Yamandır soğuk… Sahtekârların gözü
dönmüşlüğündeki en ufak beton yığınları arasına sıkışmış can pazarı… İğne
deliği gibi yaşamın nefesini aramak ve bir sidik ıslaklığında nefes alabilmek…
Ve Azra bebeğin, inadına sarılarak yaşama göz açmasının ardından gelen sevinç
çığlıklarının tüyleri diken diken eden yüreklerin sevinci…
Türkiyeli
olmak dünya’da farklıdır. Kimi zaman siyasetin en can alıcı yerinde bir
birimize kırgınlaşıp, arkadan dedikodu yapıp sonra da lakaplar takıp caddelere
okkalısından tükürüp yine düğünlerde magandalaşıp kör kurşunla bedenleri
öldürüp, trafikte canavar kesilip
aileleri yok etsek de en güzel tarafımız felaketlerde kenetlenmemizdir. Bizi ayrıştırmak isteyenlere inat, “Anadolu” tek yürekle lokmaları ve
giydiklerini paylaşır! Ülkesine saldıran
düşmanına bile; “ Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar!
Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler
Mehmetçiğin yanında koyun koyunasınız, uzak diyarlardan evlatlarını harbe
gönderen Analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır”
diyebilen Atalarından aldığı terbiye ile yardımseverdir. “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.”
Diyen dinin de terbiyesindedir…
İçten
içe yeriz birbirimizi, düşman salya akıtırcasına… Kalleşçe vururuz körpe
bedenleri kadın-erkek ayırımı yapmadan gözü dönmüşçesine, et ve tırnak sökülmek
istercesine kanayan yaranın acılığında… Dedik ya; “Yardımseveriz” diye... Evet, depremler doğanın değişmeyen gerçeği ve
ardından gelen ölümler, yaralanmalar,
yağmalamalar, kavgalar, umutlar, kurtarılışlar arasındaki gözyaşları ve
insanın insana yaptığı kalleşlikler… Başımıza gelen musibetlerden bir türlü
ders almayız. Unutmaktır en büyük marifetimiz her konuda… Felaketin ardından
televizyonlarda konuşur, konuşur, ahkâm keseriz uzmanlarla… Sonrada yine kendi
âlemimize dalıp aklımıza bile gelmez önlemler ve yapılması gerekenler. Oysaki
örnek ülkeler vardır önümüzde Japonya ve Şili gibi… Onlar şiddetli depremleri ucuz atlatırken
bizler, binlerce ölü ve yaralı veririz yarı yarıya yıkılan çürük binalar
altında büklüm büklüm…
Ne
iş yaparsak yapalım, en iyisini yapmalıyız. Çöpçülük bile yapsanız uzmanı
olacaksınız mesleğinizin. İşte inşaat
sektörünün sonuçları, depremlerde belli oluyor. Çürük binalar çalınan
malzemelerle yerle bir oluyor bedenlerin üstüne! Ülkemizde 300 binlere yaklaşan
müteahhitlerimiz yanında çalışanları ve bağlantı kurdukları teşeron firmalarının elemanlarıyla birlikte
diktikleri binalar yeterince sağlam mı ve gereği gibi denetleniyor mu? En
önemlisi de eğitiliyorlar mı? Bu konuyu birçok milletvekillerimize e-mail
olarak yazdım ve yalnızca bir milletvekilinden yanıt alabildim. Şimdi bu
yazıları sizlerle paylaşmak istiyorum;
Milletvekillerine Yazdığım İlk e-mailim;
Sayın
Milletvekilim Merhaba,
Önce görevinizde
başarılar dilerim. Türkiye'mizin deprem bölgesi gerçeğini hepimiz
biliyoruz. Ancak, büyük bir felaketin ardından konuşuyor, yorum yapıyoruz
fakat, belli bir süre geçtikten sonrada yine normal hayatımıza dönerek bir
sonraki felakette tekrar yine kaldığımız yerden konuşmaya devam ediyoruz.. En
kötü tarafımızda unutmak...
Ülkemizde meydana
gelen 7 üstü şiddetteki depremlerde yapılarımız
nedeniyle maalesef ölü ve yaralı sayısı artmakta bu da bizleri
üzmektedir. Bir Japonya ve Şili gibi ülkeler deprem gerçeği ile yaşadıkları
için yapmış oldukları bilimsel çalışmalar ile böylesi şiddette bir
depremde en fazla birkaç kişinin ölmesi ile atlatmakdadırlar. Bizde ise
maalesef binlerce kişi hayatını kaybetmektedir.
DEPREM konusunda
duyarlı çalışacağınızı ve bu konuda gerekli kanun düzenlemelerinin yapılacağını
biliyorum... İnsan yaşamı her şeyden üstündür. Bu nedenle deprem meydana
gelmeden Türkiye'mizin deprem bölgelerinin dışında kalan yerleşim bölgelerinde
9 şiddetine dayanıklı, depremzedeler için konutlar (prefabrike veya
spor salonu gibi yerler) yerleşim alanlarının yapılmasının sağlanmasını
sizlerden istiyorum. Yani deprem anında dışarıda kimse kalmasın ve
devletin bu sıcak yuvalarında acılarını bir nebze unutsunlar...
Ayrıca; deprem anında
zorda kalanlar için yerleşim alanlarına ne şekilde ulaşacakları hakkındaki
mastır planlarının da hayata geçirilmesi insanlık adına önemli diye
düşünüyorum...
Çalışmalarınızda başarılar dilerim, Saygılarımla
Balıkesir CHP Milletvekili Sayın Namık Havutça'nın yanıtı;
Sayın
Ertuğrul Erdoğan.
Bugün
Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun yaptığı grup konuşmasında da
değindiği gibi: "Depremle ilgili 5 büyük yanlış yapıyoruz. Yer seçiminde
hata yapıyoruz. İmarı da koymuşuz 3 kat, biz vermişiz 7 kat. Birisinin hesabını sorması lazım. Depreme
dayanıklı bina yapmıyoruz. Malzeme seçiminde ciddi hatalarımız var. Yıkılan
binaları bir görseydiniz, betonu avucunuza alıp nasıl kum haline geldiğini
göreceksiniz. Ve yapım aşamasında yapılan hatalar var. Bütün bunların hepsinin
düşünülmesi gerekir" CHP olarak yaptığımız bu tespitlerin bu
yanlışların ortadan kaldırılması için parlamentoyu harekete geçirmek için
elimizden geleni yapacağımız konusunda hiç şüpheniz olmasın. Duyarlılığınız
için teşekkür eder çalışmalarınızda ben de başarılar dilerim.
Av. Namık Havutça
Balıkesir Milletvekili
Milletvekillerine ikinci e-mail yazım;
Bir önce yazmış olduğum bir yazımda; fay
hattı üzerinde bulunan şehirlerimiz için ülkemizin belli bölgelerinde prefabrik
evler yapılarak hazır halde olası büyük depremlerde depremzedelerin
buralara nakil edilerek ikamet edilmeleri hususunu tüm
milletvekillerimizin adreslerine e-mail olarak yazmıştım, ancak yalnızca
Balıkesir CHP Milletvekili Sayın Av. Namık Havutça bey yazıma yanıt vermiştir.
Kendisine buradan teşekkür ederim.
Deprem
bölgesindeki yıkılan binaları incelendiğinde ve bu konuda uzman kişi ve
kuruluşların görüşlerine göre;
§ Betonların
çok niteliksiz,
§ Boyuna
demir çaplarının çok küçük,
§ Depremlerde
çok önemli olan etriyelerin (enine bağlantı demirleri) 90 derece bükülmüş
olduğu, oysa bunun 135 derece olmasının gerektiği,
§ Kolan
kesitlerinin küçük,
§ Sıvanın
içinde olması gereken elektrik borularının beton kalıbın içine yerleştirilmesi
ve o elektrik borularının demir olmasının gerektiği,
§ Yeterli
beton örtüsü (Pas Payı) nın bırakılmadığı,
§ Düz
demir değil, çıkıntılı demirin kullanılmasının gerektiği belirtilmiştir
Maalesef, fay hattı üzerinde bulunan birçok yerleşim alanlarında
insanlarımız yarının ne getireceğini bilmeden yaşamaktadır. Önce herkesin
oturduğu, çalıştığı, çocuklarının okuduğu alanlarının ciddice depreme dayanıklı
olup olmadığının araştırılması gerekmektedir. Örneğin okulların, kurum
binalarının, apartman ve sitelerin görünür yerlere binanın depreme dayanıklı
olup olmadığı hakkında belirtir bir belgenin asılmasının sağlanması için
gerekli önlemleri alacağınızı ümit ediyorum. Zira herkesin bu konuda bilgilenme
hakkı vardır.
Bu bağlamda;
diyorum ki; İnşaat konusunda, çalışan herkesin, inşaat üretimi
yapanların, müteahhitlerin ve aklınıza bu konuda kim geliyorsa, önce deprem
konusunda ve inşaatların sağlam yapılması hususunda eğitimden geçirilmeli ve
buradan alınacak belgelerle inşaat izinleri verilmelidir. Eline çekiç alan
inşaatta çalışmamalıdır... Her ne işi yapıyorsak bilinçli yapmalıyız... Bu
ülkenin eğitimden iyi yerlere geleceğine inananlardanım..
Deprem
gerçeğine duyarlı olacağınızı biliyor, Saygılarımı sunuyorum,
Şu
günlerde Sayın Başbakan Erdoğan “Kaçak yapıları yıkıp yeniden yapacağız” diyor.
Geçte olsa güzel ve bir o kadarda tarihi karar.
Yani ülkemizdeki 19 milyon binadan 9 milyonu yıkılacak. Aklıma 2.5 yıl
önce emekli olmadan önce Kurumumuz binasını incelemeye gelen Bayındırlık İmar
İskan İl Müdürlüğü’nden bir yetkiliye sorduğum soruydu. Ona; “Bursa’da şiddetli
bir deprem olsa binaların durumu ne olurdu?” dediğimde iki sözcük bıraktı ;
“Fifty Fifty..” Buradan önce bu ortamı
sağlayan, depremlerde binlerce insanımızın ölmesine ve yaralanmasına sebep
olan, suçlu ister müteahhit olsun, ister denetimci olsun, isterse bir oy için
bunlara göz yuman tüm siyasetçilere tek
kelime ile”YUH!” diyorum, gerisini siz anlarsınız!...
Değerli
okuyucularım lütfen kusuruma bakmayın, yazım biraz uzun oldu, ancak çok önemli
tespitler. Şimdi depreme dayanıksız olduğu belirlenen binaların yıkılması ve
yerine2 yenilerin yapılması belki ekonomiyi canlandıracak, birçok kesime ekmek
olacak ancak başkalarının yaptığı hatalarının bedelini ödemek doğru mu? Artık olan oldu… Zararın neresinden dönersek “İnsanlık”
adına önemli olacak. Şu sözcüklerimle devam edeyim;
O öyle dedi, bu böyle
dedi,
Tüm yapılanlar eğer "İnsanlık" adınaysa,
Gerisi teferruattır...
Her
alanda eğitim dedik… Milletvekillerine yazdığım gibi, inşaat sektörünün
“A”sından “Z”sine kadar kim varsa hepsi
simülasyon gösterileri dahil, deprem ve inşaat konusunda eğitime tabi tutularak
sertifikalandırılmalıdır. Bunu çürük
binaları yıkmadan önce hayata geçirmeliyiz ki, belki insafa gelip, doğru çivi
çakıp, bol çimento ve demirle binaları güçlendirirler!…
Acıların
yoğunlaştığı ülkemizde Cumhuriyet Bayramı’nı tam tadında kutlayamadık ama o,
yüreğimizde kemikleşerek en güzel yerinde duruyor… Cumhuriyet; erdemliktir, yüceliktir. Dürüst, çalışkan ve
üretken olmakla birlikte, adaletli, demokrat, bilim ve ilimde ileri gitmek ve
“Devlet malı deniz, yemeyen domuz” dememektir.
Bu ve buna benzer birçok vasıflardan noksansanız, kendinizi Cumhuriyete
yakışıp yakıştırmadığınızı yargılayabilirsiniz…
Teröre
her gün şehit verdiğimiz ülkemize bu sene Anguslar gelmese de ithal
kurbanlıklar gümrüklerden girmeye başladı bile… Artık kollarınız pazarlıktan
kopmayacak çünkü artık “tek ve net”
fiyat var pazarlarda…
“10
Kasım Atatürk’ü Anma ve Atatürk Haftası”nı okullarımızda olduğu gibi her yerde
özümseyerek kutlar, umarım Atamızın bize bıraktığı değerleri bir kez daha anar
ve hayatımızda uygulamaya devam ederiz. Buna ihtiyacımız şu günlerde çok… Hem
oldukça!...
Ben
kaçtım!...
Kurban
Bayramınızı en içten duygularımla kutlarken, Atamıza da şimdiden minnet
duygularımı bir kez daha gönderiyor ona “Nur içinde” yatsın diyorum… Rahat
uyuyor mu? Onu bilemem, siz ne düşünüyorsunuz?
Sevgilerimle,
Ertuğrul Erdoğan
30 Ekim 2011/Bursa