ŞEYBÂNÎLER
Mâverâünnehir, Hârizm ve Horasan’da hüküm süren bir
İslâm
hânedanı.
(1500-1599) Hânedan adını, Özbekler’in atası Cengiz Han’ın büyük
oğlu Cuci’nin
Şeybân (Şiban) ismindeki oğlundan alır. Şeybân 1241’de
Macaristan’a yapılan sefer sırasında dikkat çekmiş, dönüşte
Irgız, Savuk ve İlek ırmaklarından Ural dağlarına kadar
olan bölge kendisine yazlık; Arakum, Karakum, Siriderya,
Çu ırmağı ve Sarısu boyları kışlık yurt olarak verilmiştir.
Şeybân’ın soyundan gelenler uzun süre bu bölgelerde hâkimiyetlerini devam
ettirdikten sonra Batı Sibirya’nın Tümen ve Tobolsk
bölgelerine göç edip burada yaşayan kabileleri egemenlikleri
altına almışlar, zaman zaman Türkistan’a seferler
yapmışlardır.
Mâverâünnehir’in siyasî ve iktisadî hayatında etkili
bir şahsiyet
olan Nakşibendî şeyhi Ubeydullah Ahrâr, Ebülhayr’ın Timurlular’dan Uluğ
Bey’in kızı Râbia Sultan Begüm ile evlenmesini sağladı.
Şeybânî Han 1500-1507 yılları arasında Mâverâünnehir,
Hârizm ve Horasan’ın hemen hemen bütün şehirlerini ele geçirdi ve Şeybânîler
(Özbekler) adıyla
bilinen hânedanı kurdu. (1500) Şeybânî Han, Cengiz
soyundan olmayan Timurlular’ın elinden saltanat hakkını
alarak hanlığı ve yasayı yeniden canlandırdı. Orta Asya’da
Sünnîliğin en güçlü temsilcisi konumuna geldi ve İran’da
bir Şiî devleti kuran Şah İsmâil ile mücadeleye girişti.
1510)
yılında Şah İsmâil’le yaptığı savaşta yenilgiye uğrayıp hayatını kaybeden Şeybânî
Han’ın ölümünün ardından Şeybânîler, Şah İsmâil’e bağlılıklarını
bildirdiler ve çeşitli armağanlar gönderip Mâverâünnehir’e
girmemesini rica ettiler. Bir anlaşma yaparak Ceyhun’un sol
tarafındaki bütün yerleri Şah İsmâil’e bıraktılar. Ancak Şah
İsmâil sözünde
durmadı, Bâbür’ü Mâverâünnehir üzerine sefere teşvik
etti ve Semerkant’ı almasını sağladı (917/1511). Fakat Bâbür hiç
beklemediği bir sorunla karşılaştı. Koyu Sünnî olan Buhara ve
Semerkant halkı Şiîler’le iş birliği yaptığı için kendisinden
koptu. 918 (1512) yılında Ubeydullah Han kumandasındaki Şeybânî ordusu
Kul-Melik mevkiinde Bâbür’ü ağır bir yenilgiye
uğrattı. Bâbür ailesini ve hazinesini alıp Semerkant’tan kaçtı. Şehre
giren Ubeydullah Han halk tarafından büyük bir sevinçle
karşılandı. Sülûkü’l-mülûk adlı
eserini
Ubeydullah Han’a ithaf eden Fazlullah b. Rûzbihân-ı Huncî,
Semerkant'ın ileri gelenlerinin toplandığı Cuma camisinde
onun adına hutbe okudu. Şeybânîler’in bu başarısı
Şah
İsmâil’i endişelendirdi ve onlarla savaşmak üzere bir ordu
gönderdi. Bâbür kumandasındaki bu ordu Karşi’yi zaptederek
halkı kılıçtan geçirdi; ancak bir süre sonra Şeybânîler’in âni baskınına uğrayıp
mağlûp oldu (918/1512).
Bu olayın ardından Bâbür Mâverâünnehir’den vazgeçti. Üç yıl kadar hükümdarlık yapan Ebû
Said Han’ın ardından Muhammed Şeybânî Han’ın yeğeni Ebülgazi
Ubeydullah
Han b. Mahmûd, Şeybânî tahtına çıktı. Cesur ve dirayetli
bir devlet adamı olan Ubeydullah Han ülkenin birliğini
sağlamak amacıyla birçok girişimde bulundu.
Şeybânîler
sülâlesinin
hükümranlığı sona ermiş oldu (1007/1599).
Ubeydullah
Han, kısa süren hükümranlığı döneminde Sabran şehrini
Türkistan’ın en önemli ilim merkezlerinden biri haline
getirmiştir. Bu arada Horasan ve Mâverâünnehir’de muhteşem bir
medrese yaptırarak Horasan, Herat, Tebriz, Buhara ve
Semerkant’ın en seçkin âlimlerini
buraya
davet etmiştir. Şeybânîler döneminde Dost Muhammed
Hacı Nayman, Nâdir Bey Konrat, Hâfız Konrat, Dost Muhammed
Mirza Konrat ve Mîr Ali Tarhanoğlu gibi
birçok
şair yetişmiştir. Bu dönemde Türkçe eserler de kaleme
alınmış, Reşîdüddin Fazlullāh-ı Hemedânî’nin Câmiu’t-tevârîħ’i
Uygur ve Arap alfabesiyle Türkçe’ye tercüme edilmiştir. Ubeydullah
Han ile oğlu Abdülaziz Han Mîr Arab, Mollazâde Molla Osman,
Mevlânâ Muhammed Dâye, Mîr Gazanfer gibi âlimleri korumuştur.
Abdüllatif Han ile Nevruz Ahmed Han, eski Türk devlet geleneklerine
çok sadık
olup din âlimlerinin devlet işlerine karışmasından hoşlanmazlardı.
Ancak daha sonra Nakşibendî şeyhleri Taşkent, Fergana ve Kâşgar’da
siyasî bakımdan çok etkin bir konuma yükselmiştir.
Ubeydullah
Han’ın Buhara’da hüküm süren âlim oğlu Abdülaziz Han, Buhara’da bugün de
ayakta olan ve kendi adıyla anılan medreseyi âdeta bir
sanat akademisi haline
getirmiştir.
İyi bir hattat olan Abdülaziz Han, Mîr Ali Herevî, Mahmud
Müzehhib ve Mîrek Münşî gibi hattat ve ressamları bir araya
getirerek Buhara mektebi adı verilen sanat
mektebini
teşkil etmiştir.
Abdülmü’min Han, eski Belh’in en güzel ve en
muhteşem
binaları
olma özelliğini zamanımıza kadar korumuş olan Hâce Ebû Nâsır
Pârsâ ve Hâce Akaşe’nin türbelerini yaptırmış, medrese
ve dârüşşifâlar inşa ettirmiştir. Çevresine dönemin en seçkin
riyâziye âlimlerini toplayan Abdüllatif Han riyâzî ilimlerde
kendini Uluğ Bey’in halefi sayıyordu. Sadrüşşerîa’nın Muħtaśarü’l-Viķāye adlı
fıkıh kitabına
Şeybânîler dönemi âlimlerinden Kuhistânî’nin yazdığı
Câmiu’r-rumûz adlı şerh yalnız Türkistan’da değil birçok İslâm memleketinde
yaygındır. Kâtib Çelebi, Kuhistânî’den övgüyle söz
etmektedir.
M. Fuad Köprülü, Şeybânîler döneminde vakıflara
olumsuz
müdahalelerin
yapıldığını söyler. Ancak son araştırmalarda bu dönemde
de çok sayıda vakıf kurulduğu belirlenmiştir.
Şeybânî
Han, Mâverâünnehir’i ele geçirdiği zaman vakıfların durumu
ile yakından ilgilenmiş, Mihmânnâme-i Buħârâ müellifi
Huncî’yi Semerkant’taki vakıfların denetiminde şehrin
kadısı ile birlikte görevlendirmiştir. Şeybânîler devrinde
Timurlular’a ait vakıflar devam ettirildiği gibi yeni vakıflar
da kurulmuştur. Semerkant'ta Şeybânî Han tarafından yaptırılan
Medrese-i Hânî için kurulan vakfa tahsis edilen mülklerin
önemli bir kısmını Şeybânî Han’ın Semerkant’ı ele geçirmesi
esnasında sahip olduğu mülkler oluşturmaktadır.
Bu dönemin önemli medreselerinden olan Mîr Arab ve
Kuş medreselerinin
vakıflarına ait belgeler günümüze kadar gelmiştir.
1547 tarihli başka bir belgeden Semerkant civarındaki
bazı toprakların Kübrevî şeyhi Hüseyin Hârizmî’ye hankah
kurması için vakfedildiği anlaşılmaktadır. İsmail
Türkoğlu