Aksaray
Aksaray
Dârü’ş-şifâsı: “Aksaray Tımarhanesi”
veya “Aksaray Bîmârhanesi” olarak da bilinmektedir. Bu yapıdan
Esterâbâdî’nin “Bezm ü Rezm” ve Aksaraylı Kerîmüddin Mahmud’un “Müsâmeretü’l-Ahbar”
adlı eserlerinde bahsedilmektedir. I. Alâeddin Keykubâd döneminde inşa edildiği
düşünülmektedir.
Akşehir
Akşehir
Hastanesi: Sahip Ata Fahreddin tarafından 1260
yılında Akşehir’de inşa ettirilmiştir. Yapı, Süheyl Ünver tarafından “Akşehirde
Hastane” olarak tanımlanmıştır.
Burdur
Veli
Dede Türbesi: Cüzzamlı hastaların tecrit edilmesi için
kullanılmıştır. Onocak yakınlarındadır.
Çankırı
Atabeg
Cemâleddin Ferruh Dârü’ş-şifâsı: 1235 tarihinde I.
Alâeddin Keykubâd’ın emîrlerinden Atabeg Cemâleddin Ferruh tarafından,
Çankırı’da kayalık bir tepe üzerine inşa edilmiştir. Bu yapı Dârüş-şifâ,
Dârü’l-hadis ve bir türbe olmak üzere inşa edilmiştir. Taşlardan birinin
üzerinde, tıp ve farmakolojiye ait bir temsil olan yılan tasviri mevcuttur.
Erzurum
Pasinler:
Osmanlı
arşivinde bulunan 1147 tarihini işaret eden belgede, Erzurum’un Pasinler
ilçesinde, Toprak Tekke adlı mahal ruhsal veya zihinsel rahatsızlıkların tedavi
edildiği bir tımarhane olarak kullanılmıştır.
Harput
Harput
Bîmâristanı: 1229 senesinde Nureddin Artukşah
tarafından inşa ettirilmiştir. Moğol kumandanı Baycu Noyan da bu hastanede bir
süre kalıp tedavi görmüştür.
Kastamonu
Ali b. Pervâne Hastanesi: 1272
tarihinde olmak üzere Muîneddin Süleyman Pervâne’nin oğlu Ali Bey tarafından
inşa ettirilmiştir. Kitâbede, “Bağışlayıcı ve esirgeyici Allah’ın adıyla, Kuran’da her ne indirdiysek
o ancak şifâ ve rahmettir. İnananlar için Peygamber sallalahu aleyhi ve sellem
demiştir ki ‘Allah’ın kulları, hastalıklarınıza çareler bulun’. Şüphesiz ki
Allahu Tealâ ölümden başka her derde bir devâ vermiştir. Bu uğurlu imaret,
Allah’ın rızasına ve bağışlayıcılığına en çok ihtiyaç duyan kişi Ali b.
Süleyman b. Ali tarafından halkın hizmetine verilmiştir. Allah, onun hizmetini
kabul etsin ve günahlarını affetsin ve hayırlar onun olsun. 671 yılının
ortalarında Allah’a şükür ederek ve Peygamberine salavat vererek. Âciz kulların
en âcizi, gevher-baş ona
nezaret etti. O ki Allah’ın rahmetine muhtaçtır. Mimarı Kayserili Saʻd’dır.
Allah’ın bağışlayıcılığı ona ve tüm Müslümanlara nasip olsun”
yazmaktadır.
Kayseri
Giyâsüddin Tıp Mektebi ve Gevher Nesibe
Hatun Hastanesi: 1205 yılında Gıyâseddin Keyhüsrev’in
tarafından kız kardeşi Gevher Nesibe Hatun adına inşa ettirilmiştir. “Çifteler”,
“Gıyâsiye” veya “Şifâiye” olarak da adlandırılır. Medrese ve
hastane arasında iki geçit olmasından dolayı “Çifteler” adı verilmiştir.
İçinde Gevher Nesibe Hatun’un yattığı düşünülen bir türbe vardır. Bu kurumda
görev yapan hocalar arasında, doktorlar ve cerrahlar vardı. Göz hastalıkları
uzmanı olan doktorlar da bunların içinde yer almaktaydı. Kitâbesinde “Büyük
Sultan Gıyâseddin Kılıç Arslan’ın oğlu Keyhüsrev’in saltanatı daim olsun. Bu
binanın inşâsı Kılıç Arslan’ın kızı, dünya ve din’deki ahlakın temsili Gevher
Nesibe Sultan’ın vasiyeti üzerine altı yüz iki senesinde gerçekleşmiştir”
yazılıdır. Gevher Nesibe Hatun’un, veremden vefat etmişti.
Erkilet
Hızır İlyas Ferahabat Hastanesi (Sanatoryumu): Kayseri’de,
1241 tarihinde yüksek ve havası iyi olan Erkilet’te bir sanatoryum inşa
edilmiştir. Nitekim tıpkı Gevher Nesibe Hatun gibi Sultan İzzeddin Keykâvus da
verem (tüberküloz) hastalığına yakalanarak hayatını kaybetmişti. Ebu Bekir b.
Yusuf Re’sul Aynî ise burada görev alan doktorlardandı.
Konya
Alâeddin
Dârü’ş-şifâsı: Alâeddin Keykubâd tarafından yaptırılan
Darüşşifa mescit, tımarhane ve şifâhâne’den müteşekkildi.
Miskinler-Sırçalı
Sultan Tekkesi: Miskinler Tekkesi, cüzzamlılar için Alâeddin Keykubâd
tarafından yaptırılmıştır. Cüzzamlıların, hastalıklarını bulaştırmamaları için
açılmış olup kadın ve erkekler için ayrı bölümleri mevcuttu.
Karatay
Dârü’ş-şifâsı (Küçük Dârü’ş-Şifâ): Burası, Sultan II. Kılıç
Arslan tarafından 1173 tarihinde yaptırılmıştır. Selçuklu döneminin önemli
isimlerinden Hekim Ekmeleddin Nahçivanî de burada çalışmıştır. Hekim Kemaleddin
Karatay bu yapının mütevellisiydi.
Konya
Dârü’ş-Şifâsı: Konya’da 1113 tarihinde Türkiye Selçuklu
Hükümdarı Sultanı Melikşâh tarafından yaptırılmış bir hastanenin varlığı
Osmanlı Arşivi’nde mevcut bir vakfiyede görülmektedir. Osmanlılar tarafından
kullanılmaya devam edilen Dârü’ş-Şifâ, 1669’a kadar hizmetine devam etmiştir.
Sivas
İzzeddin Keykâvus Şifâhânesi: “Şifâiye
Medresesi” olarak da bilinen bu yapı 1217 tarihli olmak üzere İzzeddin
Keykâvus tarafından bir Dârülhadis ile karşı karşıya olarak inşa edilmiştir. 28
odasıyla Türkiye Selçukluları tarafından yapılan en büyük hastanedir. - vakfiyesine göre
bir tıp mektebi olarak da hizmet veren dârüşşifânın (dârü’s-sıhha) vakıfları
arasında Sivas’ta yetmiş dükkân, Ereğli’de otuz dükkânla birçok köy
bulunmaktaydı. Gönül Cantay- Avlusunda
13 sandukanın bulunduğu türbe de I. İzzeddin Keykâvus da medfundur.
Kitâbesinde, “Bu
hastane, Allah’ın emri ile muzaffer olan, karalar ve denizlerin hâkimi, Selçuk
ailesinin tâcı, emîrülmüminîn, Sultan İzzeddin Rüknü’l-İslâm ve’l-Müslimîn,
Keyhusrev oğlu Ebu’l-Feth Keykâvus tarafından altı yüz on dört tarihinde inşâ
ettirilmiştir” yazılıdır.
Turan
Melek Dârü’ş-şifâsı: Hastane
Fahreddin Behramşah’ın kızı Turan Melek Hatun tarafından yaptırılmıştır. 8
odalı Darüşşifa’nın kitâbesinde “Bu
yapı, merhum hükümdar Fahreddin
Behrâmşah’ın kızı, Allah’ın affına pek muhtaç, adaletli kişi Turan Sultan
tarafından, Allah’ın rızasına kavuşabilmek için altı yüz yirmi altı senesinin
ilk ayında inşâ ettirilmiştir” yazılıdır.
Tokat
Tokat
Pervâne Bey Dârü’ş-Şifâsı: Gökmedrese olarak bilinen hastane Muîneddin
Pervâne tarafından başlatılmışsa da kendisinin ölümünden sonra tamamlanmıştır.
Diğer Selçuklu
Devletlerinde Sağlık Hizmeti ve Eğitimi Veren Kurumlar
Mescid-i
Câmi ve Bîmâristan: Kirmân Selçuklularında Melik I. Turanşah,
başkenti Berdesir’in dışında bir saray, köşk, Mescid-i Câmi adındaki büyük
ibadethane, medrese, ribat, hankâh ve hamamdan oluşan, her biri birbirine yakın
olmak üzere büyük bir mimari teşekkül kurmuştu. Yapıların arasında bir de
bîmâristan mevcuttu. Bu sağlık kurumu diğerleriyle beraber olmak üzere
1085-1086 tarihinde inşa edilmiştir.
Nîşâbûr’daki
Bîmâristan: Selçuklular tarafından ilk bîmâristan
Sultan Alp Arslan tarafından Nîşâbûr’da inşâ edilmiştir. Günümüze kadar
ulaşamamıştır.
Nizâmiye
Medresesi ve Bîmâristan: 1067 yılında Sultan Alp Arslan
tarafından, Bağdâd’da inşa ettirilen Nizâmiye Medresesi’nin yanında bir de
bîmâristan bulunmaktaydı.
Bîmâristan
at-Tutuşî: Bağdâd’da, Melikşâh’ın kardeşi Tutuş adına
maiyetinden Humartekin tarafından Dicle’nin Doğu yakasında bir bîmâristan inşa
ettirilmişti.
Adûdî
Hastanesi: Tuğrul Bey’in emri ile Abdü’l-Mâlik veya
Vezir el-Kündurî tarafından, Bağdâd’da Büveyhoğulları’ndan kalan Adûdî
Hastanesi, yeniden düzenlenip Selçuklular tarafından hizmete açılmıştır. Önceki
dönemde hastanede 24 doktor mevcut iken Selçuklular döneminde bu sayı 28’e
yükselmiştir. Doktorların uzmanlık alanlarında dahiliye, cerrahî, göz sağlığı,
ortopedi gibi muhtelif kollar mevcuttur. Bu hastane aynı zamanda öğrencilere
derslerin öğretildiği bir mahal olduğundan, medrese niteliği de taşımaktaydı.
Bu medresede yazılmış, “Kitâb-ı Calinos fî Tedbîrü’s-Sıhha” adlı
Ayasofya Kütüphanesi’nde muhafaza edilerek günümüze gelen bir yazma eser de
mevcuttur. Bu eser, bir öğrenci olan Hibetullah ibn el-Meramî tarafından
hazırlanmıştır. Hoca İbn Saîd el-Haravin adlı kişi de kendisine bu eser
üzerinden bir imtihan yaparak, başarılı olmasıyla öğrencisine “Doktor”
unvanını vermiştir. Bu sebeple ilk “Doktor” unvanının bu şekilde
verildiği de düşünülür.
Sıbt İbnü’l-Cevzî hastaneyle ilgili şöyle bir bilgi
nakleder: Selçuklu vezirinin hastaneyi denetlemesi hakkında: Hastanede ilâç, doktor ve içilecek
şuruplar yoktu; hastalar yerlerde yatıyorlardı. Hastanın biri, başucundaki
soğanı kokluyordu, ötekisi ise su yokluğu nedeniyle susamıştı. Bunu gören
Amîdülmülk, hastaya bizzat su getirmek için su küpüne gidince, küpte su yerine,
çamur, pislik ve kurtları buldu. Ebu’l-Hüseyin b. el-Mühtedî, hastahane
işlerini yürütme görevini, bir Yahudiye vermişti. Yahudi, hastahane gelirlerini
sağlayan vakıfların bütün gelirlerine el koyup kendi çıkarları için
kullanmıştı. Bu denetleme sonunda, hastahanenin bu kötü durumunu tespit eden
Amîdülmülk, bu kurumun işlerini düzene sokmak amacıyla büyük çaba gösterdi.
O,
ilk iş olarak hastahane vakıflarının gelirlerine el koyan kimseleri buradan
uzaklaştırdı, ayrıca hastahaneye ait birçok mal ve mülkleri daha da çoğaltma
faaliyetlerini bizzat üzerine aldı ve hastahaneyi onartmaya başlattı…Onarım
sonunda, hastahanenin kapı tarafında, içinde 100 dükkânın bulunduğu çarşı, eski
haline getirildi. Amîdülmülk, hastahaneye çeşitli ilaçlar, şuruplar, çok az
bulunan ve ilaç yapımında kullanılan değerli bitki kökleri sağladı; hastalar
için yatak, yorgan çarşaflar, tıbbî kuvvet şurupları, buz, müstahdem, doktor ve
hizmetkârlar getirtti. Onun bu çabaları sonucunda, hastahaneye 28 doktor, aşçı
kadınlar, kapıcılar ve bekçiler sağlanmış, hastahanenin yanında, içinde,
çeşitli meyve ve sebzelerin yetiştirildiği bir bahçe düzenlenmiş, düşkün ve
yoksul hastaların taşınması için hastahanenin Dicle’ye bakan kapısının önüne
kayıklar konulmuştur. Doktorlara gece ve gündüz hastahanede nöbet tutturularak,
hastalar sürekli kontrol altında bulundurulmaya başlanmıştır. Hastahane
depolarında, ilâç yapımında kullanılan toz ve kesme şeker, badem ve kayısı
(veya zerdali) vs. şeyler için küpler, içinde tıbbî bitki köklerinin bulunduğu
kalın Çin kapları, dört sepet Kâbil ve Hint karahalîlesi, dört sepet
demirhindi, zencefil, öd ağacı, misk, ağzı geniş çömlekler içinde Çin ve Râvend
anberi, tiryâk-i Fârukî ve her türlü tıbbî bitkiler (veya kökler), hastalar
için yeni dikilmiş giysiler ve mendiller bulunan sandıklar, ayrıca kefen
sandıkları, büyüklü küçüklü yemek kazanları, çömlek ve tencereler, çeşitli
tıbbî âletler, 24 adet yatak, ancak halife ve hükümdarların saraylarında
bulunabilen güzel eşyalar vardı. Vezir Amîdülmülk hastahaneye kolayca ve
çabucak açılır kapanır bir kapı da yaptırmıştı. Hastahanede, bu yıl içinde, 300
çocuk ve 80 bebek sünnet ettirildi. Hastahanede çalışan müstahdemler için her
gün 1370 rıtl (1 rıtl 300 gram) ekmek çıkarılırdı.”
Müstansıriyye
Medresesi: 1227 yılında Bağdâd’da Halife Müstansır
tarafından Selçuklular döneminde inşa ettirilmiştir. Eğitim içeriği nedeniyle,
İslâm dünyasının ilk üniversitelerinden biri olarak kabul edilir. Dört Sünnî
mezhep için ayrı ayrı bölümlerden oluşan, her iki katında da 39 küçük odası, 12
büyük odası, orta boyutta da birkaç odası olan bir yapıydı. Binanın bir tıp
medresesi ve bir eczanesi vardı. Burada bir doktor ile 10 kadar da tıp
öğrencisi bulunurdu.
Nureddin
Zengî Bîmâristanı: Şâm’da, 1154 yılında Selçuklu Atabegi
Nureddin tarafından inşa edilmiştir ve “Bîmâristan-ı A‘zam” adıyla
anılmaktadır. Doktorlar Galenos, Râzî ve İbni Sinâ gibi önemli uzmanların
görüşlerinden beslenerek çalışmalarını yürütmekteydiler.
Bâbü’l-Barid’de
İnşâ Edilen Bîmâristan: Şâm’da, Bâbü’l-Barid’de Melik Dukak
tarafından inşa edilen bir bîmâristan mevcuttur. İbn Asâkir eserinde, bu
yapıdan bahsetmektedir.
Basra:
Selçuklular
döneminde Basra’da inşa edilmiş bir tıp medresesi vardı.
Dair
Hızkıl (Deyri) Tekkesi: Bağdâd’da, Selçuklular döneminde
cüzzamlıları tecrit
için
kullanılmıştır.
Ahmed
Kâşi: Sultan Sencer döneminde, Vezir Ahmed Kâşî tarafından
Ebher, Zencân, Gence ve Arrân’da hastaneler inşa edilmiştir.
Müeyyedüddin
Reyan: Bu
atabeg tarafından Berdesir’de inşâ edilmiş bir hastane mevcuttu.
Mücâhiddîn
Kaymaz: Kaymaz’ın, Dicle Nehri kenarındaki külliyesi içinde
bir hastane mevcuttu.
Muzafferüddin
Gökböri: Atabeg Muzafferüddin Gökböri tarafından yaptırılan bir
hastane Erbil’de mevcuttu. Türkmen beyi ayrıca yaşlı ve görme engelliler için
dört tane Dârü’l-aceze, dul kadınların kalabilecekleri mahaller, yetimler için
yetimhaneler açtırmış ve de kimsesiz bebekler için süt anneleri tayin
ettirmiştir.
Muzafferüddin
Ebu Bekr b. Sa’d: Atabeg Ebu Bekir’in vezirlerinden
Fahreddin Ebu Bekir içinde Darü’ş-şifa da olan bir külliye yaptırmıştı.
Ebu’l-Mefâhir
Mesud: Bu Selçuklu devlet adamı tarafından Şîraz’da
yaptırılmış bir hastane mevcuttu.
Kirmân: Kirmân’da Kutlu
Türkan Hatun tarafından yaptırılan bir hastane vardı.
Bîmâristan-ı
Farukî: Silvan’da, Selçuklulara tâbi Türkmen beyliği
Sökmenşahlardan (Ermanşahlar, Ahlatşahlar, Sökmeniler) Nâsıru’d-devle
tarafından ruhsal ve zihinsel hastalıklara sahip insanlarla ilgilenilmesi için
bir bîmâristan inşa edilmişti.
I.
Muhammed: I. Muhammed Kirmânşah tarafından, Berdesir dışında bir
bîmâristan inşâ edilmiş ve halkın kullanımına sunulmuştu.
Tutuşu
Selçuki oğlu Dekkani Hastanesi: Yapı, Süheyl Ünver
tarafından bu şekilde isimlendirilmiştir. Bu hastane Selçuklulardan Şâm’da olan
hâkimlerden Dekkân b. Tutuş’a ait bir eserdir.