Adını Unutan Kadın-10

...

Hastane koridorlarında yankılanan ayak sesleri, Vedia’nın çaresizliğini büyütüyordu. Tedaviye devam etmek için gereken ilaçlar, seanslar, kontroller… Bunların hepsi, erişilmesi güç hayaller gibi görünüyordu. Bu durum, sadece bedenini değil, ruhunu da aşındırıyordu. Çünkü hastalıkla savaşmak zorken, hayatta kalmak için sistemle boğuşmak daha da zordu.

Yabancı bir ülkenin gri göğü altında, bilmediği dillerin ve kokuların arasında, bir hastane odasında uzanıyordu. Camın ardında uzanan şehir, ona ait olmayan bir hayatı sürdürüyordu. Sokaklar, tanımadığı insanların ayak izleriyle doluydu. Kelimeler ise kulağına bir uğultu gibi çarpıp geçiyordu. Bu yabancılık, sadece dışarıda değil, içinde de büyüyordu. Oysa şimdi, aynaya her baktığında solgun, yıpranmış ve tükenmeye yüz tutmuş bir silüet görüyordu. En çok da sessizlik yoruyordu onu. Tedavi sürecinin en ağır kısmı bu sessizlikti belki de — kimsenin anadilinde bir şey demediği, kimsenin ona "korkma" demediği saatler.

O gece, hastanedeki yatağında uykusuz dönerken karar verdi. 

İçini boşaltmalıydı.

Yazmak, geçmişe zincir atmak değil; ona zarif bir çerçeve takmaktı. Yazmak, acıyı rafine edip kelimeye dönüştürmekti. Yazmak, belleğin kırık aynasında kalan yansımaları tamir etmekti.

Yazmak, geçmişin küflenmiş anahtarını çevirip zamanın kapısını aralamak, yüreğin karanlık kuyusuna inip oradan bir avuç ışık çıkarmaktı. Yazmak, sessizliğin dudaklarına anlam kondurmaktı. Yıllardır kalbinde birikenleri, çocukluğunun tozlu yazlarını, gençliğinin umut dolu heveslerini, hepsini bir kâğıda dökmeliydi. Hatıralarını yazmak hem kendine hem de unutmamak istediği her şeye tutunmak demekti. Yazmak, başka kimsenin bilmediği bir dili konuşmaktı —kendine ait, acıyı damıtan bir dil.

Uzandığı yatakta yazmak için doğruldu. Çantasında getirdiği defteri çıkardı ve kapağını açtı. Kalemi ilk kez değil, ama ilk kez bu kadar içten tuttu. Harfler kâğıda döküldükçe, odanın sessizliği değişti. Yazdıkça içindeki fırtınalar dinecek gibi hissetti. Artık yalnız değildi; çünkü her cümlede kendine daha çok yaklaşıyordu. Yabancı bir ülkede, yabancı bir hastanede, en tanıdık kişiyi —kendini— yeniden buluyordu. Her gün yeni bir yaratılış içindeyken, geçmiş saplanıp kalan akıl, bu yaratılışı göremiyordu. Aklı kontrol altında tutmaya çalışan nefis, geçmişle beslenirdi.

“Damla damla bir şey akıyor damarlarıma. İçimi temizlemeye mi geliyor, yoksa içimi daha da karartmaya mı... bilmiyorum.”

Serumun ucundaki damlalık, şeffaf bir ritimle titriyordu. Her düşen damla, milim milim ilerleyen bir yaşam direncimin sessiz yankısıydı. O küçücük cam hazne, içinde taşıdığı sıvıyla yalnızca bir tedavi aracından ibaret değildi. Bedenimin içindeki biyolojik savaşın dışa yansıyan tek görünür işaretçisiydi. Her damla, damar yoluna karışmadan önce bir karar gibiydi.

 “Bir dakika daha… biraz daha dayan…”

...

Devamı Var

...

Ga-310725

( Adını Unutan Kadın-10 başlıklı yazı KOCAMANOĞLU tarafından 16.10.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu