SÜHREVERDİ
VE AVARİF-ÜL MAARİF
Bir başka tasavvuf
klasiği ise Şehabeddin Sühreverdi (ks)-
Ebû Hafs Şihâbüddîn Ömer b.
Muhammed b. Abdillâh b. Ammûye el-Kureşî el-Bekrî es-Sühreverdî (27 Ocak
1145-26 Eylül 1234) nin Avarif-ül Mearif’idir.
Sühreverdî
eserini, aslında şeriata uygun olan sûfîliğin esaslarını açık bir şekilde
ortaya koymak ve bunları savunmak gayesiyle yazdığını söyleyerek o devirde
gerçek sûfîlerin azaldığını, sahte sûfîlerin her tarafı istilâ ettiğini, bu
yüzden sûfîliğin mahiyetini bilmeyenlerde tasavvufa ve mutasavvıflara karşı
olumsuz bir kanaat hasıl olduğunu, birçok kimsenin onları beğenmediğini ve
tutumlarını reddettiğini belirtir. Bu şekilde hareket edenler sûfîliği birtakım
merasim ve şekillerden (âdâb ve erkân) ibaret sanmaktadır. Sûfîler hakkındaki
bu yanlış kanaati ortadan kaldırmak için onları gerçek mahiyetleriyle tanıtmak
gerektiğini düşünen ve böylece eserinin yazılış gayesini açıklayan Sühreverdî,
bu bakımdan kendisinden evvel aynı şeyleri söylemiş olan Serrâc, Kuşeyrî ve
Hücvîrî’ye benzemektedir.
O,
kitabının mukaddimesinde önce bu kargaşa içinde sufilerin Allah’ı en iyi
tanıyan takva ve vera'larıyla gerçek kulluğa erebilen kişiler olduğunu söyler ve
onları özetle şu şekilde takdir eder: Arifler dünya ile
ilgili menfaatleri değersiz görür ve onların kalpleri, zikir ışığıyla
aydınlandığı için iç âlemleri hep mele-i a’lâya bağlı olarak korku ve ümidin de
ötesine yönelmiştir. Onlar bedenleriyle bu dünyaya ait gibi gözükseler de
kalpleriyle kurb fezasında tayerân etmektedirler. Bu durumlarını bilmeyen
cahiller, onları yoldan çıkmış sanır. Oysaki onlar zaman ve mekânın ötesinde
arş etrafındaki yüce âlemleri seyre dalmışlardır. Onlar gündüzü açlık
susuzlukla, geceyi de hicret ve ibadetle geçirirler. Şehvetlerine karşılık
namazla teselli bulurlar, Kur’an tilavetinden zevk alırlar. Kalplerindeki ışık
yüzlerine yansımıştır. Her zaman Hakk’ı bilen bu arifler, âlemde eksik
olmazlar. Bunlar, Kur’an ve sünnete tam anlamıyla bağlılıkları sebebiyle
İslâm’a davet ve muttakilere örnek olmakla ikram olunmuşlardır.
Sühreverdi,
sufileri yaklaşık bu tarzda değerlendirip takdir ettikten sonra kitabın yazılış
sebebine şu şekilde temas eder: Sufilerin
sıdkına olan inancım, onlara olan muhabbetim ve kitap sünnete bağlılıkları,
beni onların şerefli halini yazmaya ve savunmaya yöneltti. Bu kitabımda
sufilerin fikirlerini, dayandıkları ilmî delillerle açıklamaya çalıştım. Bu
şekilde, devrimizde çoğalan sahte sufilerin yalan yanlış, nefrete ve su-i zanna
sebep olan şekle dayalı ruhsuz anlayışlarını gerçek sufilerden ayırdım.
Vefayat-ul- A’yan
kitabının sahibi İbnu Hallikan onu tanıtırken şunları kaydeder: Ebu Hafs Sühreverdi fakihdi. Şafii mezhebine
mensuptu. İbadet ve riyazatta çok çalışan, vera sahibi, salih bir şeyh idi.
Mücahede ve halvet konularında sufilerden pek çoğu kendisine müracaatla
meselelerini hallederlerdi. Ömrünün sonlarına doğru, yaşadığı asırda bir
benzeri yoktu. Pek çok şeyh gördü. Fıkıh ve hilaf ilminde söz sahibi oldu.
Bağdat’ta şeyhlerin şeyhi idi. Va’z meclisi vardı. Vaazında pek çok insan
toplanırdı. Mübarek, bereketli nefes sahibi idi. Sözlerinin halavetinden insanlar
vecde gelir, pek çoğu kendinden geçerdi. Elinde ve önünde büyük bir kitle tevbe
etmiştir.
Zehebi, İmam
Sühreverdi (ks) hakkında talebesi İbnun-Neccar’dan şunları nakleder: Şihabüddin
Sühreverdi ilm-i hakikatta zamanının şeyhi idi.
Mala hiç kıymet vermezdi. Kendisine pek çok ikram ve hediye geldiği
halde yanında hiçbir şey biriktirmemişti. Vefat ettiğinde geride bir kefen bile
bırakmamıştı. Huyu ve yaratılışı güzeldi. Kamil, güzel haller sahibi ve
mütevazi idi.
Camiu Keramatil
Evliya kitabında Yusuf Nebhani şunları kaydeder: Hazret, alim, fadıl, lebib,
edib oup fesahat ve belagat sahibi idi. Kendisine ledünni ilim verilmişti.
İlahi sırlardan bahsederdi. Keramet ve harikalar sahibi idi. Kitab ve sünnetten
ayrılmazdı. Şeriatın ahkamında müctehid idi.
TASAVVUF KLASİKLERİ Editor
Prof. Dr. Ethem CEBECİOĞLU Ankara, 2010 Ethem CEBECİOĞLU Prof. Dr. Ankara Ü.
İlahiyat Fakültesi. AVARİF-ÜL MA’ARİF