
Sabırsız bir mavi’nin inindeyim,
devasa düşlerin rahmetine bandığım imlerin de tekelinde.
Bağıran yalnızlığın Çalıkuşuyum belki
de ölüm ertesi bir sessizlik, zaafların yüzdüğü bonkör sevdalar denizinde
haykıran izbeler kadar uzağım belki de yatkın bir gölge sahibine tapınan
öldürücü hurafelerin düş gücüne ihanet ettiği.
Kadın olmanın sorumluluğu düşüyor
kimi zaman zaaf dolu geceye ve terk edilmişliğine ihanet eden yas’ın bin bir
yeis’e tutuklu olduğu…
Geceyi delen o mavi ve ince uçlu
bıçak ve işte başlıyor sesleri alkışın göğün künefesinde ayrık otu misali
benliğime sahip çıkmanın da uzantısı ve mağdur yüreklere atıfta bulunuyor kâinat
ölümsüzlüğe diş bileyen insanoğlunun da müridi iken aşk ve haysiyetine dokunan
o elyaf suretler aşkı kazığa bağlayan belki de azığa alınası sessizlik.
Gün düştü gözümden işte.
Geceyi sahiplenen kırlangıç.
Ve uğultu ve soluksuz kaldığım.
Kimliğimi gizli tutmak zorundayım ne
de olsa aklımdan zorum var bir de zora yenik düşmeyi değil zorlaştırmak iken hâkim
olunası o yırtıcı kuşun başımı deldiği.
Sözcükler yastığımsa ben de zarfın ta
kendisiyim içime tıktığım sayısız sahipsiz mektup ve illet bir gövde iken
şahikanın bozguna uğramış örtüsünde saklı tutulası doğa.
Gece aksinde ölümü irdeleyen ve düş
muhafızı sanrı yüklü teferruat ne de olsa insan ırkı seyirci kalmayı pek bir
seviyor devrik acıların sonsuzluğunda külyutmaz bir meymenet esareti ile ileri
geri konuşurken.
Sağdıcım kuşlar perde çekti gözlerine
elemin… ne gam ne de yalan sonuçta uyumayı şerh düşmüştü gecenin ölü bekçisi.
Su uyudu yılan uyudu.
Yılanın başı kopuktu çünkü şeytanla
takıştı.
Şeytan uyumadı ve düştü yollara
sonlanmasını arz etti düşlerin ve pembe hayal bahçesinde soluklanan bunca
hadiseyi de kuma söküp başını nasıl da çabucak unuttu.
Gece küflü.
Gece nemli.
Gece ölümcül.
Geceyi delen çığlıklar kan dondurucu.
Ben kim miyim?
Şimdi bir virgül koymalıyım çünkü
kayranın indinde kaya gibi sağlam varlığına ihanet ettiler iyiliğin ve
masumiyetin.
Gece hala çılgın ve üç beş el ateş
ediyor martıların ufkunda sırra kadem basan iniltiyi hedefe yönelten.
Kara izlek.
Kara duvaklı gelin..
Kadın… kadınsız olamaz işte rahmet ve
kadının her şekilde boyunun ölçüsünü aldığı.
Kanadı mı gece?
Ne gam.
Öldü mü insanlık?
Geçmiş olsun.
Yediği dayak ve yüzüne yüklenen ne
çok şamar ve gecenin tentesinde soluksuz kalan ölüm meleği bir avazda canlarını
almaya geldi gecenin müdavimlerinin.
Soluk bir parantez.
Soluksuz akan kan.
Oysaki açıktaki yaralar değil darbe
alan sadece insanlığın ve nezaketin yasını tuttuğumuz.
Ben kim miyim?
Size ne.
Bana ne de sizin kim olduğunuzdan
sadece adaleti arıyorum ben ve komşu aç yatan tokları tasvip etmiyorum.
Saat kaç ola?
Ne fark eder?
Belki gecenin bitimi belki de bir
ölümle çeyrek kala yarına geceyi daha da uzun kılan.
Kadından yana derdi insanların ve zalimlerin
eli kadına ve çocuğa kolaylıkla dokunabilirken…
Lakin bu sefer suçlu olan bir kadın.
Az evvel çığlıklarını duyduğum bıçkın
kadın ve etrafında sayısız insanın seyirci koltuğunda o kadının dayak yiyişini
büyük bir iştahla seyredenler.
Kulağıma geliyor fısıltılar:
‘’Bu saatte sokağa çıkarsa başını
geleceklere de hazırlıklı olsun’’
Ve ağza alınmayacak küfürler bu
kadının ağzından dökülen ve gözleri kan çanağı ve ellerinde kan çünkü az evvel
başına yediği darbenin karşılığı olarak elindeki içki şişesini kırdı ellerinin
kanamasına sebep olan iyi de kanayan sadece elleri değil.
Yerde yatan iki üç serseri az evvel
kadına çullanan.
Bir polis devriyesi hemencecik ulaştı
olay mahalline.
Bir polis derken iki ve üç lakin
kavga gitgide büyümekte ve kavgaya karışan nicesi ve dayak yiyen kadın suçlu muamelesine
maruz kalıyor yoksa suçu sadece geceyi yakından görmek mi?
Suçlunun kim olduğu belli değil ama
aşağılanan kadın kanlar içerisinde ve ameliyat yerindeki dikişlerin açıldığını
söylüyor avaz avaz polise.
Ellerine kelepçe takılına değin
uğramadığı şiddet kalmadı.
Tek suçlu o ise.
Başkaları da madem olaya müdahil olan
suçların ufku bu denli mi en uca en devasa kavgaya mı eşlik ediyor?
Kimliğimle yoğum ben.
Kimliksizliğime meşru olmak belki de
olmayan ismime okunan bir lanet ve filmi başa sarıyorum:
İçkili bir ortam henüz gecenin
başında.
Birbirinin kız arkadaşına musallat
olanlar ve kafaları nasıl da dumanlı ve barmaid olan çalışan sıradan bir kadın
aralarında dolaşıp servis yapan.
İçkili bir ortamda çalışmak… onun
tercihi ya da değil.
Lakin para kazanmak elzem hele ki onu
evde bekleyen…
İşin burası ne polisi ilgilendirir ne
de olaya şahit olan mahalle sakinlerini.
Gece ikide vardiyası bitip de evine
gitmeye hazırlanırken ve başı önde üstünde pejmürde bir kıyafet elbette kimseyi
ilgilendirmez ne de olsa vazifesini tamamladı ve eve dönüş yolunda.
Karanlık giriyor burada devreye ve
ansızın bir kavgaya karışıyor kızımız yoksa suçlu mu demek lazım ne de olsa
suçu yalnızlığı ve iki kuruş para kazanmak adına çalışmaya mecbur kaldığı o bar
ortamı.
Ortam ve de insanlar.
Ev kızı.
Sokak kızı.
Çalışan alnının teriyle ve güdümlü
bir mermi gibi kendini vurduğu.
Güzel olmak ya da olmamak.
Eh, fena da sayılmaz hani lakin
geceye sığınmış bir kadından ne bekler ki insanlar?
Belki çok şey belki de hiçliğini
sunmasını kadının ve vuku bulan o kavganın başlangıcı.
İki sarhoş derken kafası dumanlı iki
kişi daha faydalanmak isterken üstü başı dökülen ve yalnızlığı, cinsiyeti ile
suçlu olan…
Devamını duymak ister misiniz sahi?
Ve işte havada uçuşan şişeler sadece
kuru gürültü tabir edilecek bu vukuat kimi insan için eğlencelik bir seyir
iken.
Dolduruşa gelen hani neredeyse
herkes.
Kadınsız iklim kuru bir dal gibi
insanın içine saplanırken.
Ve eğer kadınsanız ve de savunmasın
size kim yardım edebilir?
Sönük bir geceyi alevlendiren bu
bağrış çağrış.
Aklı başında bir kadın ne ararsa
artık geceye müdahil olmayı da pek istermiş gibi… demek nasıl da nankörce ne de
olsa kim ister böylesi yüksek sesli bir acıya katlanmayı?
Hele ki tek amacı bir an evvel evine
gitmek iken…
Peki, sahiden bir evi var mı yok mu?
Sorusuz geceye sor yağdıran elbette
ümmeti inancın ve insanlığın ve düş gücüne ihanet eden bin bir yeis ile.
Kardığımız mı kanattığımız mı?
Kanadığımız mı yoksa ve de
kandığımız.
Sorulardan fırsat bulsak da şu ikinci
polis ekibini yeniden tuşlasak 155’i ve hikâyeyi de sonlandırsak.
Telefon eden.
Çağrıya çabucak yanıt veren.
Ve kadının ellerinde kelepçe hala
haykırıyor hala imdat çığlıkları atıyor ve yineliyor da:
‘’Suçlu ben değilim.’’
Öte yandan yüzü gözü dağılmış üç beş
serseri kimliklerinden isimlerden anlaşılacağı üzere suç dosyası hayli kabarık.
İsmi olmayan kadın mı?
Hani, dayak yiyen.
Hani, deli gibi küfür savurup kendini
korumaya çalıştığı.
Kan izi var yerlerde ve sırtındaki
kazak da kanlanmış demek oluyor ki; ameliyat yerindeki dikişler patladı.
Gözleri mosmor ve kolları yara bere
içinde ayrıca topallıyor hafiften az evvel aldığı hangi darbeyse hangi
saldırganın hedeflediği…
Gece bitmiyor elbette.
Polisin görevi ise asla sonlanmayacak
bu kadar sorumsuz ve içki müptelası insan varken…
Kadınlara yönelik şiddet had safhada
ve karakola çekilen kadının kim bilir kaç kez alınacak ifadesi.
Suçlu ya da değil.
Ama kadınsa.
Küfür etmek ya da avaz avaz bağırmak
elbette hiçbir insana yakışmıyor hele ki kadınsa.
Hiçbir insana da yakışmıyor bu
kavgayı lezzet alıp da seyretmek.
Suçlunun kim olduğuna elbette adalet
yanıt verecek lakin o kadının canı çok yanıyor: hem bedeni hem ruhu hatta ve
hatta bir kalbi olduğunu da unutmuş unutturulmuş ve son sözü ekip otosu ile
götürülürken:
‘’Ellerimi çözün belimdeki yara
şiddetle kanıyor ve ağrıyor.’’
Derke ekip otosunun içinde çığlık
çığlığa tekme atıyor arabanın koltuklarına hatta yanındaki polise.
Polis yorgun ve de azimli ve kararlı.
İlla ki adil düzen korunacak elbette
devletimizin ve kolluk kuvvetlerimizin sayesinde huzurumuza kimse engel
olamayacak ve rahatsız etme hakkı da yok kimsenin kimseyi.
Bir suçlu aranıyorsa eğer…
Suçun ne olduğunu ise illa ki adalet
belirleyecek.
Ekip otoları ardı ardına terk ediyor
mahalleyi.
Geride kalan mı?
Kırık şişeler ve bol miktarda kan
izi.
Benim kim olduğumun ne önemi var?
Aslında önem arz eden insanlar mı
şiddet mi yoksa huzurun eksikliği mi toplumda ve illa ki birilerinin canının
yandığı?
Tüm polis teşkilatını saygıyla selamlıyorum
ve de tüm askerlerimizi ve müreffeh Türkiye’min sonsuza kadar baki kalacağını
da biliyorum hele ki hoş görümüzü ve insanlığımızı kaybetmediğimiz sürece
adalet de illa ki sağlanacak.
Yeter ki birbirimize sahip çıkalım ve
sağduyumuzu yitirmeyelim.
‘’Alo 112 mi?’’
‘’Kimsiniz?’’
‘’Siz benden daha iyi bilirsiniz kim
olduğumu.’’