Kadın, dört gündür işe çıkmıyordu.Yenikapı’nın eski virane tarihi evlerinin birinde;iki arkadaş, kirada yaşamaya çalışıyorlardı.Ev yıkıldı yıkılacak gibiydi,harabe...Bağlasan;köpek bile yaşamazdı içinde. Dışarıdan bakıldığında her an uçacakmış düşüncesiyle önünden geçenler, çabucak uzaklaşıyorlardı…

Ama; onlar, mecburdu. Yaşamak zorundaydılar.Yurt dışından kaçak olarak gelmişlerdi.Daha önceden gelip yerleşen bir arkadaşının yardımıyla ancak bu viraneye kafalarını sokabilmişlerdi.Yeni gelmiş derken üç dört ay kadar oluyordu, İstanbul’a ayak basmaları…

Önceden gelen arkadaşı Anna:

“Benim sizlere yapabileceğim,buradaki tekstilcilerin yerlerini göstermek.Onların yanlarına sizler gidecek, çalışmak için iş isteyeceksiniz.Rusça bilenlere genelde ihtiyaç duyulur.Biraz da patrona cilve yaparsanız,para kazanmak oldukça kolay.”

Fazla konuşmak istemedi. Aslında onların gelişinden Anna oldukça rahatsız olmuştu.Zaten kendisini zar zor kurtarmış,ekmek parasını güçlükle elde etmişti.Şimdi hiç yoktan arkadaşlarının sorumluluğunu da yüklenmek vardı.”Neyse bir defaya mahsus yol göstereyim de sonrasında beni ilgilendirmez” düşüncesindeydi.

Anna da biliyordu ki yabancı kadınların hepsi korsan olarak geliyorlardı İstanbul’a.Gelenleri de pek parlak bir gelecek beklemiyordu ne yazık ki.Beyaz kadın ticareti ile uğraşan şebekelerin ellerine düşmeleri an meselesi oluyordu.Nihayetinde İstanbul gecelerinde Türk erkeklerine meze olarak sunuluyordu hepsi de.Türk erkelerinin kadınlara düşkünlüğü beynelmilel bir nam salmıştı.Bütün ülkelerin kadınlarının bilinç altına yerleşmişti, bu erkeklerin azgın birer boğa oldukları.

Nina ,henüz on sekizini yeni bitirmiş olmasına rağmen hala aşık olacak bir erkek çıkmamıştı karşısına.Çok istiyordu kendi ülkesi Ukrayna’da aşık olacağı bir erkekle el ele dolaşmak ve ileriye yönelik hayaller aleminde gezinmek.Bir genç kız olarak onun da hakkıydı.Onun da içsel dünyasında genç kızlık tutkuları vardı.Bazen ülkesinde geceleri evinin penceresinden yıldızlara bakar,içsel dünyasında fırtınalar estirirdi. Atlı prensi ne zaman gelecek ve alıp kaçıracaktı çok uzaklara. Bu hayal aleminde günlerce bekledi ama ne gelen vardı ne de giden.

Nina, bütün umutları yıkılmış vaziyette korsan olarak İstanbul’ a girmişti ne yazık ki,başına geleceklerden habersiz.Yine de hiç bir zaman umutlarını yitirmedi geleceğe yönelik. Karşısına aşık olacağı bir erkeğin çıkacağına hala inanmaktaydı.

Çok geçmeden ithalatçı,ihracatçı bir tekstilcinin yanında iş buldu. İlk günler oldukça iyiydi. İşler de fena sayılmazdı. Yurt dışından gelenlere mal yetiştiremiyordu patron. Patronun da gözüne girmiş sayılırdı. Babacan birine benziyordu. Nina’ya "kızım "diye hitap ettikçe daha bir güvende hissediyordu kendisini.Altmış yaşlarında,orta boylu,şakakları tamamen ağarmış biriydi.Askeriyeden emekli olduğunu sonradan öğrendi. Altmış yaşına rağmen spor giyinmesini sever,sigarayı da kullanmazdı.

Haftalık iki yüz dolar alıyordu.Ülkesi ile kıyaslandırdığında çok büyük bir paraydı.
Okullar tatile girmiş, patronun oğlu Tolga, Kocaelinde’ki okulundan dönmüştü. Bazı günler, dükkana takılıyor,babasına yardımcı olmaya çalışıyordu. Altında kendisine ait Audi marka arabasıyla gezmeyi seviyordu. İşte o günlerin birinde Tolga, Nina’ya yakınlık gösterince olanlar oldu.

Nina:

“Aradığım yakışıklı prensimi nihayet buldum diye gizli bir sevinç içerisinde mutluluktan uçuyordu.”

Tolga, güzel kızlara dayanamazdı.Babasının gençliğine benziyordu,şimdiki durumu.

Babası,oğlunun hovardalığı karşısında:

“Hınzır,nasıl da bana çekmiş.Dişi sinek görse peşine düşüyor! Şimdi elimizi eteğimizi her şeyden çektik ama gençliğimde ben de az fırlama değildim hani.Olsun canım,erkeğin hovardası makbüldür” diye içsel konuşurdu.

Nina,birkaç gün Tolga’yla gezdi,tozdu. İlk öpüşmesini onunla yaptı.Nasıl da ateşli bir şekilde dudaklarına asılmıştı, Tolga. Ayakları yerden kesilmiş,bulutlarda uçuvermişti adeta. "Nihayet atlı prensim,Tolga olmalı" sanısıyla mutluluktan kendinden geçmişti.

Tolga, babasının olmadığı bir gün; Nina’nın güzelliğine ve seksiliğine dayanamadı. Dükkanda çift kişilik kanepenin üzerinde çırılçıplak soyarak kızlığını hoyratça elinden aldı.

Nina,hala işin ciddiyetinin farkında değildi.”Artık Tolga’nın karısıyım “diye düşünmekteydi.

Bir ay böyle sürdü. Bu süre Tolga’nın hevesinin bitmesine yetmişti.Nina onun için artık fazlalık gibiydi.Onunla ilgilenmeyi bırak,dükkanda bile görmek istemiyordu. Başka bir güzelle gezmeye başlamıştı.

Bir gün babasına:

“ Nina orospusunu görmek istemiyorum bu dükkanda”

Babasının tek oğluydu Tolga. Onu hiçbir zaman kırmamış, her dediğini yapmıştı.

Nina, çok geçmeden işten atıldı .Bütün hayalleri yıkıldı.Atlı prensi,hainlik yapmıştı.Halbuki ne umutlar beslemişti aşk üzerine.Aşkı tadamadan dünyası tarumar olmuştu.

Sokaklarda bir fahişe gibi çalışmaktan nefret ediyordu.Her ne kadar hayalleri yıkılsa da,dünyasında ileriye yönelik parlak umutları hala vardı.Kalbinin gizemli bir köşesinde;sönmeyen bir ışık, hala pırıl pırıl yanmaktaydı…Elindeki para bitmiş, ne yapacağını bilemez hale gelmişti.Yanındaki arkadaşı ise kendi derdi ile uğraşmaktaydı.

“ Nina,seni düşünecek değilim.Ben, nasıl Kİ; erkeklerin altına yatıyorsam sen de yat.Hem benden on yaş daha gençsin.Erkekler, senin için deli divane olurlar.”

Nina,regl durumundaydı.Dört günün bitiminde bu kadınsı bela bitince,çaresiz kaldığını anladı nihayetinde. Dışarı oldukça ayazdı.Üşüyordu. Doğru düzgün bir sobaları bile yoktu.

Kararını verdi.Başının çaresine bakmalıydı.

O gece sahil yoluna indi.Karşıdan denizin esintisi vurdu yüzüne.Denizin içindeki teknelerden yanıp sönen ışıklara gözleri takıldı. Babası da bir balıkçıydı Ukrayna’da. O geldi gözlerinin önüne.

"Ah, sağ olsaydı babacığım!Ben bu hallere düşmezdim!.."

Gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı çenesine doğru.

Bir an korna sesiyle irkildi,yırtık mazisinden sıyrıldı.

“ Atla yavrum arabamıza.İstanbul gecelerinde seni prensesler gibi yaşatalım!”

Siyah araba,durduğu yerden yüksek vitesle ileriye doğru fırladı ve gözden kayboldu gitti.

 
( Nina başlıklı yazı Ayhan Sarıkaya tarafından 5.05.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu