Deniz Kızı Marya -2-

Bu bir garip lanettir, ey Kadim Lehçelerin Kızı,
Severim rüyalarımı, bir gece batışında,
Deniz Kızlarının kemikleri beyazlarken kumsalda...


Severim çürümüş güvertelerini o geminin,
Meşe tahtalarına fısıldayan haykırışlarla,
Ki onlar da senin gibi hüzünle doludur.

Dudakların zehir gibi, ölümcül olsa da,
Ve gözlerin sayısız ruhu boğmuş olsa da,
Sen herşeyimsin, ıssız sensizliklerde…



Sensizlikte boğulurken ruhum, seslenirim


Ey Karanlık Umman...
Severim mezarlık sessizliğini gecelerinin.

...Ve bu gece,
Başka türlü inler sahile vuran ağıtların.
Işığı sönmüş bir fenerin yanında,
Ciğerlerinde su, nefesin kesik,
Ölü bir yunus yatar yanı başında...


Yolların uçsuz bucaksız, bir kayıp ruh gibi,
Ve dalgaların, kan ve mürekkep karışımı,
Tutuşmuş yanıyor sanki cehennemin ta kendisi.
Çevir yelkenlerini buzuldan diyarlara,
Ki buzun soğuk demirleri söndürsün içimdeki ateşi...


Çevir zamanın çürüyen sularında paslı pusulanı,
Ve sürüklen, bir hayalet gibi, çorak topraklara doğru.
Issız okyanusların tam kalbinde,
Belki bir gün, insanların unuttuğu duaları hatırlarsın...


İnsan işte; bazen sever, çürür,
Bazen de lanet eder, ölür.
Sen sessizce ilerlerken zamanın derin yarasında,
Bir inilti yükselir, kara dalgaların ardından.



İnsanız ya...
Gece yarısı çanları çalmadan hemen önce,
Gölgeleri hatırlarız.

Bu bir garip lanet olsa da,
Severim kabuslarımı, belki bir gece,
Deniz Kızlarının kemikleri ışıldarken ay ışığında...

Yelkenlerin, bir yarasanın kanatları gibi yırtık,
Bedenin, soluk bir ceset gibi kıyıya vurmuş,
Uzak bir yerde, hiç var olmamış bir diyarda.


...Ruhum sende mahpus kaldı.

Çünkü,
Puslu kelepçelerle bağlıydı bileklerim,
Bu meşe tabutun tahtalarına.
Sandıklar ve çürük meyve kasaları arasında,
Bir şeytan gibi kürek çekiyorum, sanırsın ki kıpırdar
Bu lanet olası gemi, sonsuzluktan bir an olsun...


Cam gibi mavi bakışların,
Söndü, bu zehirli akşamlarda, biliyorum.
Kan ve ay ışığıyla bulanmış sularında boğuldu.

Martılar, ölü hayallerim gibi düşer yere,
Rüzgârda inleyen direğinin dibine...


Lacivert gözlerinin önünde,
Meşe ağacı, bir canavar gibi canlansa da güvertede,
Siliyorum son kalan kızıl rengi de tahtalarından.

Bir adamın süssüz, sessiz çöküşü işte,
Denizci dilinde 'ebedi uyku' nasıl söyleniyorsa öyle.
Yası tutulmuş, sadece hayalet yunuslar bilir,
Ve balıkçıların ağlarına takılan dilsiz çığlıklar... öyle işte.
( Deniz Kızı Marya -2- başlıklı yazı Mikail Dede tarafından 14.10.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu