ARTUKLU DÖNEMİ

 

Bazı araştırmacılar Artukluların Oğuzların Kayı boyundan olduğunu ileri sürerken, diğer bir görüş ise onların Oğuzların Döğer boyuna mensup oldukları şeklindedir. Son araştırmalar bu ailenin Oğuzların Döğer boyuna mensup olduğu yönündedir. Beyliğin başı Artuk b. Eksük’tür. Bu Bey’e ithafen Artuklular olarak anılır. Artuk Bey, Sultan Alp Arslan döneminde onun hizmetinde bulunmuş, Melikşah döneminde Diyarbakır’ın alınmasında görev aldığı sırada çıkan anlaşmazlıklar sonucu Suriye Selçuklu Meliki Tutuş’un hizmetine girmiştir. Tutuş, Kudüs’ü kendisine iktâ olarak vermiş ve beş yıl bu görevde bulunduktan sonra 1091 senesinde burada vefat etmiştir. Artuk Bey’in oğullarından Sökmen ve İlgazi babalarının görevini bir müddet devam ettirdikten sonra Fâtımîler tarafından buradan çıkarılmışlardır. Artukluların en uzun süre varlığını devam ettiren kolu Mardin Artukluları olmuş ve bu beylik üç yüz yıl hüküm sürmüştür.

Bu alanda yapılan temel kaynakların başında Süheyl Ünver’in “Selçuk Tababeti” isimli kitabı gelir. XI. ve XIV. yüzyıllar arasında Büyük Selçuklu İmparatorluğu ve Ortaçağda Anadolu Türk Devletleri’nin tıp tarihini konu alan eserde birinci bölüm olan Selçuklu tıbbına dair araştırmaları kapsayan kısımda Artuklu dönemi darüşşifaları, tıp çalışmaları ve Dioscorides’in eserinin tekrar Arapçaya çevrilmesi hakkında bilgi verilmiştir. Artukluların Mardin’de kurmuş oldukları darüşşifa hakkında başvuru kaynaklarının başında Süheyl Ünver ve Halil Bayrı’nın birlikte yayınladıkları “Artuk Oğulları ve Mardin’deki Hastaneleri” isimli makale gelmektedir. Başbakanlık arşiv belgelerine dayanan eser daha sonraki araştırmacılar tarafından yararlanılan yayınların başında gelir. Osman Turan’ın “Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi” isimli kitabı Artukluların siyasi hayatı dışında ilim ve kültür hayatı hakkında değerli bilgiler sunan temel eserlerden biridir. Kadircan Keskinbora’nın yayımlamış olduğu “Artuklular’da Bilim ve Sağlık” ve “Mardin’de Emüniddin Maristanı ve O Dönemdeki Darüşşifalar” isimli makaleleri konuyu dağınık bir şekilde ele alsa da alandaki önemli boşluğu doldurur. Ali Bakkal’ın “İslam’ın Doğuşundan Artuklular Döneminin Sonuna Kadar Mezopotamya’da Tıp Eğitimi ve Hastaneler” makalesi Artukluların dönem içindeki tıp alanındaki durumunu tespit etmek için faydalı bir çalışmadır.

Artukluların mensubu olduğu Türk dünyasında Uygurlara kadar bilimsel tıptan bahsetmek mümkün değildir. Bu döneme kadar Türklerin eski inançları olan Şamanizm’deki “kam” adı verilen kısmen din adamı olarak adlandırabileceğimiz kişiler tarafından şifalandırma, tedavi gibi ihtiyaçların karşılandığı sanılmaktadır. Ayrıca “otacı” ve “atasagun” denilen otlardan ilaç yapan kişilerin varlığı da bilinmektedir. Uygurlar zamanından günümüze kadar gelen tıp metinlerinden bu dönemde tıbbın dinsel nitelikten çıkıp ayrı bir bilim olarak uygulandığı anlaşılmaktadır. Orta Asya’da eski inanç ve ananeyle başlayan Türk tıbbı Hint ve Çin medeniyetleriyle tanışarak daha ileri bir seviyeye taşınmıştır.

