Deneme / Sevgi ve Aşk Denemeleri
Eklenme Tarihi : 3.12.2025Aşkımız Sayfaları Açılmamış Eski Bir Romandı Sanki

Aşkımız, eski bir roman gibiydi, sayfaları açılmamış, okunmamış,
sadece saklanmış gibiydi. Sayfaları sararmış, kenarları yıpranmış ama içindeki
cümleler hâlâ canlıydı. Her satırında bir yolculuk, her paragrafında bir sır
saklıydı. Seninle karşılaştığım an, o romanın unutulmuş bir bölümünü açmış
gibiydim; yıllardır kimsenin dokunmadığı bir hikâyenin kahramanı oluvermiştik. Gözlerin,
karanlıkta parlayan bir işaret fişeği gibi yolumu aydınlatıyordu. Ne zaman
kaybolsam, bir bakışınla yeniden buluyordum kendimi. Senin tebessümün, yorgun
günlerimin üzerine serilmiş bir bahar örtüsüydü. İçimdeki fırtınalar, senin
sesinle dinliyordu. Her kelimen, bana yeniden yazılmış bir hayatın ilk cümlesi
gibi geliyordu.
Birlikte yürüdüğümüz sokaklar, romanın mekânlarıydı. Her köşe
başında yeni bir sahne, her adımda yeni bir hikâye doğuyordu. Bazen bir
kahraman gibi güçlü, bazen bir figüran gibi kırılgan hissediyordum. Ama sen
yanımda oldukça, hiçbir rol eksik kalmıyordu. Seninle yazılan her bölüm, insana
bir sıcaklık taşıyordu. Ve ben biliyordum: bu romanın sonu yoktu. Çünkü
aşkımız, bitmeyen bir hikâyeydi. Ne zaman bir sayfa kapansa, yeni bir sayfa
açılıyordu. Ne zaman bir cümle tamamlansa, başka bir cümle doğuyordu. Bizim
hikâyemiz, zamanın raflarına kaldırılacak bir kitap değil; insanlığın kalbine
yazılacak bir öyküydü.
Yolculuğumun ilk menzili bir sessizlikti. Taş sokaklarda
yankılanan adımlarım, kendi içimdeki boşluğu hatırlatıyordu. Her köşe başında
bir hatıra, her gölgede bir yüz saklıydı. İnsanların gözlerinden düşen
kırıntıları toplar gibi, ben de kendi kalbimin dağılmış parçalarını
topluyordum. Sonra bir şehir çıktı karşıma: duvarları eski, ama ruhu diri.
Çarşısında satılan baharatların kokusu, bana çocukluğumun unutulmuş günlerini
hatırlattı. Bir sadece yalnız yolculuk değildir; aynı zamanda geçmişin izlerini
bugüne taşımaktır. O şehirde gördüğüm her yüz, bana kendi hikâyemi seninle yeniden
yazdırdı.
Bir başka menzilde deniz vardı. Ufuk çizgisi, gökyüzüyle
birleşmişti. Dalgalara bakarken, insanın içindeki fırtınaların da bir gün
dineceğini düşündüm. Yolculuk, sadece adımların değil, ruhun da yürüyüşüdür. Ve
ben her dalgada kendi içimdeki kırgınlıkları yıkayıp yeniden doğuyordum. Bu, aşka
doğru bir bir yolculuktu. Her menzil bir insan kalbi, her durak bir hatıra, her
yol bir dua gibi. Benim yolumda karşıma çıkan insanlar, bana kendi yaralarını
gösterdi. Onların acısını gördükçe, kendi acımı daha anlayarak taşıdım. Çünkü
yolculuk, yalnız kendini değil, başkasını da anlamaktır.
İlk menzil sabırdı. Yolun taşları ağırdı, gölgeler uzun,
sessizlik derindi. Her adımda içimdeki acele kırıldı, her durakta beklemenin
öğretisi büyüdü. Sabır, yolcunun en büyük azığıydı; onsuz hiçbir menzil
aşılmazdı.
İkinci menzil aşktı. Bir şehrin kapısından girer gibi kalbinin
kapısından içine girdim. Her sokak bir bakış, her meydan bir tebessüm oldu.
Aşk, yolculuğu anlamlı kılan ateşti; hem yakıyor hem aydınlatıyordu. Onunla
yürüyen, karanlıktan korkmazdı.
Üçüncü menzil ihlâstı. Yolun ortasında bir çeşme buldum; suyu
berrak, sesi dingin. İçtim ve anladım: yolculuk gösteriş için değil, kalbin saf
niyeti için yapılır. İhlâs, yolcunun pusulasıydı; yönü doğru tutmazsa menzil
kaybolurdu.
Son menzil vuslattı. Yol bitmedi, ama kalbim bir kavuşmayı
tattı. Vuslat, varılacak bir şehir değil; içte doğan bir huzurdu. Yolun sonunda
değil, yolun içinde bulunurdu. Ve ben anladım: bu aşkımız, bir deftere yazılan
satırlar değil, insanın kalbine işlenen bir haritaydı. Ve nihayet vardığım
menzilde şunu öğrendim: Yol bitmez. İnsan, yolun kendisidir. Aşk, bir deftere
yazılan satırlar değil; kalbin içinde açılan sonsuz bir haritadır. Her adımda
yeni bir şehir, her bakışta yeni bir insan, her nefeste yeni bir anlam vardır.
Veya
Sabır Menzili… Bir köyde yaşlı bir kadınla karşılaştım.
Ellerinde çatlamış toprakların izleri vardı. Bana dedi ki: “Sabır, ekmek
gibidir; pişmeden yenmez.” Onun yüzündeki çizgiler, yılların bekleyişini
anlatıyordu. O an anladım ki sabır, yolcunun azığı değil, yolun kendisiydi.
Aşk Menzili… Bir şehir meydanında genç bir delikanlı
sevdiğini bekliyordu. Kalabalığın içinde yalnızdı, ama gözleri bir tek kişiyi
arıyordu. Yanına vardım, “Neden bu kadar bekliyorsun?” dedim. Gülümsedi: “Çünkü
aşk, bekleyişin kendisidir.” O bakışta gördüm ki aşk, yolculuğu anlamlı kılan beklemekti,
sevmekti, terk etmemekti...
İhlâs Menzili… Bir dergâhta dervişle karşılaştım. Sessizce
dua ediyordu. Yanına oturdum, bana dönüp şöyle dedi: “İhlâs, kimsenin görmediği
anda doğru kalabilmektir.” Onun duasında gösteriş yoktu, sadece saf bir niyet
vardı. O an anladım ki ihlâs, yolcunun pusulasıdır; yönü doğru tutmazsa menzili
o an kaybolur.
Vuslat Menzili… Bir annenin evine vardım. Yıllardır gurbette olan
oğlunu bekliyordu. Kapı çaldığında gözlerinden yaşlar aktı, ama yüzünde bir
güneş doğdu. “Vuslat,” dedi, “yolun sonunda değil, kalbin içinde başlar.” O
kavuşmada gördüm ki vuslat, bir şehir değil; içte doğan huzurdur, vesselam.
Mehmet Aluç