
Ekim
Bir mendil gibi katlanıyor gün,
Üzerine dökülmüş eski harfler gibi solgun.
Senin adını yazmıştım bir yaprağa,
Rüzgâr aldı, götürdü bilinmezliğe doğru.
Ekim, bir veda mevsimi değil sadece,
Bir hatırlayış, bir içe dönüş, bir susuş.
Seninle sustuğum her an,
Şimdi sokak lambalarında titriyor.
Bir pencere kenarında bekleyen çiçek gibi,
Solgun ama dirençli,
Aşk da öyle değil mi?
Kırılgan ama unutulmaz.
Sesin, uzak bir radyoda çalan eski bir şarkı,
Kalbim, o şarkının nakaratında takılı kalmış.
Ekim, her sabah seni yeniden yazıyor,
Bir şiir gibi, bir dua gibi, bir iç çekiş gibi.
Balkonda kuruyan fesleğen gibi kaldım,
Senin yokluğunda, suskun, kokusuz,
Bir zamanlar yeşil bir sevinçti o saksı,
Şimdi toprağında sadece bekleyiş var.
Her sabah, perdeleri aralarken,
Gözüm ona takılıyor onu bir zamanlar sen sulardın.
Parmaklarının dokunuşunda bir dua vardı,
Şimdi rüzgârla konuşuyor, sessizce ağlıyor.
Ekim, onu da aldı bizden,
Yaprak yaprak eksiltti hatıraları.
Bir çay demliyorsun belki başka bir yerde,
Ama burada, fesleğen hâlâ seni benim gibi bekliyor.
Kokusu yok artık, ama adı var,
Her solgun yaprağında bir kelime gizli:
“Gel.”
“Unutma.”
“Ben hâlâ buradayım.”
Balkonda kuruyan fesleğenin yanında,
Bir şarkı unutulmuş hem teypte hem de dilde,
Sadece rüzgâr biliyor nakaratını,
Sadece ben hatırlıyorum gidişini.
Bir zamanlar sen mırıldanırdın şarkımızı,
Çay demlenirken, gözlerin uzaklara dalarken...
Şimdi o şarkı, saksının dibinde bir gölge,
Ne tam hatırlanır, ne tam unutulur.
Ekim, eski melodileri iyi saklar,
Her yaprakta bir nota, her rüzgârda bir ezgi…
Ben o balkonda, fesleğenin solgunluğunda,
Şarkının eksik yerlerini kalbimle tamamlıyorum.
“Gel,” diyordu belki,
“Kal,” diyordu belki,
Belki de sadece “Hatırla.”
Ama sen gittin, şarkı kaldı, fesleğen de benim gibi soldu.
Hatıraların, anıların koridorunda kaldım sensiz,
Ne bir çıkaran var, ne bir “gel” diyen.
Duvarlar eski fotoğraflarla dolu,
Ama hepsi bana sırtını dönmüş gibi.
Adımlarım yankılanıyor,
Ama kimse duymuyor sesimi.
Bir zamanlar seninle yürüdüğüm bu koridor,
Şimdi sadece gölgelerle dolu…
Fesleğen kurudu, şarkı sustu,
Ve ben, bir mevsimin içinde mahsur kaldım.
Ekim, kapıları kapatıyor birer birer,
Ama ben hâlâ tokmağını tutuyorum o eski günlerin.
Bir mektup vardı belki,
Bir not, bir “özledim” kıyısı.
Ama kimse bırakmamış, kimse dönmemiş,
Koridorda sadece ben varım senin yokluğunla.
Mehmet Aluç