Türklerin İslamiyet’e girdiği X. yüzyılda Orta Asya’da ilk darüşşifa (hastane) Karahanlılar döneminde Semerkant’ta hakanın evini dâru’l-merzâ (hastane) olarak kullanılmasıyla kurulmuştur. Dört eyvanlı plan şemasına sahip olan bu binanın planı daha sonraki Selçuklu darüşşifalarında örnek olmuştur. Tıp faaliyetlerde atılım Selçuklu döneminde yaşanmıştır. Selçuklular ele geçirdikleri yerlerde medrese, darüşşifa gibi yapılar inşa etmişler hem de bu alana hizmet eden mevcut binaları onararak kullanmaya devam etmişlerdir. Selçuklular kuruluşundan itibaren İslam tıp ilmine dâhil olmuşlardır. İslam tıbbı ise Arap, Acem ve Türk kültürünün 5000 yıllık tıbbi birikimi, Orta Asya’da Türk, Hint ve Çin’den gelen tıbbi ilim ve Grekçeden önce Süryaniceye daha sonrada Arapçaya çevrilen eserler üzerine kurulmuştur.

981 yılında Bağdat’ta Büveyhîler tarafından kurulan Adudî Hastanesi Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey tarafından tamir ettirilmiş ve dönemin en büyük tıp merkezi haline gelmiştir. Selçuklular zamanında ilim müessesesi olan medreselerin devletin tamamına yayılım göstermesi Alp Arslan döneminde gerçekleşmiştir. 1067 yılında Bağdat’ta kurulan Nizâmiye Medresesi’nde tıp eğitimi verilen bir hastanenin varlığından bahsedilmektedir.  Bu dönemde tıp eğitimi medreselerden ziyade darüşşifalarda yapılmaktaydı.  Hastaneleri ordu, kervansaray, saray ve halk sağlığı için kurulan genel hastaneler olarak sınıflamak mümkündür. Öğrencilere eğitim, doktorlar tarafından hastalar ve kadavralar üzerinde uygulamalı olarak halk için kurulan darüşşifalarda veriliyordu. Öğrenciler bu uygulamalı eğitim sırasında tedavide kullanılacak ilaçların yapımı için de eğitim alıyordu.

Selçuklular askeri bir millet olduklarından ordu ile hareket eden seyyar hastaneye dahi sahiptiler.

Artuklu yöneticileri Anadolu’ya gelmeden önce Selçuklu ordusunda üst düzey askerlik görevinde bulundukları için sosyal ve siyasal yönden Büyük Selçuklu kültürüne bağlıydılar. Müslüman Oğuzlar yani Türkmenler Anadolu’ya gelmeden önce mumyacılığı ve birçok ottan ilaç yapmayı biliyorlardı. Mensubu oldukları Türk ve İslam dünyasında tıp ilmi ileri seviyelere ulaşmıştı. Anadolu’ya geldiklerinde yakın ilişkide oldukları Zengî, Eyyûbî, Anadolu Selçuklu gibi devletlerde de tıbba büyük önem verildiği görülür. Şam’da 1154 yılında Selçuklu Atabeyi Nûreddin Zengî’nin yaptırmış olduğu Nûreddin Hastanesi, Adudî Hastanesi’nin yerini almaya başlayan önemli bir tıp merkezi haline gelmiştir. Selâhaddîn Eyyûbî’nin Kahire ve İskenderiye’de kurduğu hastanelerde de tıp eğitimine önem verildiği kadar hasta bakımında özenle yapıldığı bilinmektedir.  Anadolu Selçuklu döneminde Anadolu’da günümüze gelen birçok darüşşifanın varlığı bu dönemde tıbba verilen önemin kanıtı niteliğindedir.

Artuklular’ın gerek beylik gerekse Zengilerin vasalı oldukları dönemde eğitim, ilim ve kültür alanlarına daha fazla zaman ayırma imkânı yaratmıştır. Diyarbakır, Mardin, Silvan, Nusaybin, Kızıltepe, Hasankeyf ve Harput’ta önceki dönemlerden daha üstün bir ilmi ortam oluşturmuşlardır. Bunda Türk kültürünün etkisi olan halka hizmet hususu dışında yöneticilerin ilme olan düşkünlüğü ve ilim adamlarını himaye edici özellikleri gösterilebilir.

Artuklu beyliğinin konumu (Mısır, Suriye, Anadolu, Irak ve İran yollarının kesişim noktası) itibarıyla ticarette büyük bir avantajı vardı, bu hareketli güzergâh aynı zamanda diğer Selçuklu kollarında olduğu gibi salgın ve bulaşıcı hastalıklara maruz kalmayı arttırıyordu. Bu durum sağlığa ayrıca önem verilmesini gerektirdiğinden bu amaçla Necmeddin İlgazi döneminde Mardin’de Anadolu’nun ilk külliyesinin içinde bir darüşşifa inşa edilmişti. Ayrıca Harput ve Silvan’da da darüşşifalar kurulmuştur. Yine bu dönemde birçok medrese kurulmuş ve dini ilimler yanında tıp, astronomi, felsefe gibi pozitif ilimlerin de okutulduğu bilinmektedir. Artuklular döneminde kurulan Koçhisar’daki medreselerde dahi tıp alanında araştırmalar yapılıyordu. Bu medreselerin bazılarında kütüphane bulunuyordu. Hüsameddin Timurtaş döneminde Mardin’de Ayn Bakıra denilen yerde “Meşhedin Kütüphanesi” adıyla bilinen bir kütüphane kurulmuştu.

 Yine Artuklu döneminde yetişen ünlü tabip Fahreddin el- Mardînî kütüphanesini Hüsamiye medresesine bağışlamıştı. Artuklu hükümdarlarının tıp konusuna önem verdikleri en iyi örneklerden birisi Necmeddin Alpi’dir. Onun döneminde onun isteğiyle Diyarbakır Artuklu Sarayı’nda Dioscorides’in “Materia Medica (Kitâbü’l Haşâiş)” isimli eseri Süryaniceden Arapçaya Mihran bin Mansur isimli hekime tekrar tercüme ettirilmiştir. Artuklu yöneticileri yanlarında birçok hekim ve âlim bulundurur ve onları muhafaza ederlerdi. Mardin ve çevresinde ilmi konuların konuşulduğu ve tartışıldığı toplantılar yapılırdı. İbn Sînâ geleneğini bilen Sühreverdî “el-Elvâhul-İmâdiyye” adlı eserini Artuklu hükümdarı Ebubekir bin Kara Aslan’a ithaf etmiştir. Onun, dönemin ünlü hekimlerinden Fahreddin el-Mardînî ile yaptığı görüşmeler ve toplantılar bu dönemdeki ilmi hayata örnek verilebilir. Artuklu yöneticileri Süryani aydınlara da kıymet verirdi. Papaz Ebûl Faraç Artuklular döneminde Dioscorides’in eserini Süryaniceye tercüme etmiştir.

Halk darüşşifalar dışında alternatif olarak hamamlardan da yararlanmaktaydı. Emineddin Külliyesi’ndeki Maristan Hamamı bu amaçlı kullanılanlardan bir tanesidir. Hamamın suyu yer altından kaynar ve tuzlu geldiği için halk cilt hastalıklarına iyi geldiğini düşünerek senede bir kere bu hamamda yıkanmayı adet haline getirmişti.  

Halkın hastaneler dışında tedavi için sokak hekimlerinden de yararlandığı anlaşılır. Ar tuklu hükümdarı Melik Mesud’un himayesinde XIII. yüzyılın ilk yarısında yaşamış olan Cevberî, hükümdarın isteğiyle yazmış olduğu eseri el-Muḫtâr keşfi’l-esrâr ve hetki’l-estâr” da yaşadığı dönemde görmüş olduğu sokak hekimlerinden bahsetmektedir. Cevberi sokak hekimlerinin bitkilerden ilaç ve macun yaptığını, bitkileri kendileri topladıkları için konuya vakıf olduklarını ayrıca iyi birer doğa bilimcisi olup tedavi konusunda başarıya ulaştıklarını işaret eder.  Artuklular sağlık kurumlarını Selçuklularda olduğu gibi vakıf sistemiyle kurmuş ve yürütmüşlerdir. Tıbbi metot ve müdahalelerde Türk-İslam tıbbına bağlı oldukları anlaşılmaktadır.

Artuklular döneminde Silvan, Harput ve Mardin’de kurulduğundan haberdar olduğumuz üç darüşşifa vardır. Bunların hiçbiri günümüze ulaşamamıştır. Fakat Artukluların çeşitli merkezlerde darüşşifa kurup halk sağlığına ve tıbba verdikleri önemi yansıtmaları açısından kıymetlidir.

Artuklular’ın Harput kolunun Belek b. Behram (1112 yılında Harput’un fethiyle) kurulmasından sonra imar faaliyetleri başladıysa da, Moğol Komutanı Baycu Noyan’ın da tedavi edildiği ilk tam teşekküllü darüşşifa 1228 yılında Nurettin Artukşah tarafından kuruldu.

Artuklular’ın bir diğer darüşşifası 1026 yılında Mervaniler döneminde Nasir’ud-Devle tarafından Bîmaristân el-Fârikî adıyla Silvan’da kuruldu ve Artuklular döneminde de kullanılmaya ve muhafaza edilmeye devam edildi. Burada tıp alanında çalışan Ebû Saîd Mansûr bin İsa “Kitâb ul-Bîmâristânât” (Hastaneler Tarihi) adlı eserini yazmıştır.

Artuklu tıp yapılarından hakkında en fazla bilgiye sahip olunan ve en önemli Darüşşifası Mardin Emineddin külliyesindeki darüşşifadır. 11. yüzyılın sonu 12. yüzyılın başlarında kurulduğu düşünülen darüşşifa 19. yüzyıla kadar hizmet vermiştir. Akıl hastalarının da tedavi edildiği darüşşifada, hamamın suyundan da tedavi amacıyla yararlanıldığı düşünülmektedir.

Kaynaklarda adı geçen Artuklu topraklarında hekimlerin bazılarını şöyle listeleyebiliriz:

 

Fahreddin el-Mardînî:

Tam ismi Fahrüddîn Ebû Abdillâh Muhammed b. Abdisselâm b. Abdirrahmân el-Ensârî olan tabip, 1118 yılında Mardin’de dünyaya gelmiş,  Yüksek öğrenimini Bağdat’ta tamamlamış, Adüdevle hastanesi baştabibinden ders almış ve İbn Sîna’nın “el-Kanun fî’t-tıb” eserini inceleyerek bu konuda uzman olmuştur.  Tıp yanında felsefe bilgisi de ileri seviyede olan Fahreddin el- Mardînî tıp, mantık ve felsefe alanlarında öğrenci yetiştirmiştir. Fahreddin el-Mardînî’ye iki eser nispet edilmektedir. Bu eserlerden biri kendisine gelen eleştirilere cevap niteliği taşıyan bir risale ile İbn Sînâ’nın “el-Ḳaṣîdetü’l-ʿayniyye”sine bir şerhtir. 1198 yılında Mardin’de vefat eden tabip zengin kütüphanesini Hüsamiye Medresesine vakfetmişti.

 

İmadu’d-Din ed-Düneysiri:

Tam ismi Ebu Abdullah Muhammed b. Abbas b. Ahmed er-Rib’i ed- Duneysiri olan tabip 1222 yılında Düneysir’de doğmuştur.  Kahire’de Bîmâristân el-Kebîr’de ve Şam’da Nurettin Zengi’nin hastanesinde hizmette bulunmuştur. Şam’da Medresetü’d- Dünesiriyye isminde bir tıp medresesi açmış ve alanında zamanın otoritesi haline gelmiştir. el- Makaletu’l-Murşide Fi Derci’l-Edviyeti’l-Mufrede, Urcezetun Fit’tiryakil’l-faruk ve Mukaddimetu’l Marife Li Hipokrat adlı eczacılığa ve tıbba dair eserleri vardır.  1303 yılında Şam’da vefat etmiştir.

 

İbn İlalmış:

1178 yılında Düneysir’de doğan İlalmış’ın tam ismi Ebû Hafs Kemâlüddîn Ömer b. el-Hızır b. İlalmış ed-Düneysirî et-Türkî eş-Şâfiî’dir.  Tarihçi ve hadisçi olmasının yanında tıp ilmiyle de uğraşmıştır. Tıp eğitimini Ebü’l-Bekâ Sabit b. Ahmed el-Harrânî’den almış ve Musul’da  Ebül’l-Hasan Ali b. Ahmed el-Bağdâdî’nin “el-Muhtar fi’t-tıb” eserini okumuştur.  Bağdat’ta tabip Ebü’l-Hayr el-Mesîhî’den ders almıştır. Hilyetü’s-seriyyîn min havâssi’d-Düneysiriyyîn (Târihu Düneysir) adlı eseri Düneysir’e gelen, burada yaşayan altmışa yakın âlimin biyografisini içerir, eserin sekizinci bölümü tabiplere ayrılmıştır. Eğitimini tamamladıktan sonra Düneysir’de kalmış ve burada talebe yetiştirmiştir.

 

Ebü’l Fütûh (Feth) İbnü’s-Salâh:

Bağdat’ta mantık, matematik ve tıp alanında eğitim alan Ebü’l- Fütûh İbnü’s-Salâh’ın tam adı Ebü’l-Fütûh Necmüddîn (Kemâlüddîn) Ahmed b. Muhammed b. es-Serî b. es-Salâh’dır. Fahreddin el-Mardînî’nin de ders aldığı âlim Timurtaş ile dostluk kurmuş, muhtemelen emirin hekimliğini yapmış, ayrıca emir için bir kütüphane oluşturmuştur.

 

Ebû’l-Ḥasan Alî b. Aḥmed b. Alî b. Hubel el-Bağdâdî:

1122 yılında Bağdat’ta doğan tabip  Ahlatşahlar, Artuklu ve Zengî devletlerinin hizmetinde bulundu. Musul’da 1164/65 yılında teorik ve tıp bilgileri içeren kitabı “Kitâbu’l-Muhtârât fi’t-Tıbb”ı yazdı. Musul’da bulunduğu dönemde İbn İlalmış’a tıp eğitimi veren Bağdadi bir müddet Mardin’de ikamet etmiş, 1213 yılında Musul’da vefat etmiştir.

 

Abdüllatîf el-Bağdâdi:

1162 yılında Bağdat’ta doğan Abdüllatîf el-Bağdâdi’nin tam ismi Muvaffakuddîn Abdüllatîf b. Yûsuf b. Muhammed el-Bağdâdî’dir. Teoloji, filoloji, tıp ve simyanın yanında felsefeyle de yakından ilgilenen âlim ilk eğitimini Bağdat’ta almıştır. Musul, Şam, Kudüs ve Mısır gibi şehirlerde çeşitli âlimlerden dersler aldı. 1206’da Kudüs’te Mescit-i Aksa’da, 1207’de Şam’da Aziziye Medresesi’nde hocalık yaptı. Mısır’da el-Ezher’de de ders vermiştir. 1231 yılında Bağdat’ta vefat etmiştir.

 

İsmâil b. İbrâhim Mardînî:

Kureşî’ye göre 1197 veya 1198 yılında Mardin’de doğmuştur. Tıp ve mantık sahalarında şöhretli bir âlimdir.

 

Ahmed b. Esed Necmuddin:

Şam’dan Mardin’e gelen Ahmed b. Esed Necmuddin tıp alanında eğitimi olmasının yanında Artuklu Emiri Melik Mesud’un döneminde vezirlik görevinde bulunmuştur.

Ömer bin Durmuş el-Türkî: 1198 yılında dünyaya gelen tabip Düneysirli İl-almış

ailesindendir.

 

Tıpla İlgili Diğer Çalışmalar

Artuklu ülkesinde mühendislere “hesâbî” (mühendis) unvanı verilmiştir. Bu mühendislerden biri Bedîüzzamân Ebü’l-İzz İsmâîl b. er-Rezzâz el- Cezerî’dir. Nasiruddin Mahmud’un isteğiyle kaleme aldığı ünlü eseri “Kitâb fî Maʿrifeti’l-ḥiyeli’l-hendesiyye’nin (el-Câmiʿ beyne’l-ʿilm ve’l-ʿameli’n-nâfiʿ ṣınâʿati’l-ḥiyel)” Üçüncü kategorinin ilk dört bölümünde kan alma teknelerinin çizimleri ve bunların nasıl meydana getirileceği anlatılmaktadır. MÖ 5. yüzyılda Hipokrat’ın kan alma konusuna dair bilgileri vardı, İslam dünyasında da kan alma yöntemleri biliniyordu, fakat el-Cezerî’ye kadar kan alma teknelerine dair bir kayıt bulunmaz. O, denge prensibini uygulayarak kan almaya yönelik çeşitli aletler yapmıştır. Onun kitabının ön sözünde belirttiği “dönemin hükümdarları ve filozofları benimle ilgilendiler. Bu durum inancımın fidelerini meyvalandırdı” sözüyle Artuklu ilim dünyasının teşvik edici ve bilimi gözetir tavrı anlaşılabilir. el-Cezerî’nin kitabının üçüncü bölümünde çizmiş olduğu bu kan alma teknikleri Artuklu tıp çalışmaları alanına dâhildir.

 Darüşşifa İslam Tıp Tarihi Araştırmaları Dergisi (Haziran 2023) 2/1 Artuklu Döneminde Tıp Faaliyetleri CEREN ARSLAN ÖZÜDOĞRU Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi. İslam Tarihi ve Sanatları, Doktora Öğrencisi, Çorum, Türkiye

( Artuklular Dönemi başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 12/4/2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu