PAŞA YİĞİT BEY
İlk yazılı Osmanlı
tarihinin sahibi Aşıkpaşazadenin Tevarihi Al-i Osman’ında “Anı beyan eder kim Saruhan ilinin göçer halkı vardı. Menemen ovasında
kışlardı ve ol iklimde tuz yasağı vardı. Anlar ol yasağı kabul etmezdi. Bayezid
Han'a bildirdiler. Oğlu Ertuğrul'a haber gönderdi. O göçer evleri her ne kadar
varsa iyice düzene alasın yarar kullarına ısmarlayasın. Filibe yöresine
gönderesin dedi. Ertuğrul dahi babasının sözünü kabul etti. Ol göçer evleri
gönderdi. Getirib Filibe yöresine kondurdular. Şimdiki zamanda Rumeli'de
Saruhan Beğli dedikleri anlardır. Paşa Yiğit Bey o halkın ulusu idi. Onlarla
birlikte o da gelmişidi. şeklinde bahsettiği Paşa Yiğit Bey uzun bir
kuşatmanın ardından fethettiği Üsküp’ün ilk sancak beyi aynı zamanda bir akıncı
komutanıdır. Paşa Yiğit Bey’de diğer akıncı uç beylerinin kendi bölgelerinde
yaptığı gibi yönettiği Üsküp’ü imar ve ihya etti. İbn Kemal bu durumu şu
ifadelerle kayda geçmiştir: “Paşa Yiğit
Bey mezbur diyarda karar ihtiyar eyleyüb ol nahiyette dar-ı ikametin bünyadını
urdu. Kâfirin hâlî kalan hazır evlerine nögeri ve kulu dolub ikdam-ı tamla ol
mekân idündüğü yerin tamir ve tedmirine meşgul olub seylab-ı garet ve hasaratla
harab olan havaliyi abad ettidurdu…”
Meşhur akıncı
beylerinden Turahan Bey’in babası ve kendisinden sonraki Üsküp Sancak Bey’i
İshak Bey’in babalığı ve ya öğretmenidir. Fetih tarihinden itibaren Üsküp
Balkanların en önemli uç merkezlerinden birisidir.
Yiğit Mehmet Paşa veya
bilinen adıyla Paşa Yiğit İbni Kemal’in de belirttiği üzere sancak beyliği
süresince Üsküp şehrini imar ve ihya etti ve adaletle hükmetti. 1413 yılındaki
Fetret Devrini sonlandıran Çamurlu Derbent savaşında taraf değiştirmesi üzerine
mecburi emekliliğe ayrılan Paşa Yiğit Bey 1414 yılında vefat etmesinden sonra
1426'da inşa ettirdiği Meddah Baba Medresesi avlusundaki özel türbesine
gömüldü. Paşa Yiğit Bey adına izafeten yaptırılan cami, mektep, türbe ve
medresesinden meydana gelen külliyesi Üsküp'te Hüdaverdi Mahallesi'nde yer
almaktaydı. Üsküp ile ilgili bir evkaf defterinde bu caminin Baba Meddah
Mahallesi'nde bulunduğu ve Baba Meddah Beğ Paşa-Camii adıyla anıldığı
nakledilmektedir. Bu caminin dışında Paşa Yiğit Bey adına izafeten Üsküp çarşı
merkezinde ve kendi adıyla anılan mahallede yaptırılan bir camii daha olduğu ve
günümüzde Arasta Camii olarak bilindiği belirtilmektedir. Tarih
Bilinci Sayı 17-18 Prof Mefail Hızlı-Uludağ Üniversitesi
İSHAK BEY (ö. 848/1444)
Osmanlı uç beyi. Kimliği hakkında yeterli bilgi yoktur. Hıristiyan bir aileye mensup olup
Bosnalı aristokrat
ailelerden Kosac ve Pavlovicler’le
akrabalığından söz edilir. Onu yakından tanıdığı, hatta bir müddet yanında kaldığı anlaşılan Âşıkpaşazâde, Üsküp uç beyi Paşa Yiğit’in evlâtlığı ve yetiştirmesi olduğunu yazar. Tayyip Gökbilgin, 1453 ve 1461 yıllarına ait iki belgeden hareketle babasının adını Koç Hüseyin Bey olarak verir. “Kosac” ile “Koç” lakabının benzerliği böyle bir irtibatın bulunabileceği ihtimalini ortaya koyarsa da
burada adı geçen şahsın uç beyi İshak’la ilgisi şüphelidir. Üsküp’te yaptırdığı caminin sonradan yazıldığı anlaşılan kitâbesinde babasının adının Paşa Yiğit Bey olarak geçmesi gerçek durumu yansıtmayıp onun yanında yetişmiş olmasından dolayıdır.
1420’lere kadar Üsküp uç beyliğinde bulunduğu anlaşılan Paşa Yiğit’ten sonra onun yerine uç beyi oldu. Osmanlı kaynaklarına göre 1424’te II. Murad Rumeli’deki sınır bölgelerini birer uç beyine verdiğinde Sırbistan kesimini (Lazili) ona “ısmarlamıştı”. 1426 tarihli bir kayıtta, Venedikliler’in İşkodra’daki topraklarını korumak için İshak’a 200 altın haraç ödediklerinin belirtilmesi uç beyleri arasında güçlü bir mevkide bulunduğunu gösterir. Üsküp’te üslenen İshak Bey akın sahası olan Sırbistan yanında Bosna, Arnavutluk ve Hırvatistan’a kadar uzandı. Oruç Bey’e göre, Sırp Despotu Stefan’ın ölümünün (19 Temmuz 1427) ardından zaptedilen Güvercinlik (Golubac) Kalesi’ni kuşatma altına alan Macarlar’ı âni bir baskınla dağıtan Rumeli Beylerbeyi Sinan’ın kuvvetleri arasında İshak da bulunuyordu. İshak Bey, Sinan ve uç beyi Turhan ile birlikte 1432’de Arnavutluk’ta çıkan isyanı bastırmak için Serez’e gelen II. Murad’ın ordusuna katıldı. Sırp despotu olan Georg Brankovic ile
(Vulkovic, Osmanlı
kaynaklarında Vılkoğlu) II. Murad arasındaki münasebetlerde anahtar rolü oynadı; Sırp despotunun merkezi Semendire’de olup bitenden padişahı haberdar etti. Osmanlı üstünlüğünü kabul eden Georg, bunun bir göstergesi olarak kızı Mara’yı II. Murad’a nikâhlamak istediğinde gelini Semendire’den almaya giden düğün heyetine İshak Bey’in hanımı önderlik yapmıştı. Bu devreye ait hadiseleri karışık olarak veren Âşıkpaşazâde’ye göre Murad Bursa’da düğün yaparken Sırp despotu, İshak Bey’in oğlu Deli Paşa lakabıyla anılan Paşa Bey’i esir almış ve aradaki münasebetin bozulmasına yol açmıştı. Ancak Âşıkpaşazâde bunu daha erken tarihli olaylar
arasında zikreder. Sırp despotunun Osmanlı hâkimiyetini tanımasından sonra oğlu Gregor’un İshak Bey ile birlikte İşkodra’ya sefer yaptığı bilindiğine göre bu olayın söz konusu sefer sırasında yahut sonrasında vuku bulmuş olduğu söylenebilir. Nitekim bunun hemen ardından İshak Bey’in II. Murad’a, Sırp despotuna ve Eflak Beyi Drakul’a güvenilmemesi gerektiği, despotun Macarlar’la yakın ilişki kurduğu, hatta Karamanoğlu ile Macarlar arasındaki gizli irtibata aracılık ettiği yolunda haberler gönderdiği belirtilmektedir.
Macar Kralı Sigismund’un ölümünü müteakip II. Murad’ın Macaristan’a üç ay süren seferine Turhan Bey, Evranos
Bey gibi uç beyleriyle
birlikte katılan İshak Bey, dönüşünde Sırp despotunun hareketlerini daha
yakından izlemeye başladı ve onun Semendire’yi tahkim ettiğini, Semendire’de oldukça hem Karamanlılar hem de Macarlar’ın bağlılığının sağlanamayacağını padişaha bildirdi. Bu arada 3000 kişilik kuvvetle Bosna’ya girerek Dalmaçya sahillerine kadar uzandı ve Bosna’yı kendisine bağladı. 1435’te yine bu bölgeye yöneldi.
II. Murad’ın Semendire üzerine yürümesinden önce ve muhtemelen 841 Zilhiccesinde
(Haziran 1438) hac görevini
ifa etti. Dönüşte yanında Âşıkpaşazâde de vardı. Bu arada Semendire Kalesi henüz alınmamıştı. İshak Bey’in kuşatmaya katılıp katılmadığı ise belli değildir. Âşıkpaşazâde, II. Murad’ın onu Germiyan sancağı beyi ile birlikte önemli bir maden kasabası olan Novaberda üzerine gönderdiğini, bu sefer sırasında kalabalık bir düşman kuvvetini bozguna uğrattıklarını, kendisinin de bol miktarda
ganimet ve esir aldığını yazar, bundan sonra da bir daha İshak Bey’in adından söz etmez. Bu hadisenin Semendire’nin fethinden (27 Ağustos 1439) ve başarısız Belgrad kuşatmasından (844/1440) sonra olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca İshak Bey’in, Semendire’nin alınmasının ardından buraya bey olarak gönderildiği ve Hunyadi Janos ile mücadele ettiği belirtilir. Oruç Bey ise Belgrad kuşatmasından sonra Novaberda Hisarı’nı fetheden (Haziran 1441) Şehâbeddin Paşa’nın kuvvetleri arasında İshak Bey’in ve askerlerinin de bulunduğunu kaydeder. 1442 Eylülünde Şehâbeddin Paşa’nın bütün Anadolu, Rumeli askeri, akıncı beyleri ve yeniçerilerle birlikte Macarlar’a karşı yaptığı başarısız seferde adı geçmemekle birlikte bu harekâta katılmış olması kuvvetle muhtemeldir. 1444 tarihli
bir vakfiyede ise artık
ondan “merhum” olarak sözedilmektedir. II. Murad dönemine ait yıllarda onun Varna Savaşı’ndan önce 1444 yılı içinde vefat ettiği açık olarak kayıtlıdır.
Döneminin en kudretli uç beyleri arasında yer alan
İshak Bey efsanevî şahsiyetiyle de serhad boylarında şöhret kazanmış,
menkıbelere konu olmuştur. İbn Kemal, İshak Bey’in oğlu Îsâ Bey’den 1448’deki
II. Kosova Savaşı’yla ilgili bir hâtırayı naklederken İshak Bey’i “Hâcî-yi
reşîd, gāzî-yi saîd” diye anarak Kosova Savaşı sırasında Îsâ Bey tarafından
Üsküp’e gönderilen bir adamının o sırada hayatta bulunmayan İshak Bey’i bir
çadırda namaz kılarken gördüğünü ve zaferi ona müjdelediğini yazar. İshak Bey,
Üsküp’ün bir Türk-İslâm şehri haline gelişinde de yaptırdığı âbidelerle önemli
rol oynamış, şehrin imarını sağlamıştır. Onun Üsküp’teki beyliği sırasında 1436’da
II. Murad Hünkâr Camii’ni inşa ettirmiş, İshak Bey de Alaca Cami adıyla bilinen
camiyi 1438’de yaptırmış, daha sonra cami torunu Hasan Bey tarafından tamir
ettirilmiştir. Ayrıca bir han (Sulu Han), çifte hamam, medrese de yaptırdığı
bilinmektedir. Vefatından sonra düzenlenen Zilkade 848 (Şubat 1445) tarihli bir
vakıf kaydında üç köyün vergi gelirinin, Eski ve Yeni hanların, çifte hamamın
ve birçok dükkânın kirasının imaret ve medresesi için tahsis edildiği
anlaşılmaktadır. Feridun Emecen DİA
ÎSÂ BEY (ö. 1476)
XV. yüzyıl ortalarında
Üsküp ve Bosna sancak beyliklerinde bulunan uç beyi.
Kaynaklarda adı
İshakbeyoğlu Îsâ Bey ve Gazi Îsâ Bey olarak geçer. Babası, Üsküp fâtihi meşhur
Osmanlı uç beylerinden Paşa Yiğit’in evlâtlığı olup sonradan buranın idaresini
üstlenen İshak Bey’dir. Bazı kaynaklarda onun büyük bir hıristiyan aileye
mensup olduğu da belirtilir (İnalcık, Fatih Devri, s. 149). Îsâ Bey’in
Dubrovnik beyleriyle olan yazışmalarında, ailenin Bosna’nın aristokrat
sülâlelerinden Kosaç ve Pavlovicler’le akraba olduğundan söz edilmektedir.
Hayatının ilk yılları hakkında bilgi yoktur; ayrıca kaynaklarda Rumeli’de
faaliyet gösteren diğer Îsâ beylerle zaman zaman karıştırılmıştır.
Üsküp sancak beyi olan
babası İshak Bey’in yanında Balkanlar’daki fütuhata katılan Îsâ Bey
kardeşleriyle birlikte Kosova, Arnavutluk, Makedonya, Sırbistan ve Bosna
bölgelerinde mücadele etti. Zamanla hem kumandan hem idareci olarak şöhret
kazandı. 843’te (1439) Sırp despotluğuna son verildiği sırada Üsküp sancak
beyliğinde bulunduğu sanılmaktadır. 1444 yılı başlarında babasının ölümünün
ardından onun yerine Semendire (Smederevo) sancak beyliğini üstlendi. 11 Temmuz
1444 Segedin Anlaşması ile Semendire Sırbistan’a bırakılınca yeniden Üsküp’e döndü.
Bu arada II. Murad’ın Varna (848/1444) ve II. Kosova (852/1448) savaşlarına
katıldı; bu mücadelelerde büyük yararlılıklar gösterdi
II. Mehmed devrinde
(1451-1481), Balkanlar’daki fetihlerde önemli rol oynayan uç beyleri arasında
yer aldı. Özellikle Sırbistan ve Bosna bölgeleri onun ve kardeşi Mustafa Bey’in
faaliyet sahasını oluşturdu (İA, VIII, 613). 859’da (1455) önemli gümüş madeni
yataklarına sahip olan Novaberda’nın fethi için II. Mehmed’e haber gönderdi ve
padişah tarafından kalenin teslimini teklif etmekle görevlendirildi. Kale
müdafilerine yaptığı teslim teklifi reddedilince, Osmanlı ordusu burayı kısa
süren bir kuşatma sonunda ele geçirdi.
II. Mehmed’in daha
sonra Bosna’ya akına gönderdiği Îsâ Bey bu görevi de başarıyla yerine getirerek
Üsküp’e döndü (İbn Kemâl, VII. Defter, s. 118). 860’taki (1456) başarısız
Belgrad Kuşatması’nda önemli hizmetlerde bulundu. Osmanlı ordusunda bozgunluk
emâreleri görüldüğü ve bir kısım askerin geri çekildiği sırada bizzat padişahın
yanında bulundu ve savaş mahallini terketmedi. Nitekim İbn Kemal savaşa katılan
birinden naklen, II. Mehmed’in bulunduğu yere yapılan saldırı sırasında
padişahın çok ciddi bir tehlike altında kaldığını, bir yanında İshakbeyoğlu Îsâ
Bey’in, diğer yanında Uzguroğlu Îsâ Bey’in bulunduğunu, Îsâ Bey’in kardeşi
Mustafa’nın da Macarlar’la ön sırada çarpıştığını, savaşın şiddetli bir anında
Îsâ Bey’in padişahın bulunduğu yerden biraz uzağa düştüğünü, sonradan yeniden
toparlanıp yetişen diğer askerlerle birlikte padişahın etrafını çeviren Macar askerlerini
geriye püskürttüklerini yazar
1459’da Semendire’nin
ikinci defa fethine katılan Îsâ Bey burada da önemli görevler üstlendi. Kalenin
teslim olması için Vezîriâzam Mahmud Paşa tarafından Alibeyoğlu Ahmed’le
birlikte görevlendirildi. Kalenin zaptından sonra da Mahmud Paşa ile birlikte
seferlere katıldı. Bosna bölgesinin zaptının ardından Bosna sancak beyi oldu,
bu görevini 874’e (1469) kadar sürdürdü. Onu uç beyleri arasında “hüsn-i tedbir
sahibi, kesret-i hadem ve fart-ı haşemle mukaddem” bir bey olarak tanıtan İbn
Kemal, 875’te (1470) Eğriboz’un alınmasından sonra Mora’daki Vostitza üzerine
gönderildiğini, kaleyi muhasara eden Îsâ Bey’in buranın ele geçirilmesinde
önemli rol oynadığını belirtir. Ayrıca yine onun, Otlukbeli Meydan Savaşı
sırasında (878/1473) II. Mehmed tarafından Rumeli’de Macar sınırını muhafaza
etmekle görevlendirildiği, Îsâ Bey’in Macarlar’la hoş geçinerek barış yapma
isteklerini müsait karşıladığı ve onları oyaladığı ifade edilir. Dolayısıyla
Îsâ Bey’in aynı zamanda mahir bir siyasetçi olduğu ve ordunun Anadolu’da
bulunduğu kritik bir ortamda Rumeli uç bölgesinde herhangi bir karşı hareketi
önlemeye çalıştığı anlaşılmaktadır.
Îsâ Bey’le ilgili
olarak Osmanlı kaynaklarındaki son haber, onun 1476’da Morova bölgesindeki bazı
hisarları yıktığına dairdir. Öte yandan Üsküp’te yaptırdığı Îsâ Bey Camii’nin
kitâbesi 1475 tarihini taşımaktadır. Bu bilgiler, muhtemelen 1476 yılı
civarında Üsküp’te vefat etmiş olabileceğini düşündürmektedir. Oğlu Mehmed
Çelebi, babasının Üsküp’teki imaretine Edirne’deki Uzgaş köyünü vakfetmiştir.
Üsküp ve Bosna serhaddinde kudretli bir uç beyi olarak faaliyet gösteren Îsâ
Bey hakkında bazı menkıbevî hikâyeler de ortaya çıkmıştır. 1448 Kosova Savaşı
sırasında kendisi ve babasıyla ilgili bir menkıbeyi İbn Kemal eserine almıştır.
Sancak beyiliği sırasında Osmanlılar’a tâbi haraç-güzâr statüsündeki
Dubrovnik’le ticarî münasebetleri geliştiren (1451) Îsâ Bey’in Üsküp sancak
beyi olarak 1455’te Üsküp vilâyeti hariç olmak üzere Zvečan, Jeleč, Sjenica,
Ras, Nikšic, Sarayova (Sarajevo, Saraybosna), Kalkandelen (Tetovo)
bölgelerinden tahsis edilen haslarının tutarı yıllık 763.000 akçeye
ulaşmaktaydı. Söz konusu bölgelerde kendisinin hizmetinde olduğu tahmin edilen
hıristiyan sipahiler de bulunmaktaydı.
Kalkandelen dışındaki
diğer bölgelerde 189 timardan 160 kadarı kendi adamlarının elindeydi.
Kalkandelen’de yine onun bölgesinde timar sahibi olan kırk bir hizmetkârı
bulunuyordu. Îsâ Bey’in taalluku olarak zikredilen hıristiyan timar sahipleri,
gulâm statüsünde değil hizmetkâr olarak defterlere kaydedilmişti. Bunlar,
muhtemelen bir timar bulamadıkları için Îsâ Bey’in hizmetine girmiş olan
hıristiyan askerler olmalıdır.
Sancak beyi olarak
sağladığı büyük gelirlerin bir bölümünü hayrata sarfeden Îsâ Bey Üsküp’te kendi
adını taşıyan bir cami (Îsâ Bey Camii), mescid, kervansaray, hankah, medrese
yaptırdı; ayrıca su
kemerleri inşa ettirerek şehrin su ihtiyacını karşıladı. Bu eserlerden medrese
ve hankah için tanzim ettirdiği Safer 874 (Ağustos 1469) tarihli bir de
vakfiyesi bulunmakta olup bu vakfiye Glişa Elezoviç tarafından yayımlanmıştır.
Vakfiyeden anlaşıldığına göre hankah/zâviyenin mutfağı bir imaret görevi
yapmakta ve buradan ihtiyaç sahiplerine yiyecek verilmekteydi. Vakfiyede sözü
edilen kütüphaneden bugün bir iz kalmamıştır. Tahsis edilen vakıfların ise çok
büyük ve zengin olduğu, birçok arazi, dükkân, değirmen ve bağı içine aldığı
dikkati çekmektedir. Ayrıca Îsâ Bey, yeni fethedilen Ras ve Hodidjen (Hodidede
ya da bugünkü Saraybosna’nın doğusunda Gradište kasabası, anılan bölgelerde
Yeni Şehir (Novi Pazar-Sandzak) ve Sarayova şehirlerinin kurulmasında
yaptırdığı eserlerle önemli rol oynadı. Nitekim Kemurazâde Seyfeddin,
Sarayova’da II. Mehmed adına bir cami yaptırdığını (862/1458), Hünkâr Camii
(Careva Dzamija) adıyla bilinen caminin bundan dolayı yaptıranın değil sultanın
adını taşıdığını yazar. Ayrıca yine Sarayova’da Bentbaşı’nda, Kolobara Hanı ve
Çarşısı (1462) yanında mesnevi tekkesi, imaret, han ve hamam inşa ettiren Îsâ
Bey, bunlar için Cemâziyelevvel 866 (Şubat 1462) tarihli bir vakfiye de
düzenlemiştir. Vakıf gelirleri arasında değirmen, nehir kenarında hanın yanında
yaptırılan dükkânlar, civarındaki bazı köy ve mezraalar bulunmaktadır
Özellikle
yaptırdığı sarayın muhteşem olduğu ve bundan dolayı şehre Sarayova adının
verildiği rivayet edilir. Nitekim 1489 tarihli bir kayda göre Sarayova’nın
bulunduğu yer Brodaca adlı köyün ekinliği olup burası daha sonra Îsâ Bey
tarafından alınarak imar edilmiştir. Bu bakımdan Îsâ Bey aynı zamanda
Sarayova’nın kurucusu sayılmalıdır.
Enes Pelidija - Feridun Emecen DİA
Gazi Evrenos Bey’in vakıflarıyla ilgili
bilgiler Ayşegül Çalı’nın doktora tezinden alınmıştır)
SULTAN MURADIN EVRENOS BEY'E MEKTUBU' Dr.
Mehmet İNBAŞI A.Ü.Türkiyat.Araştırmaları
Ens. Dergisi.sayı 17 Erzurum 2001
Ayşe Değerli
Vedat TURGUT Yeni Türkiye 66/2015
S. Eyice
Levent Kayapınar Al e v i l i k - Bektaşilik
Araştırmaları Dergisi, Sayı 1 106
Yahya Paşa’nın Üsküp’teki Vakıfları, Menmet İnbaşı Vakıflar Dergisi 53
Haziran 2020
Yılmaz Öztuna,Türkiye Tarihi
Emre ATAŞ XVI. YÜZYIL’DA ESKİ ZAĞRA
BALKANLARDA OSMANLI
VAKIFLARI VE ESERLERİ ULUSLARARASI SEMPOZYUMU İSTANBUL-EDİRNE 9-10-11 2012
MAYIS
Vakflar Genel Müdürlüğü Yayınları 107 Dr. Ayşegül KILIÇ* Dr, Harran
Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü.
Fahamettin Başar DİA
TURAHAN
OĞULLARI
1456
yılında 96 yaşında vefat ettiği bilinen Hacı Turahan Bey meşhur akıncı
beylerinden birisidir. Oğulları ve torunları Turahan oğulları namıyla
tanınmışlardır. Hakkındaki bilgilerden anlaşıldığına göre Tırhala (Bu günkü
Teselya) sancağı Turahan Bey’in tımar mülküdür. Önce Vidin ardından Tırhala sancak beyliği yapan,
Üsküp sancak beyi Paşa Yiğit Bey’in oğlu Turahan Bey ve ailesinin Tırhala ve
civarında yaptırdıkları hayrat eserler göz kamaştırıcıdır.
(Sonuç olarak Turahan Bey ailesi Tırhala’da 6 cami,10 mescid,1
medrese,2 imaret,3 muallimhane,1 sıbyan mektebi, halvethaneler, molla
hücreleri, şeyh evi 6 köprü, kaldırımlar ve çeşmeler, Yenişehir’de 5 cami,4
mescid,1 medrese,1 muallimhane,1 mektep,2 zaviye,1 kervansaray,1 imaret,3
köprü, Çatalca'da 1 zaviye,1 kervansaray, Platomona’da 1 zaviye,1 mescid,2
kervansaray, Çitros’ta 1 kervansaray, Fenar’da kaplıcalar,1 cami, İzdin’de 1
imaret1 mescid,1 çeşme,1 ağaç köprü, Livadya’da 1 cami, Siroz’da iki ağaç köprü
2 çeşme, Drama’da 1 kemer köprü, Semendire’de 1 zaviye,1
muallimhane,Malkara’da1 cami,1 kervansaray, Kırkkavak’ta 1 medrese,2 mescid,1
imaret,1kervansaray olmak üzere Balkanlarda toplam 14 cami, 18 mescid, 3
medrese, 5 imaret, 5 muallimhane,2 sıbyan mektebi, 5 zaviye, 6 kervansaray, 3 ü
ağaç 1 i kemerli olmak üzere 13 köprü inşa etmiştir. Levent
Kayapınar,
Turahan oğlu Gazi Ömer
Bey babasının kurduğu ve yeni mütevellisi olarak geliştirdiği vakıflarına büyük
mülkler bağışlamıştır. Turahanzade Vakfı için Ömer Bey tarafından vakfedilen
mülkler şöyledir:
•Tırhala, Livadya, Yenişehir, Çatalca, Alasonya ve
Fenar gibi farklı mahallerde bulunan toplam 57 değirmen,
•Tatarköyü ile Tırnova nahiyesine bağlı köylerin
tamamı,
•Çatalca kasabasındaki hamam, Yeni Han ve
dükkânların tamamı,
•Yenişehir’de bulunan Gazi Turahan Bey’in bedesteni
ve 141 dükkânı, kelle-paça satılan ve
Başhane
denilen dükkân,
•Yenişehir’de Hacı İbrahim Mahallesi’ndeki nar
bahçesi ve Yeni Hamam’ın tamamı,
•Yenişehir’deki Eski Hamam’ın yarı hissesi,
•Yenişehir’de bulunan ve Subaşı İshak tarafından vâkıfa
hibe edilmiş 14 hücre,
•Yenişehir’de farklı şahıslardan satın alınmış 65
dükkân,
•Tırhala’daki Yeni Hamam’ın tamamı,
•Tırhala’da Yeni Hamam yakınında 12 odalı bir
bina,
•Tırhala’da beş nalbant dükkânı,
•Tırhala’da Yeni Han ve buna bitişik 16
dükkân,
•Tırhala’da Eski Han ve buna bitişik 11 dükkân,
•Tırhala’da 25 kavaf dükkânı,
•Tırhala’da Orta Çarşı diye bilinen 42 dükkânın
tamamı,
•Tırhala’da farklı mahallerde 14 dükkân,
•Tırhala’da altı debbağ dükkânı,
