Haziran, 1998
Merhaba Ömür Çiçeğim. Seni bulabilmek için epey dolaştım. Murat dağının taşlık alanlarında nadir bulunan çok güzel bir çiçeksin sen…Çok iyi anımsıyorum, seninle on yaşımdayken tanışmıştık. Bu civarda hayvan otlatırken seni kökünden sökmüş, eve götürüp duvara asmıştım. Uzun bir süre solmadığın gibi çiçek açmaya devam etmiştin. Rahmetli babam, sana dayanarak ömrümün uzun olacağını söylemişti. Şu an yaşım elli iki. Çıkmayan canda ümit vardır deseler de sanırım ömrüm bu kadarmış…Her yönden sağlıklı olduğum halde ne yazık ki tenime dışarıdan giren bir illet, bedenimin yaşam direncini sona erdirecek…
Acı gerçeği kabullenmek karım ve evlatlarıma çok zor geldi. Üzerime aşırı derecede düştüler. Hatta kendimi tamamen ibadete adamamı bile söylediler. Ben, Allah’a, Allah’ın peygamberi Hazreti Muhammet’e ve Allah’ın kitabı Kuran’a yürekten inan birisiyim. Ama, ibadetler konusunda fazla duyarlı değilim. Benim için en büyük ibadet, hakkıyla hayırlı iş yapmaktır. Yaşamım boyunca hep bu yüce değerlere uydum. Kuran’ın çok yerinde geçen, Allah’a inan ve hayırlı iş yapanlar cennete gider hükmü, benim yaşam felsefem olmuştur. Şimdiye kadar ara sıra ibadet yaparken, ölüm korkusuyla ibadete sarılmak, Allah’a ikiyüzlülük olurdu. İbadet etme yönünden önceden neysem yine öyleyim. Karım ve evlatlarımın üzerime çok düşmeleri, ibadet dayatmaları bana ölümü daha çok hatırlatıyordu. Bir gün dedim ki, beni kaybetmeye alışmanız için başıma buyruk yaşacağım. Karşı çıksalar da sonunda razı oldular. O nedenle yaylaya yalnız geldim. Birader ve yeğenlerime de durumu anlattım ve üzerime düşmemelerini söyledim. Yaylaya gelişimin bir başka nedeni daha vardı. Ölüm duygusu beni, bazı özlemlerin tutsağı yaptı. Çocuksu gençliğimin geçtiği yerleri gezmek istiyordum. Sanki hayvan otlatıyormuşçasına…Yaban çileği, mantar topluyormuşçasına…Yaşıt kızlarla oyun oynuyormuşçasına…Buradaki özlemlerimi giderdikten sonra Artvin’in Kaçkar dağındaki kayadan çıkan ve doyumsuz bir tadı olan sudan içmek istiyordum…Barhal çayında da alabalık tutacaktım…Kaz dağı ardıcının enfes kokusunu doyasıya içime çekecektim…Yaptırdığım yollardan, köprülerden geçecektim…Dikimle ve tohumla getirdiğim binlerce hektar genç ormandan bazılarını görecektim…Yaptırdığın orman yangın kulelerinin birinden ormanlara, dağlara bakacaktım…Bu özlemleri zor giderecek gibiyim. Niye mi güldüm Ömür Çiçeğim?.. Buradaki kuleden ormanlara, dağlara bakma özlemimi giderirken bir başka duyguya kapıldım.
Kuledeki kızın dudakları, aynen senin etli pembe yaprakların gibi Ömür Çiçeğim…Gülüşü, senin sarı çiçek açışın güzelliğinde. Evlenilmesine engel olunduğu için dünyasına küskün bir hali yok…Sıcak kanlı ve tatlı dilli. Ona karşı sıcak duygular belirdi bende… Sanırım o da bana yakınlık duyuyor. İkinci gelişimde, bir önceki gündü, terasta yetiştirdiği çiçeklere birlikte bakarken, yaşam öykünü yazmak istiyorum. Özellikle evlenmene engel olunma ve evlenme özlemi konularında duyguların çok önemli dediğimde, çakır gözlerini gözlerime odakladı. İnsan, evlenme isteği duymadan da birisini sever dedi. Akşama doğru kuleden ayrılırken, gelişini geciktirme diye fısıldadı. İşte bu sıcak yaklaşımlar beni kule güzeline daha da yakınlaştırdı. Ölümcül bir derdim olduğunu onlara söylememiştim. Yaylada uzun süre başımı dinlemek istiyorum demiştim. Birazdan kuleye çıkacağım. Kule güzeli, belki de arabanın gelişini görmüş beni bekliyordur. Ben de ona ulaşmak için can atıyorum. Bu da gösteriyor ki, kule güzeline bir güzel âşık oluyorum... Gülüşüme sen renk vermiyorsun ama, Murat dağı kaş çatarak bakıyor bana. Güzel dağım, bilirsin seni çok severim. Oğluma bile senin adını verdim. Pek çok yerine adım attım. Bir tek en yüksek yerin olan Kartal kayasına ayak basmadım. Bir süre sonra kuleciyle oraya çıktığımızda üstüne işerim bak…Sarp bir yapın yok ama, bana bozulduğun için mi haşin görüntü veriyorsun?.. Ölüm kapına dayanmışken, karın ve evlatların senin için üzülürlerken sen nasıl olur da güzel kulecime âşık olursun demek mi istiyorsun?..Şu kısa ömrümde, âşık olmak da izin kapsamına girebilir… Bilemiyorum sevgili dağım…Kim bilir, çocuksu gençliğimde yaşayamadığım bir aşkın özlemi bu…
Ömür Çiçeğim, güzel dağımız beni geçmişe götürdü...Şu gerideki alanlarda sığır güderken yayladaki kızlar da gelirdi bazen. Onlara, çamsakızlarının en güzellerini toplardık. Çiğneyiş ve sakız şaklatışlarına keyifle bakardık. Tadı harika olan yaban çileği toplamak için Murat dağının ilk eteklerine giderdik. Yapraklar içine koyduğumuz minnacık çiçekleri çaktırmadan sevgiliye yedirirdik . Elif de topladığı çilekleri bana yedirirdi. Elif’i severdim… Elif de beni severdi…Yayladakiler bizi birbirimize çok yakıştırırdı. Annem bile Elif’e, gelin kızım derdi. Ortaokulda okuyamam, ya da yarıda bırakırım diye Elif’in bana gösterdiği yakınlığı ben ona gösteremezdim. Bilemiyorum Ömür Çiçeğim…Kim bilir, yaşanmamış o çocuksu güzel aşkı, kule güzeliyle yaşamak istiyorum…İster platonik, isterse gerçek olsun…
Biliyor musun Ömür Çiçeğim, ellili yaş erkekleri olgun, bilgili ve hayatın tadını iyi bildikleri için, ah bir de genç olsaydım diyerek gençlik özlemi duyarlarmış. İşte bu ihtiyarlığa tırmanış sırasında, epey geride kalan delidolu gençliklerini hayal ederlermiş. Hele böyle bir birikimle o gençlik ne güzel yaşanır özlemi, ellili yaş erkeklerini kasıp kavururmuş. Gençliğe dönüşün imkansızlığı, bu yaş erkeklerini genç kızlara yöneltirmiş. Kızlardan gençlik aşıladıklarına inanırlarmış. Bir erkek için, ellili yaşlar kritik bir dönemmiş. Ellili yaş hastalığı da denirmiş buna. Sanırım ben de, ölüm duygusu nedeniyle bu hastalığa koşar adım gidiyorum…
Bir de şöyle bir gerçek var Ömür çiçeğim. Orman yangınında, ateşle temas ettiği halde kurumayan, hatta, sıcak dumanın etkisinde bile kalan ağaçlar, tohum yılı olmamasına rağmen ertesi sene bol tohum verirler. Böcek tahribatına uğrayan ağaçlar da, kuruyacağını sanarak tohuma yönelirler. Bu olgu, neslin devamına yöneliktir. Bergama Kozak yöresinde şu deyim sıkça söylenir. “Dibine ocak, tepesine nacak.” Kozalak verimi düşük yaşlı fıstıkçamları, dibinde ateş yakılarak, ya da alttaki dallardan birkaçı kesilerek bol kozalak vermeye zorlanır. Demek istediğim şu Ömür Çiçeğim…Ben şu anda dibine ateş yakılan, ya da bir dalı kesilen bir ağaç gibiyim. Ölümü hissettiğim için tohuma yöneliyorum herhalde… Kule güzelinde duyduğum aşk da bunun bir doğal sonucu olmalı…
Ömrümü uzatır mı dersin?.. Kim bilir?..
Veysel Başer