Ve hala kadın şiddeti bitmiyor ülkemde…
Her gün gazete sütunlarında mor gözlerdeki hüzünlerin çığlıklarını üzülerek
okuyoruz… Kadınlarımız, yani ana dediğimiz, aşımızı kaynatan, tarlada alın teri
döken, yerine göre; ‘yemeyip yediren’, çocuğu için gece uykusuz kalan
kadınlarımız en güvendiğimiz polisinden koruma istese de, kâh sokak ortasında,
kâh kendini boşluğa bırakarak ölümün eşiğinden kurtulamıyorlar…
Ülkemi
bizlere emanet ederek Dominik Cumhuriyetindeki Karayip’deki ıssız adasında
“Survivor Yarışması”na katılan Nihat Doğan’ımıza şükürler olsun kavuştuk ve ona
ülkemizi hem de seçimleri kazasız belasız yaparak, ihanet etmeden geri teslim
ettik (!) 550 milletvekilimizi seçtik.
Kimisi hukukçu, kimisi mühendis, kimisi de tutukluydu… Yüksek Seçim Kurulu
tutuklulara önce; “Milletvekili adaylığı için müracaat edebilirsiniz” diyerek
onları umutlandırdı. Seçmenleriyle buluşamasalar da parti liderleriyle
meydanlardakilere selamlarını ilettiler… Umutluydular güvercinler gibi... Meclis kürsüsünden kim bilir “Özgürlük” adına
nasıl haykıracaklarını hayal edip,
savcıların iki dudağı arasından çıkacak kararları umutla beklediler…
Beklediler ve sonunda verilen kararlarla umut ve hayalleri üzülerek uçup gitti
gökyüzünün derinliklerine…
Nihat
Doğan ise neşeliydi… Hava Yolları terminalinde kalabalık hayranları onu yalnız
bırakmadı! Şarkıcımızı omuzlarına alıp ‘hop badi’ yaptılar! Ve hep bir ağızdan; “ Nihat’a
uzanan eller kırılsın!” diye tezahürat yaptılar! Ekranlarda haberler
arasında gözüme iliştiğinde, şaşırdım; Felsefesiyle kendisini milyonlara hayran
bırakan Nihat Doğan’a kim ne yapabilirdi ki? (!) Oysaki o bizi, saatlerce ekran başına kilitlenen
televizyon kolik halkımızı eğlendirmişti!
Allah ondan razı olsun! Üstüne üstlük koca ülkemizi bize giderken emanet
etmişti!… Olsun bu sene birincilik
olmadı ama inşallah gelecek yıllarda olur!
Sahi Nihat Doğan’a kim ne yapmıştı da hayranları böyle bağırmıştı? Ama şaşırmamak lazım zira biz daha nice eli
kanlı katillere ve ülkemizi soyanlara “Türkiye seninle gurur duyuyor” diye
bağırmamış mıydık? Şükürler olsun işte bu tip slogan atanların verdiği oylarla
biz dimdik ayaktayız!
Ve
tutuklular düşünceli,
Umutsuz
ve beklentili…
İşte
size ikiyüzlülük… Önce umut vereceksin, sonrada “nanik” göstereceksin… Aslında
bir yeryüzüne, birde gökyüzüne bakın… Kâinat bile ikiyüzlü… Yaşam belki de bu
iki yüz arasındaki gizemde saklı… Ne dersiniz?
Aldatmayı seviyoruz, hem de her alanda… Peki, madem bu tutuklulara
meclis yolu kapalıydı da neden baştan adaylıklarını kabul ettik? Neden ve Sonuç ilişkisi üzerinde durmadık?
Onlara; “Kusura bakmayın, milletvekili adayı olamazsınız, seçilseniz bile
meclise gidemezsiniz..”sözünü neden baştan söylemedik ve 3,5 milyon seçmenin
oyunu başka partilerin kar hanesine yazdırdık? İşte bu ikiyüzlülüktür…
Aldatmadır… Bu mudur demokrasi? Bu tür olaylar daha önceki seçimlerde de
yaşandı ve hiç mi ders alınmadı. Onlarca kanunu meclisten geçirirken bu detayı
neden gözden kaçırdık? Neden sorunları
zamanında çözüp de kalıcı bir zemine oturtmadık?
Lafı
fazla uzatmadan yazımı küçük bir hikâye ile sonlandırayım; “ Hamama giden
birisi kapıdaki görevliye; “Hemşerim içerisi kalabalık mı?” der. Görevli; “ Amca, içeriye iğne atsan yere
düşmez derecede kalabalık” diye yanıt verir. Amca görevlinin yanında düşünceli
bekler. Bu sırada başka birisi gelir ve görevliye; “ İçeride adam var mı?” diye
sorar. Görevlide; “ 3 veya 4 adam var” der. Bu söz üzerine amca görevliye
hiddetlenir ve ; “Hani bana kalabalık demiştiniz? “ der. Görevli gülümseyerek;
“Siz bana kalabalık sordunuz, ‘adam’ sormadınız ki…” diye yanıt
verir… J)
Sanırım
ne zaman hamamın içi “Adam”la dolar, işte o zaman
demokrasiden gerçek anlamda söz ettiğimiz günleri görebiliriz”!
Sürç-i lisan ettiysek affola!...
Sevgiyle ve sağlıcakla kalın…
Ertuğrul
Erdoğan
26
Haziran 2011/Bursa