KARAHANLILAR DÖNEMİ
Mâverâünnehir ve Doğu
Türkistan’da hüküm süren Türk-İslâm hânedanı (840-1212). Karahanlılar, toplu
olarak ilk defa İslam dinini kabul eden Türk toplumu olarak tarihteki yerini
almıştır. Orta Asya’da göçebe olarak yaşayan ve göç sırasında coğrafi
sebeplerden dolayı Arabistan yarımadasına hiç girmeyen Türkler 751 yılındaki
Talas Meydan savaşında Arapların yanında yer aldılar. Zaferin ardından
Müslümanlarla daha sıkı temas halinde olan Türkler Abdülkadir Satuk Buğra Han
(903-955) zamanında toplu olarak İslam dinini seçtiler. 10. yüzyılda yaşayan Arap gezgin ve bilgin İbn Fadlan milâdi 960 yılında
yaklaşık 200,000 çadırlı Türkler (Karahanlılar)
İslâm dinini benimsemiştir diye aktarmıştır.( Vikipedi- Ali ibn al-Athir, Al-Kamil
fi al-Tarikh. VIII. Edited by C.J. Tornberg. (Beirut, 1965): 532.
Mevlana Muhammed, İslam'ın Yayılış Tarihi, cilt 2, İstanbul, 1972, sayfa 985.
Önceleri Türkistan ve
Uygur hanları adıyla bilinen bu hânedanın mensupları kara han, kara hakan,
arslan kara hakan, buğra karahakan gibi unvanlarında “yükseklik ve yücelik”
anlamına gelen kara kelimesini kullandıkları için kurmuş oldukları devlete de
ilk defa Rus şarkiyatçısı Vasilij Vasilevic Grigorev 1874’te yazdığı bir
makalede Karahanlılar adını vermiş, hânedan daha sonra bu adla tanınmıştır.
Karahanlılar İslâm tarihi kaynaklarında Hakāniyye (Hâkanlılar), Hâniyye,Âl-i
Hâkan, Hâkāniyân, Mülûkü’l-Hâkāniyye, Mülûkü’l-Hâniyye, Evlâdü’l-Hâniyye,
Mülûkü’l-Hâniyye el-Etrâk, Âl-i Efrâsyâb et-Türkî, Beytü’l-Hâniyye, Nebîre-i
Efrâsyâb , Mülûk ve Selâtîn-i Efrâsyâbî, Ümerâ-yi Efrâsyâb, Mülûk-i Türkistan
ve Efrâsyâbiyân şeklinde anılmaktadır. Karahanlılar hakkında kullanılan
isimlerden biri Buğra Hanlılar, diğeri de sikkelerde ve İslâm kaynaklarında
sıkça geçen İlig (İlek) Hanlar’dır.
Reşat Genç’e göre
Karahanlılar’ın kurucusu Karluklar değil Yağmalar’dır. 840’ta Ötüken’deki Uygur
Devleti’nin yıkılmasının ardından Uygur hükümdar ailesinden başbuğların
idaresinde bulunan Yağmalar Kâşgar’a gelmiş ve bazı yerleri Karluklar’dan
alarak bölgeye hâkim olmuşlar, daha sonra hâkimiyet sahalarını genişletip Çû ve
İli vadilerini de ele geçirmişlerdir. Çû vadisindeki Balasagun ilk fetihlerin
arkasından Kâşgar’la birlikte devletin önemli merkezlerinden biri olmuştur.
Uygur Devleti (Dokuz
Oğuzlar) Kırgızlar’ın baskısıyla 840’ta yıkıldı. Bu tarihten itibaren batıya
doğru göç ederek Kâşgar bölgesine gelen ve buraları Karluklar’dan alıp
kendilerine yurt edinen, daha sonra İli vadisine yayılıp Balasagun’u da ele
geçiren Yağmalar’ın hükümdarları han unvanını kullanmaya başladılar. Halbuki o
sırada Karluklar yabgu unvanını kullanıyorlardı.
Karahanlı hânedanının
ilk kağanı Bilge Kül Kadır Han’dan sonra büyük oğlu Arslan Han Bezîr’in büyük
kağan sıfatıyla Balasagun’da, diğer oğlu Kadır Han’ın Oğulçak, yardımcı kağan
sıfatıyla Talas’ta ve Kâşgar’da hüküm sürdüğü kaydedilmektedir. Ancak büyük
kağanlar hakkında X. yüzyılın sonuna kadar hiçbir mâlûmat bulunmamaktadır.
Sâmânîler’den İsmâil
b. Ahmed, Mart-Nisan 893) Doğu Karahanlılar’ın merkezi Talas’ı zaptedince
buradaki Türk emîr ve dihkanlarının çoğu müslüman oldu. Kadır Han Oğulçak bu
gelişmeler üzerine başşehri Kâşgar’a nakletti. Daha sonra Sâmânîler arasındaki
iç çatışmalardan faydalanarak Sâmânî topraklarına saldıran Oğulçak kendisine
sığınan bir Sâmânî şehzadesini kabul etti. Bu müslüman şehzadeyle ve Nîşâburlu
Ebü’l-Hasan Muhammed b. Süfyân el-Kelemâtî gibi âlim ve sûfîlerle karşılaşan
Oğulçak’ın yeğeni Karahakan Satuk b. Bezîr müslüman oldu (920 veya 945)
Abdülkerim adını alan Satuk, amcası Oğulçak ile mücadele ederek başarı kazanmış
ve Karahanlılar’ın batıdaki topraklarında İslâmiyet’in yayılmasına çalışmıştır.
Mücahid ve gazi unvanlarıyla anılan Satuk Buğra Han müslüman olmayan Türkler’le
uzun süre mücadele etmiş, gayri müslim Türkler 942’de Balasagun’u ele
geçirmişler, ancak Satuk Buğra Han daha sonra burayı geri almayı başarmıştır.
Satuk Buğra Han’ın
İslâmiyet’i kabulünün ardından Sâmânî-Karahanlı mücadelesi yerini dostluk ve iş
birliğine bıraktı. 955’de vefat eden Satuk Buğra Han Kâşgar yakınlarındaki
Artuç’ta defnedildi.
Doğu
Karahanlılar. Yûsuf Kadır Han’ın
ölümünden sonra batıda meydana gelen olaylar sonucunda batıdaki toprakları İlig
Han Nasr’ın çocuklarına intikal edince Yûsuf Kadır Han’ın oğulları da doğuda
hüküm sürmeye başladılar. Doğu Karahanlılar’ın ilk hükümdarı Yûsuf Kadır Han’ın
oğlu Şerefüddevle Arslan Han Süleyman 1032-1056 yılları arasında hüküm sürdü.
Onun zamanında müslüman olmayan Türkler’le mücadele edildi. Balkaş ve Aral gölü
yöresi bir müddet için de olsa Karahanlı hâkimiyeti altına girdi. Bu
mücadelelerin Karahanlılar lehine sonuçlanmasıyla Bulgar ve Balasagun arasında
yerleşmiş olan 10.000 çadırlık göçebe Türk İslâmiyet’i kabul etti (1044).
Büyük kağan olarak
1075-1102 yıllarında hüküm süren Tamgaç Buğra Han Ebû Ali Hasan’ın döneminde
Kâşgar önemli bir kültür merkezi haline geldi. Yûsuf Has Hâcib Kutadgu
Bilig’i ona ithaf etmiş, Ebü’l-Fütûh Abdülgāfir el-Almaî de Târîh-i
Kâşgar adlı eserini bu dönemde yazmıştır. 1210-11 yılında Son Doğu
Karahanlı temsilcisinin öldürülmesi üzerine Doğu Karahanlılar sona erdi.
Batı Karahanlılar. Aynüddevle Muhammed b. Nasr, Batı
Karahanlılar’ın büyük kağanı (Arslan Kara Hakan) olduktan sonra da Özkent’te
oturdu. Yardımcı kağanı olan kardeşi Tamgaç Han İbrâhim ise Semerkant’ta oturup
Mâverâünnehir’i idare ediyordu. Aynüddevle muhtemelen 1052 vefat edince kardeşi
Böri Tegin İbrâhim, Tamgaç Buğra Karahan unvanıyla büyük kağan oldu ve Özkent’e
gitmeyip başşehir olarak batının merkezi Semerkant’ı tercih etti.
Hânedan, Aynüddevle
Muhammed b. Nasr’ın oğulları Ahmed ile Abbas’ın çocukları olmadığı için Tamgaç
Han İbrâhim b. Nasr’ın soyu ile devam etti. Büyük Tamgaç Han olarak bilinen
İbrâhim b. Nasr (1052-1068) İslâm tarihi kaynaklarında âdil ve dindar bir
hükümdar olarak tanıtılmakta, devlete ait kararları bizzat kaleme aldığı,
fukahadan izin almadan yeni vergiler ihdas etmediği kaydedilmektedir. Buhara ve
Semerkant merkez olmak üzere birçok şehirde hayır müesseseleri kuran Tamgaç Han
İbrâhim Semerkant’ta medrese ve hastahane yaptırmıştır.
Selçuklu-Karahanlı
mücadelesi Melikşah devrinde de devam etti.
Nizâmülmülk’ün gayretleriyle barış sağlandı (1074) ve Mâverâünnehir’de
Selçuklu hâkimiyeti tanındı. II. Nasr, Melikşah’ın kız kardeşi Ayşe Hatun ile
evlendi. Amcası Îsâ Han’ın kızı Celâliye Hatun’u da (Terken Hatun) Melikşah’a
verdi. II. Nasr, Buhara yakınlarında Şemsâbâd Sarayı ile biri Harceng köyü
yakınlarında, diğeri Semerkant-Hucend yolu üzerinde iki ribât yaptırdı.
Bozkırlarda İslâmiyet’i yaymak ve ülkede dinî konulardaki karışıklıklara son
vermek için çalıştı.
Horasan’ı ele
geçirmek için harekete geçen Sencer’in kumandanlarından Müeyyed Ay-aba, 1163’de
II. Mahmud ile oğlu Muhammed’i esir alıp gözlerine mil çektirdi. Ertesi yıl
ikisi de hapishanede ölünce Batı Karahanlılar sona ermiş oldu (1164).
X. yüzyılın
başlarında Mâverâünnehir ile Doğu Türkistan arasındaki bölgede kurulan
Karahanlı Devleti’nin kullandığı yazı diline Karahanlı Türkçesi ya da Hâkāniye
Türkçesi denir. Buna, Çağatay Türkçesi’nin teşekkülüne kadar Orta Asya Türk
edebiyatının ortak edebî dili olması sebebiyle Müşterek Orta Asya Türkçesi adı
da verilmiştir. Doğu Türkçesi de denilen Çağatay Türkçesi’nin esasını Karahanlı
Türkçesi teşkil eder. Kâşgarlı Mahmud, Dîvânü lugāti’t-Türk’te bu
dönemdeki yazı dili için Hâkāniye Türkçesi ile birlikte sadece Türkçe ifadesine
de yer vermiştir.
Karahanlı
Türkçesi’nin eldeki örnekleri şu eserlere dayanmaktadır:
1. Kur’an Tercümesi. Doğu Türkçesi ile
yazılmış, günümüze kadar ulaşan Kur’an tercümelerinin dilinden, bu metinlerin
ya Sâmânîler’den Mansûr b. Nûh zamanında (961-976) Kur’an’ın Farsça’ya ilk
tercümesi yapılırken ya da XI. yüzyılda Türkçe’ye de çevrilmiş olduğu
anlaşılmaktadır.
2. Kutadgu Bilig.
Balasagunlu Yûsuf Has Hâcib tarafından 1069 yılında yazılmış 6645 beyitlik bu
eserde eski ve yeni kültür çevrelerinden yabancı asıllı kelime az miktarda
bulunduğundan dili henüz saflığını koruyan bir Türkçe olarak kabul
edilebilir.
3. Dîvânü lugāti’t-Türk. Kâşgarlı Mahmud’un 1074 yılında telif ettiği eser
Araplar’a Türkçe’yi öğretmek amacıyla kaleme alınmıştır.
4. Atebetü’l-hakāyık. Edib Ahmed Yüknekî tarafından yazılan eser 101
dörtlükten oluşur. Yazılış tarihi ve yeri bilinmese de eser Karahanlı
Türkçesi’nin son zamanlarına ait olmalıdır.
5. Dîvân-ı Hikmet.
Ahmed Yesevî’nin hikmetlerinden oluşan eserin günümüze ulaşan nüshaları Ahmed
Yesevî’nin dilini yansıtmasa da XII. yüzyılın ilk yarısında yazıldığı tahmin
edildiğinden Karahanlı Türkçesi’nin ürünlerinden sayılmaktadır.
Asya’da İslâmî dönem
Türk mimarisinin izlenebilen gelişmesinin ilk eserleri Karahanlılar devrinde
ortaya çıkar. İlk kerpiç yapılardan eski Dihistan Mezarlığı’nda Şîr-Kebîr adlı
büyük kubbeli yapı stuko kaplamalarıyla ve sağlamlığıyla dikkati çeken, Kara
Hoço surları dışında müslüman tüccarlar için yapılmış bir mescid olarak
tanımlanan yapı bu yapıya çok benzemektedir.
Karahanlı devri
camilerinden iki önemli örnek, kerpiç ve tuğlanın birlikte kullanıldığı Buhara
yakınındaki Hazara Camii ve XI. yüzyıl sonu ile XII. yüzyıl başlarına
tarihlenen tamamen tuğladan yapılmış Talhatan Baba Camii’dir. Diğer Karahanlı
camilerinden bilinen örnekler, Buhara’da Mugak Attari Camii, 1119 tarihli
Namazgâh Camii, XII. yüzyıl başlarında inşa edilen Mescid-i Cum‘a, Buhara
şehrinde bir sembol haline gelen Kalan Minare adı verilen minaresi, Tirmiz
yakınında Çar Kurgan’da 1108-1109 tarihli diğer bir minarede Serahslı bir usta
olan Ali b. Muhammed’in adı yazılıdır.
Karahanlı mimarisinin
geliştirdiği çok önemli bir yapı tipi türbelerdir. Bunlar arasında Özbekistan’da Tim’de 977-978
tarihli Arap Ata Türbesi, Talas’ta XII.
yüzyıl başından Ayşe Bîbî ve Balacı Hatun türbeleri, Özkent’te bulunan 1012
tarihli Nasr b. Ali Türbesi, 1152 tarihli Celâleddin Hüseyin Türbesi, sağdaki
türbe ise 1186 tarihlidir. Kâsân yakınında Sefîdbulan’da Şeyh Fâzıl Türbesi
XII. yüzyıl ortalarından değişik bir uygulamadır.
Karahanlılar
şaşılacak olgunlukta ve büyüklükte bir kervansaray mimarisinin de
geliştiricileridir. Şemsülmülûk Nasr b. İbrâhim’in yaptırdığı iki
kervansaraydan Buhara-Semerkant yolunda, 1078-1079 tarihli Ribât-ı Melik,
Başane Kervansarayı sayılabilir.
1066’da İbrâhim
Tamgaç Han’a mal edilen ve kazılarda kısmen aydınlatılan Semerkant’ta Kusem b.
Abbas Meşhedi karşısındaki yapının eyvanlı-avlulu bir Karahanlı Medresesi
olduğu düşünülmektedir. ABDÜLKERİM ÖZAYDIN NECMETTİN HACIEMİNOĞLU
KÂŞGAR
Tarım havzasının en önemli şehri
olan Kâşgar (Çince Kaşi; İslâm kaynaklarında Kâşgar, Kâcgar, Kâşhar), Tarım ırmağının
kollarından Kâşgar suyu kıyısında kurulmuştur. Şehrin tarihi Han hânedanına
(m.ö. 206-m.s. 220) kadar götürülebilir. O tarihten Tang hânedanına kadar
(618-907) Çin kaynaklarında Şule adıyla zikredilen Kâşgar, Çinliler’in oturduğu
Hançeng (Şule) ve müslümanların oturduğu Huiçeng (Şufu) denilen iki semtten
meydana geliyordu.
Taberî’nin naklettiğine göre Kuteybe
b. Müslim 715’de Fergana bölgesine kadar ilerlemiş ve Kâşgar’ı 629’dan beri
ellerinde tutan Çinliler’den almıştı. Daha önce buranın sahibi olan Karluklar
750’de şehri tekrar ele geçirdiler ve bölgede Türk idaresini yeniden kurdular.
Ardından şehre Uygurlar hâkim oldu; 920 civarında Tagan Tegin adlı bir Türk
dihkanının idaresindeydi. Kâşgar’da hüküm süren ilk müslüman Türk hükümdarı
Karahanlılar’dan Abdülkerim Satuk Buğra Han’dır. (ö. 955) (XI.) yüzyılın başında Karahanlı İlig Han
Nasr’ın kardeşi Togan Han Kâşgar hâkimi idi. 1014’te burada basılan bir sikkede
ise Abbâsî Halifesi Kādir-Billâh ile Karahanlı Hükümdarı Yûsuf Kadır Han’ın
adları bulunmaktadır. Kâşgar, Karahanlılar zamanında hem siyasî hem kültürel
bakımdan Tarım havzasının en önemli şehriydi. Yûsuf Has Hâcib ünlü eseri Kutadgu
Bilig’i burada yazmıştır. Bölgenin ilmî zihniyetini gösteren ve Türk dili,
edebiyatı ve düşüncesinin gelişme devrine işaret eden Dîvânü
lugāti’t-Türk’ün müellifi Mahmud da Kâşgarlı idi. V. (XI.) yüzyılda
Ebü’l-Fütûh Abdülgafûr b. Hüseyin el-Almaî bir Kâşgar tarihi yazmış, Cemâl-i
Karşî de VIII. (XIV.) yüzyılın başında Mülḥaḳātü’ṣ-Ṣurâḥ adlı
eserini Kâşgar’da kaleme almıştır.
Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah,
Semerkant ve Özkent’i ele geçirdiğinde Kâşgar hanı huzuruna gelip itaat arzetti
ve onun adına hutbe okutup para bastırdı; bu tâbiiyet Sencer zamanında da
sürdü. Karahıtaylar, 1128’deki ilk saldırılarında Kâşgar’ı alamadılarsa da iki
yıl sonra Balasagun ve Hoten ile birlikte burayı da zaptettiler. Bu istilâ
üzerine duran kervan ticareti, Karahıtaylar’la Hârizmşahlar arasında sağlanan
mütarekeden sonra tekrar başladı. Sa‘dî-yi Şîrâzî 1209’da bir kervanla Kâşgar’a
geldi. Nayman Prensi Güçlüg (Küçlük) Han’ın bölgedeki Karahıtay hâkimiyetine
son vermesinin ve gürhanı esir alıp Karahıtaylar’ın başına geçmesinin ardından
müslümanlar şiddetli bir baskı ve zulme mâruz kaldı, ibadetleri engellendi.
Cengiz Han’ın Cebe Noyan
kumandasında gönderdiği kuvvetlerin şehri ele geçirmesiyle (1218) birlikte
ibadetler serbest bırakıldı. Bu sebeple Kâşgar müslümanları Moğollar’ın
gelişini Allah’ın bir lutfu olarak karşılamışlardır. Cengiz Han, Moğol
töresince ülkesini oğulları arasında taksim edince Kâşgar Çağatay Han’ın payına
düştü (1227). Ancak daha sonra idaresi Buhara Emîri Mahmud Yalvaç ve onun
ardından oğlu Mesud Yalvaç’a bırakıldı; şehirdeki Mesûdiye Medresesi onun
tarafından yaptırılmıştır.
XIV. yüzyılın ikinci yarısından
itibaren Kâşgar ve çevresine Moğol asıllı Duğlatlar hâkim oldular. Timur
Hârizm’e sefer düzenlerken onların üzerine de ordu sevkediyordu. 1399’da
gönderdiği torunu Mirza İskender, Yarkent ve Aksu ile birlikte Kâşgar’ı da
zaptetti. Hoten, Endican ve Kâşgar’ı Şâhruh’un oğlu İbrâhim Sultan’a veren
Timur, Ankara Savaşı’ndan sonra Anadolu’dan getirdiği 30.000 çadır Kara
Tatar’ın bir kısmını Kâşgar taraflarına yerleştirdi. 1416’da Timur’un torunu
Uluğ Bey, Ömer Şeyh’in oğlu Emîrek Ahmed’in idaresindeki Kâşgar’a da hâkim
oldu. Aynı yıl Duğlatlar Tarım havzasından tamamen uzaklaştırıldıysa da
ardından geri döndüler ve Kâşgar’ı tekrar ele geçirerek burada 1499 veya 1514
yılına kadar hüküm sürdüler. 1606’da Çağatay hânedanına mensup Emîr İsmâil
Kâşgar’a hâkim oldu. Onun zamanında halk üzerinde büyük nüfuzu bulunan Âfâk
(Appak, Abak) Hoca, Kalmuklar’ın yardımıyla 1678’de şehrin emîri oldu. Böylece
başlayan Hocalar dönemi XIX. yüzyıla kadar devam etti. 1759’da Çin Tarım
havzasının tamamını işgal etti ve merkezi Yarkent olan mahallî bir yönetim
kurdu. Fakat XIX. yüzyılda bölgede idarî bozukluk ve sömürünün artması ve
savaşlarla büyük çaptaki isyanların merkezî yönetimi zayıflatması sebebiyle
müslümanlar sık sık ayaklandılar. 1759’da sürgüne gönderilen Hocalar’la dinî ve
siyasî liderler Çin yönetimine karşı gösterilen direnişte önemli rol oynadılar.
Ayaklanmalar, Orta Asya’da bir İslâm devleti kurmak isteyen Yâkub Han’la
zirveye ulaştı.
Yâkub Han 1870’te Hindistan’daki
İngiliz idaresiyle anlaştı ve onların ülkenin tabii zenginliklerinin kendileri
tarafından işletilmesi şartını kabul ederek bir Kâşgar devleti kurulması ve bu
devletin Osmanlılar’a tâbi olması konusunda mutabakata vardı. Aynı yıl
İstanbul’a gelen Kâşgar elçisi büyük bir ilgiyle karşılandı ve Yâkub Han’a
birinci rütbeden nişân-ı Osmânî ile kılıç ve alem gönderildi. 1872’den itibaren
Yâkub Han’ın hâkim olduğu Kâşgar’da ve diğer yerlerde hutbeler Padişah
Abdülaziz adına okundu; 1875’ten itibaren de Kâşgar emirliğinin babadan oğula
geçmesi kabul edildi. Fakat bu girişimler, 1877’de Yâkub Han’ın ölümü üzerine
Çinliler’in Kâşgar’ı istilâ etmesiyle yarım kaldı. 1884’te Çin yönetimi bölgede
Doğu Türkistan (Sinkiang) vilâyetini kurdu; ancak vilâyet üzerindeki kontrolü
tam değildi. 1930’da Sovyetler Birliği bölgeyi himayesi altına aldığını
açıkladı.
1933’te Uygurlar, Kâşgar’da
İngiltere’nin desteğiyle Sovyet karşıtı bir Doğu Türkistan cumhuriyeti kurma
teşebbüsünde bulundularsa da başarılı olamadılar. 1949’da Çin Halk
Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla Tarım havzası önemli bir siyasî, ekonomik ve
sosyal değişim yaşadı. 1955’te Doğu Türkistan, muhtariyet isteyen Uygurlar’ı
yatıştırmak amacıyla Sinkiang Uygur Otonom Bölgesi adı altında yeniden organize
edildi. İdarî olarak Kâşgar bir il merkezi ve on bir ilçeden oluşan bir vilâyettir.
İslâm hâkim dindir; fakat
1960’lardaki kültür devriminden ancak 100 cami ve mescid kurtulabilmiştir.
Bunlar arasında, Çin’in en büyük camisi olan ve özellikle şehre İslâmî bir hava
veren Iydgâh Meydanı’ndaki aynı adı taşıyan, XVII. yüzyılda inşa edilmiş cami
yanında Âfâk Hoca Camii ve Türbesi, Döng Mescid, Kâşgarlı Mahmud Türbesi ve
Yûsuf Has Hâcib Türbesi gibi mimari yapılar bulunur. KEITH HITCHINS
DÂRU'L-MERDÂ HASTANESİ
Karahanlılar
döneminde Ebú Reyyân Muhammed b. Ahmed el-Bîrûnî
(Ö. 1061), Ebû Ali el-Hüseyin b. Abdillah b. Ali b. İbni Sînâ (Ö.1037), Ebu'l-Mecid b.
Ebi'l-Hakem, Ubeydullah b. El- Muzaffer b. Abdullah el-Bahîlî (Ö.1106) gibi meşhur hekimler yetiştirmişlerdir. İbni
Sînâ, Kur'ân-ı Kerim'den ve Peygamberimizin Hadis-i Şeriflerinden aldıkları
ilhâmla, ilk defa mikrobu tespit etmişlerdir. Ayrıca Türk hükümdarların ilme ve
tıp ilim adamlarına çok büyük değer ve önem vermeleri nedeniyle de, Türk ilim adamları,
tıp sahasındaki çalışmalarını daha çok yoğunlaştırarak devam etmişlerdir.
Bundan başka Türklerin bulunduğu bölgenin, coğrafî bakından çok yağış alan bir
bölge olması nedeni ile, tıpta kullanılan çeşitli tıbbî bitkilerin çok
olmasının etkisi de çok olmuştur. Bu nedenle de Türkler, sevabı sonsuza kadar
devam edecek olan "Sadaka-i
Câriye" olarak, hayır kurumları olan hastahaneler inşa etmişlerdir.
İslâmiyet'in tıp ilmine ve insan sağlığına verdiği
çok büyük önem sonucunda, Müslüman Türkler, tıp ilmi sahasında çok ileriye
gitmişlerdir. Karluk Devleti değişiklik geçirerek aynı zamanda ilk Türk İslâm
devleti olan Karahanlılara dönüştü. Müslüman Türkler, Karahanlılar döneminde ve
Tıp ilminde Ebû Reyyân Muhammed b. Ahmed el-Bîrûnî (ö.1061) ile Ebu Ali el-Hüseyin
b. Abdillah b. Ali b. İbni Sînâ (Ö.1037), Ebu'l-Mecid b. Ebi'l-Hakem, Ubeydullah b.
El-Muzaffer b. Abdullah el-Bahîlî (ö.1106) meşhur hekimler gibi büyük dehalar
yetiştirmişlerdir.
Müslüman Türkler, Karahanlılar döneminde mûsikî'nin
insan sağlığı üzerindeki etkisi konusunda başarılı çalışmalar yapmışlardır.
Meşhur Türk Hekim Ebû Nasr Muhammed b.Tahran b.Uzluğ el-Fârâbî (ö.950) Türk
dehaları, musikî’de hangi makamın hangi hastalığa iyi geldiğini tespit
etmişlerdir.''
Meşhur hekimlerden Ebu'l-Mecid b. Ebi'l-Hakem,
Ubeydullah b. El-Muzaffer b. Abdullah el-Bahîlî (ö.1106), Musikî ilmini bilir
ve ud çalardı. Türk Hükümdar Melikü'l-Âdil Nureddin Mahmud b. Zengi Atabeg tarafından 1154 yılında Şam ve Halep'de
yaptırılan Bîmâristân-ı Kebir isimli
Hastahanesi'nde, musikî ile
tedavi konusunda ders vermiştir.
Karahanlılar
Devleti 10. yüzyılın ortalannda Abdulkerim Buğra Han'ın (1055) İslamiyeti kabul
edişi ile birlikte, İslâmiyet bu devletin resmî dinî olmuştur. Karahanlılar
şehirleri: Mâverâunnehir, Karahocu,
Beşbalık, Uyguristan, Hoten, Kaşgar,
JÜmalık, Kayahk, Semerkant, Ceyhun
ve Buhara'dır. Karahanlı
Devleti Doğu Karahanlılar ve Batı Karahanlılar Devleti olmak özere ikiye
ayrılmıştır.
Aynuddevle Muhammed b. Nasr, Batı Karahanlılarm büyük Kağanı oldu ve Özkent'te otururdu. Yardımcı kağanı
olan kardeşi Tamgaç Han İbrahim ise Semerkant' ta oturup Mâveraunnehir'i idare ediyordu. Aynüddevle'nin
(ö.1052) yılında ölümünden sonra, Aynüddevle Muhammed b. Nasr'ın oğulları Ahmed ile Abbas'ın çocukları olmadığı için, Tamgaç Han İbrahim b. Nasr'ın
soyu ile devam etti. BüyükTamgaç Han
İbrahim b. Nasr (1052-1068), İslâm Tarihi kaynaklarında âdil ve dindar
bir hükümdar olarak tanınmaktadır. Devlete
ait kararları bizzat kaleme aldığı, fukahâdan izin almadan yeni vergiler ihdas etmediği kaydedilmektedir. Tamgaç Han İbrahim Semerkant' ta medrese ve hastahane yaptırmış ve bir de bu hastahane için vakfiye
düzenlettirmiştir.
Karahanlı
Türk hükümdar Tamgaç Buğra Karahan b.
İshak İbrahim b. Nasr tarafından,
07 Haziran 1066 tarihinde, Semerkant'
ın Suğut Çarşısı'ında Dâru'l-Merdâ adı
da verilen bir hastahane inşa ettirmiştir. Tamgaç Buğrâ Karahan'm günümüze kadar gelebilen, bu
Arapça Hastahane Vakfiyesi 1066
tarihlidir.
Semerkantlı Kadı İsmail oğlu Ebû Mansur’un kaleme
aldığı vakfiyeye göre Tamgaç Buğrâ Hakan Yusuf oğlu Ebû İshak İbrahim’in 7
Haziran 1066’da Semerkant'ta yaptırdığı hastahane şu bölümlerden teşekkül
etmişti: l. Dâru'l-Merdâ Hastahanesi, 2.Tıp Fakültesi Medresesi, 3. Hastahane
Câmii, 4. Kur'ân-ı Kerim öğrenimi ve ilmî araştırmalar yapılmak için kütüphane,
5.Kurrâ'nın, Kurân-ı Kerim okuması ve halkın Kur'ân-ı Kerim okumaları için edeb
öğretmenine (eğitim uzmanına) mahsus birderslik.
Hastahane, kimsesiz, yardıma muhtaç, garip, ümitsiz
hastalar, perişanlar, yoksullar ve âcizlerin, hiçbir din ve mezhep farkı
gözetmeksizin tedâvi olması için vakfedilmişti.
HASTAHANE
BÜTÇESİ
Karahanlı
Hükümdarı Tamgaç Buğra Karahan tarafından kurulan bu hastahane, islâm Vakıf
Hukuku esasına dayanıyor ve hastahane giderleri de hasta-haneye yapılan geniş
vakıf gelirlerinden karşılanıyordu. Hastahane için ayrılan bu vakıf gelirleri
100 (yüz) hisseye bölünmüştü.
15 hissesi, hastahane'nin bakımı
için,
15 hissesi, hastahaneye yatırılan
hastaların yiyeceği için,
8 hissesi, hastalara verilecek
çorbaların eti için,
10 hissesi, hastaları sürekli ve
geciktirmeksizin tedavi etmekle görevliye yıllık ücret için,
2 hissesi, hastalardan kan
almakla görevli Hemşire (Kıbâle) için,
5 Hissesi, kış ve yaz sabah ve
akşam ihtiyaca göre yakacak ve mutfağın odunu için,
3 Hissesi, namaz vakitleri ve
dinî görevlilere imam ve müezzin için,
3 Hissesi; hastahanede ölenlerin
defin işlemi için,
5 Hissesi, hastahanenin temizlik
bakımı, hastahane câmii'nin temizliği ve orada olan toplantıların düzeni ve
usûle uygun biçimde ihmal edilmeksizin kandilleri yakacak hizmetli için,
3 hissesi, tuz, soğan, gelişi
güzel koku verecek baharat için vakıf payı olarak tahsis edilmişti.
Kimsesizler,
Yardıma Muhtaçlar, Garipler, Ümitsiz Hastalar, Perişanlar (Acil Hastalar)
Yoksullar, Aciz ve Yaşlılar için vakfedilen hastahane’de Doktorlar, Kan almak
için kadın hemşire, Hizmetçiler (Hemşireler) Aşçılar, Us (akıl hastaları için)
Kurrâ ve hafızlar, cami görevlileri sayıları belirlenmişti. (Hastahanenin
bakımı, hastahanede kalanların gereksinmelerinin giderilmesi, bilim adamları (doktor)
tarafından uygulanan ilaçlar, hastahanede görevlendirilmiş kimselerin
bakımı, doktorlar, kan alanlar, hizmetçiler, aşçılar, us için,
hastaların yiyecek ve içecek masrafları için, hastahanede
kaldıkları, nekahatları süresince gereken her şey için (bağış yapan hükümdar),
kendi mülkiyeti ve tasarrufunda olan Semerkant'ın Şuğud (Semerkant'ın
eski bir yerleşim yeri) çarşısındaki mallarını vakıf haline getirdi. Vakfiye tercümesi)
900 Yıllık Bir Türk Öğretim Kurumu Buğra Han Tamgaç Medresesi Vakıf Belgesi, A.U.Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayınları, Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 1982 Kâmil ŞAHİN Selçuk Tarihçisi