Evimizin giriş katındaki bahçeyle bütünleşen balkonundayım. Çam ağaçlarıyla hafif sararan çimleri suluyorum… Rengârenk saksılardaki çiçeklerin önündeki bodur ağacın gölgesine çöreklenen yavru kedi için bir kaba süt doldurup geldiğimde yavru kedi çoktan yok olmuştu…
Radyonun kulağını büküyorum… Bayram arifesindeki 15 ölü 90 yaralı trafik canavarının bayram sonu bilançosu; 140 ölü 3500 yaralı haberi…
Solluyoruz, Hızlanıyoruz, Uyuyoruz ve dikkatsiziz… Direksiyon başında kendimizi Formula pilotu zannediyoruz!... Karşımızdakine saygı yok magandaların bıyık bükümlerinde!... Ve birçok aile ya mezarda, ya da hastane köşelerinde feryat içinde…
Sonbaharın başlangıcı 3 Eylül gece yarısı Ay ışığının huzmelerinde “İngaaa!!!” diye ağlayarak yaşama “Merhaba” demişim… Ben doğduğumda Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan ise Adnan Menderes’miş… TİME Dergisi’nin kapağında 2. Dünya Savaşı’nın Amerikalı Deniz Havacı Amirali John Thach’ın resmi, Hürriyet Gazetesi’nin manşetinde ise; “ Devlet Vekili Kalafat Çekildi” başlığı var. Aynı gün 1952 de Ağrı Dağı’nın zirvesine Türk Bayrağı dikilmiş. Elementim; Toprak, Çiceğim; Diğer adı Alman Papatyası. Yunanca’da ise Altın Çiçek anlamına gelen Margit, Bir Çarşamba günü Ankara’nın Akdere semtinin iki katlı bahçeli bir evinde dünyaya gelmişim. Bu gelişimi ve bundan sonraki yaşamımı iyi dilekleriyle kutlayan birçok dostuma teşekkür ederek, ülkemizin arka bahçesini ilgilendiren önemli konulara geçeyim;
Evet, Sayın Başbakan Erdoğan’ın Davos’ta İsrail Başbakanı’na “One Minute!” diyerek toplantıyı terk ederek başlayan ve İsrail’in Mavi Marmara Gemimize baskın düzenleyerek 9 vatandaşımızın ölümüne neden olan baskın sonrası gerilen ipler sonunda “END MİNUTE” dedirtti… İsrail’in Özür Dilememe ısrarı ile barış şimdilik askıda… İki ülkede diken üstünde… Ve beyanatları hiç de iç açıcı değil. Ege ve Akdeniz suları yavaş yavaş ısınacağa benziyor. Şimdiden İsrail ve Türkiye’nin askeri güçleri Google’da reyting rekoru kırıyor.
PKK’yı havadan incelemek ve yerlerini tespit amacıyla alınan insansız casus uçakları Heron’ların imalatçısı ve birçok tanklarımızın da modernizasyon ihalesini alan ve “ İsrail’in dış politikası olmaz, sadece savunma politikası vardır” diyen İsrail’in askeri gücünü; üç aşağı beş yukarı bir irdeledim;
Beş milyon nüfuslu İsrail’de yedisinden yetmişine herkes askerliğin içinde.. Tıpkı bizde olduğu gibi, yani “Her Türk asker doğar” misali 14-18 yaşları arasında kızlı erkekli asker sayısı 650 binlere yaklaşıyor. Ayrıca 135 bin milis güçleri var. Gelelim askeri araç, gereç ve teçhizatlarına; Operasyonlara hazır 3895 tank, 5300 zırhlı araç, 1925 Ağır topları yanı sıra Füze Rampaları, Füze Sistemleri ve Hava Savunma Sistemleri. En çok güvendikleri de Hava Kuvvetleri 86.500 iyi yetiştirilmiş üstün yeteneklere sahip hava personeli, 742 son sistem savaş uçakları, 253 savaş ve casus helikopterleri, 93 adet lojistik ve kargo uçağı, 600 adet yük ve lojistik yakıt ikmal tankerleri mevcut. Kısacası sıkı dostları ABD’nin Ortadoğu’ya karşı da silah üssü!...
“Çarşı her şeye karşı, silahlanmaya da karşı”!
Bizim kuvvetimiz tarihten belli… Biz yokluklar içinde yerine göre kazma-kürekle ülkesinin bağımsızlığını koruyan ataların torunlarıyız… Sizlerde bizim ülkenin silah gücünü derinlemesine inceleyebilirsiniz. Artık dünyada gizli diye bir kavram kalmadı. Düşmanı dışarıda aramamak lazım, artık içimizde cirit atıyor!... İçeriden mi, dışarıdan mı henüz tespit edilemeyen Koca kulak Genel Kurmay Başkanı’nı bile dinliyorsa, vay halimize!... Bu koca kulak içimizden biriyse “Vatan Haini”, yabancı ise acaba hangi ülke? İlk akla gelen CIA ve MOSSAD. Eğer yabancılar dinliyorsa neden bulup gereğini sağlayamıyoruz? Biz önce bunun peşine düşmeliyiz. Bu pisliği bulmak bizim namusumuz olmalı. Ne demişler; “Kol kırılır, yen içinde kalır”
Şimdi gelelim koca kulağın dinlediği ve sansasyon yaratıp yakın zamanda istifa eden Genel Kurmay Başkanı Koşaner’in Kurumuna yaptığı özeleştiriye; “ Emir komuta birliğini bazen sağlayamıyoruz. Küçük birlik seviyesinde sevk ve idarede çok zayıfız. (zayıf demiyor “çok” diyor) Kol komutanı adamını sevk ve idare edemezse iş kopar. Benim TİM Komutanı diye koyduğum arkadaşım mesaide silahını bırakıp da kaçarsa biz bu işi yürütemeyiz. Tabii ki mevziimiz çöker, zayiat veririz. İki tane adam geliyor karşıdan 30 kişiyi kaçırıyor, geri gidiyoruz. Yav rezalet! Olacak şey değil.. Neden? Sevk ve İdare edemediğimiz için timimizi…”
Buyurun Ordu’nun başı ne diyor?
Sonu nerede?
Ordu’nun birçok beyin takımı olan generalleri içeride yargılanmayı bekliyor.
Ordumuzdaki gelişmeleri kim takip ediyor? Tabii ki Özür dilemeyen İsrail gizli servisleri…
Biz ne diyoruz? “Mavi Marmara’da ölenler için özür ve tazminat öde!” Onlar ne diyor? “ Ordularının haline bak… Genel Kurmay Başkanları dinleniyorsa, ben her kademedeki askerlerinden haberdar olurum!” diye kafa tutup, barışı dinamitliyorlar…
Ama biz İsrail’e 6 günde savaş kaybeden Arap’lara hiç benzemeyiz. Ülkemiz ne şartlarda olursa olsun var olma mücadelesini ölümüne veririz. Atatürk Gençliğe Hitabesi’nde; “İstiklal ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerimize girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Ey Türk İstikbalinin evladı! İşte bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen Türk İstiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur. “ diyerek şimdiki Gençliğe önemli bir uyarı vermiştir.
Yokluklarla mücadele ederek ülkesini kurtarıp bizlere emanet eden Atalarımızın rahat uyuması için Türkiye’mizin güzel torunları; “Atatürk’ün Gençliğe Hitabı”nı odanın başköşesine as ve içindekileri önemseyip, İstiklal ve Cumhuriyetini korumak ve medeniyetler seviyesine çıkmak ve dünyada başının dik olması adına; oku, yine oku ve çok çalış… “
Parolan; “ Yurtta Barış”
Karşılığı ise; “Dünya’da Barış” olsun…
Sevgiyle kalın,
Ertuğrul Erdoğan
4 Eylül 2011 /Bursa