...
Dağların koynunda, yıldızların altında kucağımdaki silaha sarılarak sabaha kadar düşünecek, hayaller kuracak, olayları tartacak çok zamanım oldu. Yıllardır pek şiir yazmıyordum. O günlerde yazmak için çok zaman ve zeminim oldu. Ben de insandım ve duygularım vardı el değmemiş en orjinalinden...…

Bir on yedi haziran akşamı terhis olup memleketime döndüm. Bir aylık tatilden sonra askerlik öncesi bulunduğum şehirde yeniden hayata merhaba dedim.

Üşüyordum. İçimdeki hasret bile beni ısıtmaya yetmiyordu. Demek ki bu kadar hasret yetmiyor ne ısıtmaya, ne de kavuşturmaya...… Elinden oyuncağı alınmış çocuk gibi mahzundum. İçine karıştığım ve kaybolduğum sevimsiz ve kaba kalabalıklar ne derdime ilaç, ne de deva oluyordu. Hangi acılarla girdiysem aralarına daha fazlasıyla çıktım içlerinden...… Caddeler kalabalıkların artıklarıyla, salonlar gürültüleriyle doluydu. Ben bir kadın peşinde koşacak kadar basit biri olamazdım. Biliyorum, devir onların devriydi… Zaman onların zamanıydı… Gün onların günüydü… Kadının mal, erkeğin namus tüccarı olduğu bu dünya pazarında bir kadının ardında kaybolan yapraklar gibi sürüklenmek bana göre değildi….

Istırap dolu hayallerim geride kan lekeleri bıraksa bile…... İnancım belli…... Tarihim belli…... Herkes bilir ruhumu bir vatan toprağı gibi satmayacağımı...… Endişeleri de burada, korkmaları ve çekinmeleri de bundan yana…...

Hava karardı. Yağmur biraz daha fazla şimdi...… Caddeler sırılsıklam benim gibi...… Renkli ışıklar, afişler, tezgâhlar arasında caddelerde sürükleniyorum. Her gün önünden geçtiğim bu yerlerde kayboldum. Yağmur sularında akıp kaybolan bir yaprak gibi…..

Keşke Fatih ve Yavuz'un "ilayı kelimetullahı" daha ileriye götürmek üzere sefere çıkan ordunun bir neferi olsaydım. Bu işin bir yarını, öbür günü ve hatta bir baharı vardı. Yemen'de, Kırım'da, Tunus'taki sevgilinin başı ağrısa, İstanbul'dakinin başına sancılar giren aşığın arzusu da güzel ölmekti.… Gerçek sevgiliye huzurla gitmek değil miydi? Şimdi bu işin ne öyle bir aşk, ne öyle bir sevgi ve ne de öyle ölmenin estetiği kaldı…

Aşk olmasaydı, Söğüt'teki incir çekirdeğinden küçük bir tohum, ulu bir çınara dönerek, dünyayı gölgeler miydi? Aşk olmasaydı, on dokuzundaki bir sipahi, bir serdengeçti delikanlı, ilk gidişte öleceğini bildiği halde "ille ileri sefer" diye tutturur muydu? Ve aşk olmasaydı, diğerlerinin aksine sabırla dağdan odun taşıyan Yunus gözde olur muydu?

Acımasızca zaman eskiyişimi seyrettiğini görüyor, her defasında katlettiğim ümitlerimin külleri arasında sokak kedileri gibi didinirken; içimde kopan fırtınalara gıkım bile çıkmıyordu. Zamanın omuzlarına basarak ötelere geçemedim… Onun için hala kahırlıyım. Ve onun için hala esef doluyum….

Yorulmadan, inanmadan, istemeden kavuşmak olur mu? İnanacak ve yorulacak, yorgunluklarını yeneceksin. Çöl soğuğunu gönül ateşiyle, kum fırtınalarını kucağınla durduracak, göz görmez olunca gönül gözüyle yürüyebilmek için ölümü göze alarak yürümelisin. Kendine bir akıllı bul, at kendi aklını ve kurtul… Rüzgâr canı istedikçe kumlarla oynaşır, arkasında bıraktığı ayak izlerini silmeyi de ihmal etmezdi.

Kelimeler derdimi anlatmaya yetmiyordu. Anlatmak isteğim halde anlatamadığım o kadar çok şey var ki… Bir susuş, bir gözyaşı, kapıyı çarpıp çıkmak, bazen adam gibi durmak, dikleşivermek, kelimelerden çok daha fazla anlam taşımıyor muydu?

Ben gül bahçelerinin düşmanı değilim. İçimdeki ümitler yaprak dökümündeyken gül kokusunu nasıl hissederdim. Bir iken, bin olup nesiller fethedecektik. Yedi iklimin rüzgârını toplayıp yeniden destanlar yazacaktık. Tutunacak dal yok, kol yok, kök yok...… Küçücük fırtınalarda savrulduk… "Gelme" desem de bahar yine de gelecek..… Güzel şeyler söylemek için güzel şeyler düşünmeye çalışıyorum. Güneşin doğmasını bekliyorum. Yüreğim güneşle ısınınca gül bahçesine öyle gideceğim… Gülün gülüşüyle gözlerimdeki gözyaşlarından yüreğimin dudaklarına yeniden can vereceğim….

Fermanın sahibinin yüceliğinden, bizde gönül ferman dinler…. "Gönül ferman dinlemez" diyenlerin serseri ve avare aşklarına gülüp geçeriz. Buna tahammülümüz yoktur. Biz baş eğmesini de biliriz, nefsin değil, hakkın ferman ölçülerine… Biz çoğu zaman ferman dinleyen değil, ferman dinleten bir milletin ahfadıyız… Gönüllerimizin serhadi güzele vurgundur.

Aysultan Hanım'ın hayatı hep Ankara'da geçti. Sevmese, sevemese de onun koyununda, onun elleri arasında geçiriverdi koca bir hayatı…... Zaman kanayan yarasına merhem yerine kabuk oldu. Dertlerini gayya kuyusuna atar gibi içinin derinliklerine attı…. Dertlerin kimi yaraya dönüştü, kimi kendiliğinden iyileşiverdi farkında olmadan...…

Bakışları bazen duygusuz, bazen duyarsız hale geldi.… Bazen huzurundan, bazen sıhhatinden bir şeyler kopararak alıp götürdü...… Yeni ve birbirinden farklı ilaçlarla tanıştırdı tenini ve bedenini...… İlaçlar bir yanını tamir ederken, diğer yanını yıktı.… Neticede onlara da alıştı. Onlara da duyarsızlaştı. Müzminleşen dertler ve çileler en yakın ve ayrılmaz dostları oldu.… Alıştılar birbirilerine, birbirilerinden ayrı yaşayamaz oldular.

Aysultan Hanım, hayatlarına aşina olan, hatıralarına bir güneş gibi doğup batarak bir iz bırakan o genci unuttu mu? Terk edip bir daha dönmemesini unutmamak üzere bir yere yazdı mı? Bilmiyor, bilemiyorum.

Araya giren çeyrek asırlık bir zamandan sonra nasıl karşılar? Neler söyler bilinmez! Onu görmeyi çok arzu ettim ama Ankara'da kaldığım günlerde şehir dışında olduğundan onunla karşılaşmak…... Onunla yeniden kahve içmek…... Onunla yeniden geçmişi karıştırmak…... Onunla yeniden yeni gelecek hakkında konuşmak mümkün olmadı. Gelecek büyük buluşmaya gebeydi...… Onu mutlaka ama mutlaka görecek ve mutlaka yeniden dinleyeceğim.

… Bu buluşmaya hazırım…...
...
Dv
...
Ank-310706

( Aysultan Hanım-5 başlıklı yazı KOCAMANOĞLU tarafından 29.07.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu