
Gözlerinin Kıyısında Bekleyen
Zaman, çay gibi ağır ağır demlenseydi
Masamızda rüzgâr esseydi,
Köşemizde sessizlik konuşurdu belki.
Yeniden düşler kursaydık,
Dağlar gibi,
Sıra sıra umutlar dizseydik göğe
Her biri bir mevsim, bir nefes,
Kendi dünyamızı yeniden örseydik
İlmik ilmik,
Bir çiçek gibi açsaydı kelimelerimiz
Ve şarkılarımız,
İkimiz için,
Hiç kimseye ait olmayan bir ezgiyle
Meydan okusaydık ayrılıklara.
Yıllar geçseydi,
Yollar uzasaydı,
Yalanlar çoğalsaydı bile
Biz,
Teslim olmadan
Bir çay daha söylerdik garsona,
Bir gülümseme daha bırakırdık zamana.
Çünkü biz,
Kır kahvesinde değil belki ama
Bir şiirin tam ortasında
Hâlâ aynı masada olsaydık.
Bir rüzgâr esseydi şimdi
Kır kahvesinin taş döşemelerinden
Saçlarını savurarak
Senin sesini getirirdi belki,
Bir zamanlar birlikte sustuğumuz o sessizliği.
Çay bardaklarında buhar değil,
Anılar yükselirdi
İçine baktıkça kendimizi görürdük
Kırık ama berrak,
Yorgun ama hâlâ biz olan.
Birlikte yazsaydık aşkı yeniden
Bir dua gibi,
Bir gülüş gibi,
Bir şarkı gibi
Ne zaman başlasa,
Ayrılık susardı.
Ve biz,
Yıllara meydan okuyan iki gölge gibi
Yollarda yürürdük,
İnsanlara gülümserdik,
Çünkü biz,
Teslim olmadan sevmeyi öğrenirdik.
Birlikte kurduğumuz o dünya
Belki bir şiirdi sadece,
Ama ne zaman okunsa
Gerçek olsaydı yeniden.
Bir gün daha doğdu belki,
Ama biz hâlâ o masada değiliz
Zamanın unuttuğu,
Yolların uğramadığı,
İnsanların geçemediği bir köşede kaldık.
Sen çayı karıştırırken
Ben anlamsızlığımı dinliyorum,
İçindeki fırtınayı,
Gözlerinin kıyısında bekleyen
O eski cümleleri özlüyorum.
Birlikte kurduğumuz dünya
Ne haritalarda vardı
Ne kitaplar da
Ama bir yaprağın düşüşünde,
Bir kuşun kanadında,
Bir çayın buharında
Yaşar belki hâlâ.
Birlikte susmayı neden öğrendik.
Çünkü bazen en büyük şarkı
Hiç söylenmeyen olur dedik.
Dedikte şarkımızı bile unuttuk
Mehmet Aluç