•Tırhala’da sergi dükkânları da denilen 13 debbağ
dükkânı,
•Tırhala’ya gelen tüccarların alım-satım
yapabileceği iki sofalı bir menzil,
•Tırhala’da Müderrisoğlu Ferhad’dan satın alınmış
bir tarla,
•Tırhala’da Bıyıklı Davud’dan satın alınmış mülkün
tamamı,
•Tırhala’da on çuhacı dükkânı,
•Tırhala’da Halil Çelebi’den satın alınan iki
bakkal dükkânı,
•Tırhala’da Hasan oğlu Hamza’dan satın alınan boş
arsa üzerine vâkıfın yaptırdığı yedi debbağ
dükkânı,
•Tırhala’da Yeni Han karşısındaki arsa üzerine vâkıfın yaptırdığı iki çuhacı
dükkânı,
•Yazlık ve kışlık otlaklarla birlikte Tatar ve Petrebolu köylerindeki sığır ve
mandaların hepsi vakfedilmiştir.
Mevkufattan elde edilen
gelirle öncelikle Tırhala’daki cami, üç mescit, medrese, muallimhane, çilehane
ve zaviye ile Yenişehir sınırları içindeki dört cami, iki mescit ve dört
zaviyenin bakım ve onarım masraflarının karşılanması, bu harcamadan sonra
kalanın onda biri mütevelliye ücret olarak ödenmesi, Nazıra ise günlük beş
dirhem verilecek. Tırhala'daki cami yakınındaki medresenin müderrisine günlük
on dirhem ve talebelerine ise altışar dirhem verilmesi, Yeni Hamam civarında
Çilehane tabir edilen menzildeki şeyhle müritleri için günlük beşer dirhem ve
her yıl Tırhala ölçeği ile 60 ölçek buğday ayrılması, Muallimhanede görev
yapacak muallime günlük yedi dirhem ve her sene Tırhala ölçeği ile 36 ölçek
buğday ile mescidinde yanacak yağ ve hasırı için günlük yarım dirhem ödenmesi,
Vâkıfın avlusu önündeki mescidin imamına, imamet ve her gün bir cüz okuması
karşılığında günlük iki dirhem ve her sene 36 ölçek buğdayla kandil yağı ve
hasır için günlük yarım dirhem verilmesi vakfiye de şart koşulmuştur.
Kuyumcu Hamza ve Fenarlı İlyas mahallelerindeki iki mescidin imamlarına
da aynı şartlarla aynı ödemeler yapılacak. Üç mescidin imamı günde birer cüz
daha okuyup, bunlardan biri Peygamber’in ruhuna diğer ikisi ise vâkıfın ruhuna
hediye edecek. Buna mukabil her biri günlük birer dirhem daha alacak.
Haydarhane denilen zaviyenin şeyhine günlük üç dirhem ödenecek. Zaviyenin et
masrafı için günlük altı; pirinç masrafı için yıllık 300; yağ için yıllık 300;
bal için yıllık 150;peynir için yıllık 150; odun için günlük bir; tuz için
yıllık 40; aydınlatma, hasır, mutfak eşyalarının kalaylanması gibi masraflar
için yıllık 140 dirhem ayrılacak. Ekmek yapmak için Tırhala ölçeğiyle yıllık 80
ölçek; yemeklik ve tarhana için yıllık 20 ölçek buğday sarf edilecek.
Tırhala'daki değirmenler, dükkânlar ve bütün evkaf üzerine tayin edilen câbiye
günlük beş dirhem ödenmesi şarta bağlanmıştı. (Ayşe Değerli)