  çok  ders verir nitelikteydi:  ‘’Sahaya  on  bir  kişi  ile  çıkabiliyorsak  hiç  bir  eksiklik  yok  demektir’’

Aynı  şey  işte  bu  istifa  için  de  geçerlidir.  Mustafa  Kemal Paşa  istifa  etmiş,  yerine  Ali  Rıza  Paşa  gelmiştir.  Ortada  başsız  kalan  bir  ordu  yoktur. (  Daha  sonra da  bu  orduya  Fevzi  Paşa ( Çakmak )  Komuta  etmiştir.  

6  Ekim  1917  Tarihi  yani  Mustafa  Kemal’in  7.  Ordunun  başından  ayrıldığı  tarih  itibariyle  bir  yenilgi  de olmamıştır.

Eee  o  zaman  Nablus’ta  ya  da  Armageddon’da  yenilmedik  mi  biz?

Allah  rahmet  eylesin  Lise  Tarih  Öğretmenim  hep  derdi: ‘’Kronolojisiz  Tarih  olmaz. ‘’

Kronoloji  bilmezseniz  Mustafa  Kemal  istifa  etti  biz  de  o  istifa  edince  yenildik  gittik. ‘’ der olayı  kapatırsınız.  Oysa  daha  Fakenhayn Yıldırım  Orduları  Grup  Komutanlığından  alınacak,  yerine  Limon  Von  Sanders  atanacak;  O   pijamalarıyla  kaçacak  karargahından  ve  sonra   görevden  alınacak. Onun  yerine  Mustafa  Kemal  Paşa atanacak.  Daha  bir  sürü  hikayesi  var  bu  olayın.  Öyle  bir  solukta  olan  biten  bir  savaş  değil  ki  bu.

Dikkat  ederseniz henüz  ordu  karargahımızı  Nablus’a  taşımadık  bile.  Henüz  Halep’teyiz…


****

Geçen  Bölümü  bir  soru  ile  noktalamıştım  bu  bölümü de  bir  soru  ile  noktalayayım:

I. Dünya  Savaşında Almanların  ‘’ Al  sen  yönet ‘’ diye  komutanlığını  Türklere  devrettikleri  bir  savaş  cephesi  oldu  mu? 
( Armageddon Savaşı Ya Da Melheme-i Kübra Yahut Nablus Savaşı-2.bölüm- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 8/18/2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu