Dostlukların Kök Saldığı Toprak
H. Çiğdem Deniz
29 Ekim 2025
“Kendi suyuna mı olsun, yoksa tercihiniz az terbiyeliden yana mı?” diyordu uzun boylu, esmerce genç garsonumuz.
Yurdagül, “Biz nasıl içiyoruz?” diye merak edecek oldu ki, daha ağzımızdan çıkmadan kara kaşlı garsonumuz cevabı verdi bizim yerimize:
“Ablamlar terbiyeli içer, atomu...”
Cemal ve Yurdagül bir ağızdan, “Biz de terbiyeli alalım,” dediler.
O anda içimde bir sıcaklık yükseldi, gururla kabarttım göğsümü.
Daimî müşterisi olduğumuz Çiçek Lokantası’nın çalışanlarıyla çoktan ahbap olmuştuk.
Bu lokantaya, ailemizin evine gelir gibi, huzur ve mutlulukla ayak basar oluyorduk.
Engin, Cemal Bey’e benden bahsediyor.
Bensiz çorbaya geldiğinde, “Hocam nerede, hayırdır?” diye soran insanları nasıl görmezden gelebiliriz ki, diyorum Engin sözünü noktaladığında.
Tam o sırada, Gebze’de bir bina yıkılmış — televizyon ekranlarında dönüp duruyor haber.
Haberin farkına varanlar gibi bizim de çatal kaşık şıkırtılarımız kesiliyor bir anda.
Kısa bir sessizlik… sonra yeniden başlıyor o uğultulu sesler, tabakların birbirine değdiği, insanların fısıldaştığı tanıdık uğultu.
Deprem, bu ülkenin korkulu rüyasıdır elbet.
Ama bu kez içimde başka bir soru yankılanıyor:
Bu binanın yıkılması neden?
Sanki herkes aynı soruyu düşünüyor ama kimse yüksek sesle dile getiremiyor.
Yorgun bir ülkenin sessizliğinde, her felaketin ardından aynı ezberi tekrar ediyoruz:
“Yapı eskiymiş, zemin zayıfmış, kader...”
Oysa kader, ihmallerin arkasına gizlenmiş bir kelimeye dönüştü çoktan.
Bir lokantada içilen çorbanın sıcaklığıyla, televizyon ekranındaki o soğuk görüntü arasında asılı kalıyor içim.
Bir yanda hayatın küçük sevinçleri, diğer yanda aynı hataları tekrarlayan büyük bir unutkanlık...
Tatvan’da, Erzincan’da, ayrıca Ankara’ya kadar uzanan bu dostluk;
nasıl bir ağaç kökü toprağa sıkı sıkıya sarılıyorsa, aynı onun gibiydi.
Ankara’ya yolcularken, Yurdagül ve Cemal Bey’i yine görüşmek dileğiyle içtenlikle uğurladık.
“Varınca haber edin,” dedim, el sallarken.
Onlar otomobilleriyle Susurluk istikametine dönmeden önce son bir kez korna çalıp camdan el salladılar.
Bizim yönümüz Kepsut tarafınaydı — kayınbabamın mezarına gidip bir nebze olsun dua etmek, içimizi hafifletmekti niyetimiz.
Rüzgâr yüzümüze vurdukça, arkada bıraktığımız dostlukların sesi gibi yankılanıyordu o kısa korna...
Her vedada olduğu gibi, içimde bir parça orada kaldı,
geri dönerken ise yanımda onların sıcaklığı vardı.
Bugün Cumhuriyet Bayramı...
Belki de bu yüzden, yollarda birbirine el sallayan her insan, aynı sevincin ve aynı umudun parçası gibiydi.
Birlikte yaşamanın, dost olmanın, kök salmanın ne demek olduğunu bir kez daha hissettim.
Bir ülke, dostluklarla büyür;
her dostluk da insanın içinde küçük bir yurt gibi kök salar.
(
Dostlukların Kök Saldığı Toprak başlıklı yazı
çitlembik tarafından
1.11.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.