
Çekinceli bir aksanı vardı gecenin,
semaveri kaynayan taşkın şiirin efkarına bandığımız gün gibi: görünmezin de
meali içli bir hazan güftesi şimdilerde kıştan çaldığımız sıcak meltemi ekledik
yüreğe belki de yüreği olmayan rüzgar gibi kaskatı kesilen hicrandan firar eden
zemheri gibi…
İlla ki acıyacaktı canımız en çok
mezara olan özlemi yok saydığımız ve havsalası almayan mevsim gibi göğe kamp
kuran bir kuşun soytarı sesinde saklıydı ömür.
Yıkık düşler penceresinde saklı o
unutulmuş rüzgar…
Hani unutulmuşluğun güftesi iken
Zindanlardan taşan ömür ve nidalar
Solgun çehresi mevsimin
Oysaki kar yağmalıydı günbegün
İstila eden bulutlara dokunmalıydı
kelam
Selamı yitik bir günde
Bölmekse ömrü hecelere
Şiirin perçemiydi şairde saklı mizaç
En aykırından hüzün
En endamlı ateşti yakan
Aşkın güfteleri illa ki geceyi
yıldızlara taşıyan
Arsız bir sessizlik
Makamsız şarkıların beynamaz
notalarına serilen
Hüzün öncesi bağdaş kuracaktık
mademki cennete
Tok gözlü sevdalardan düşüp de yola
Düşmez kalkmaz Allah bir
En âcizinden bir kul
Köhne satırlarda hidayete eren
Nur yüzlü semanın endamlı siyahını
Yok sayıp yeniden doğmaksa ansızın
Yok sayılmak elbet en büyük veryansın
Bir heceden düşüp yola
Düştük mü hele aşkın gözünden
Tünediğimiz o mahrem tenhalık
Kimselere s/ezdirmeden sevmenin en
müşfik hali
Elbet saklı tutulası dualarda
Ruhu dahi duymazken sevgilinin
Koyu gözlerine ansızın çöken hüzün
gibi
Bir halede saklı
Halden anlamayan cihanın nesi doğru
ki?
Göğe çalınan çelme
Çimdikleyip bulutları
Sığamazken yere göğe
Şairin tutkulu varlığı
Elbet hayatı yok sayan bir hecede
Ölümle içli dışlı devran
Kar yağan saçların
Dalgalı seyrinde
Aşk ve şair illa ki göze batan
Varmadan sona
Başını dahi unuttuk masalın
Düşen üç elmanın da koçanı
Masaldan firar eden bir sihir gibi
Gölgeli yolunda ruhun
Bata çıka yürüyen bir çığlık ki
Sessizce sevmenin ve ölmenin nesi mi
güzel?
Göze gelmeden düşmeli de yakasından
bulutların
Ve yok olmak şiir derledikçe
Var olmak şiirden kaçık elbet
En aykırından bir masal
Yazmadan var olmanın asla mümkün
olmadığı.