Restoranda romantik bir yemeğin
ardından iki sevgili saatler geceye de yaklaşsa yürümek istediler. Beş-on metre
yürüdükten sonra köşeyi dönüp kendilerini aşağıya bıraktıklarında sahil
yolundaydılar.
Birden
karşılarına çıkan ayın şavkı denize hoş yansıyordu. Çevredeki eğlence mekânları
ve cadde ışıl ışıldı. Denizin iyot kokusu içilen şarap kokusunu bastırmıştı.
Caddede ilerledikçe yol kenarına serpişen çiçekçiler, kuruyemiş, piyango
satıcıları ekmek derdindeydi. Adam, sevgilisinin kulağına güzel sözler
mırıldayarak ilerliyordu. Birkaç kişiyi
geçtikten sonra önünde beliren ve yalpalayan adamın hareketlerini
garipsediler. Hastamıydı, içkilimiydi,
yine de ön yargılı olmamayı tercih ettiler. Adamdan gelen öksürük sanki
ciğerini yırtarcasınaydı. Üstü berbat
adam, son öksürüğü ile ağzında biriken balgamı okkalıca yere bıraktığında cadde
sarı, yeşilimsi ve cıvık bir hal almıştı. İki sevgili ne olduğunu şaşırırcasına
önüne düşen öbeğe basmamak için kendilerini kenara zor attılar. Kadın; “Ha öküz,
senin Allah belanı vermesin!” sitemiyle, sevgilisinin yüzünün buruşluğunun
nereye götüreceğini biliyordu. Sevgilisi midesini iki eliyle tuttuğunda
içeridekiler yerinde duramıyordu. Sandalın denizde sallanması gibi kayıktı…
Kadın şaşkın ve ne yapacağını bilemiyordu. Yüzü sapsarı kesilen sevdiğini
sarmalayıp kenara çektiğinde mideden çıkanlar çöplüğün yanındaydı. Adam gözleri
yaşlar içinde öğürmekten kendine gelemiyordu. Biliyorum sevgili okurlarım
sizinde mideniz kalktı ama öykü bu… Neyse kadın bir eliyle sevgilisini
tutarken, diğer eliyle taksiyi çevirdi. Taksi şoförünün saçı birbirine
karışmış, alt dudaklarına ulaşan bıyıkları sigaradan sapsarıydı. Kadın parlak
çantasını arka koltuğun yanına koyup, sevgiliyle sohbete başladı. Mendil almak
için çantasına el attığında, şaşırdı… Dönüp baktığında çanta yerinde yoktu…
Avazı çıktığınca bağırdığında şoför ani frenle durdu. Adam şaşkın arkaya
baktığında şoför; “Beyefendi, geldiğiniz yerde unutmuş olmasın?”
dediğinde, adam, “Olur mu öyle şey,
çanta elindeydi.. Lütfen karakola çeker misin?” dediğinde şoför dudak bükerek
kendinden emin karakolun önüne taksiyi yaklaştırdı. Adam araçtan ayrılmadan kadın, sevgilisinden
aldığı talimatla karakoldan polisi getirdi. Polis, taksinin direkt arka
bagajına geçip şoförden açmasını istedi. Şoför tedirgin bakışıyla bagajı
açtığında içinde yatan adamın elindeki çanta,
sokak lambasının ışığında parlıyordu…
İfadelerinin ardından karakoldan çıktıklarında gidecekleri otobüste
durağa yaklaşmıştı…
İşte
size günlük hayatta hepimizin başından geçebilecek olaylar. Daha bunlar ne ki
diyenlerinizi duyar gibiyim. Cinayetler, kadın tecavüz ve dayaklarıyla ölümleri
ardındaki kocaların aptalca konuşmaları. Trafikte magandaların duyarsızlığı,
tinerci çocuklarının köşe başlarındaki bilinçsiz saldırıları, rüşvetler,
siyaset ve dinle insanları kandıranlar,
maçlarda küfürle rahatladığını zanneden ve döner bıçaklarıyla rakip
takım taraftarını düşman görebilen cahil insanlar topluğunun sapık hareketleri
gibi daha neler neler yapan yurdumun insanları!...
Bütün
bu biçimsiz ve görmek istemediğimiz olayların ardındaki gerçek nedir? Desem
birçoğunuz yine ekonomik durumu öne sürecek… Doğru büyük bir etken… Ben de;
‘toplumun okuma kültürünün olmaması sonucu yansıyan cahillik’
diyorum. Yalnızca “A B C” yi bilmekle veya üniversite mezunu
olmakla adam olunmuyor. Birçok etkenlerle geriliyor ve her an karşımızdakine
patlamaya ve onu imha etmeye hazırız. Evet, toplum olarak okumayı sevmiyoruz.
Bunun sonucu olarak da her türlü olumsuzluk toplumumuza geri yansıyor. 1500 lü
yıllarda okuma alışkanlığını halkına kazandıran Finliler şimdi dünyanın en iyi
eğitim ülkesi… Ya bizim ülkemiz? Otobüs
ve yeraltı treninde giderken veya parkta otururken hep birbirlerini tepeden aşağıya süzüp,
elbisenin markasını arayan insan topluluğu ile karşılaşırsınız. Çok nadirdir elinde kitap ve gazete olan
insan. İsterseniz bu yazımdan sonra ilk bindiğiniz otobüsü bir inceleyin ve kaç
kişinin kitap okuduğunu izleyin ve bana yazın. Bende merak ettin doğrusu!...
Okuma
ve yazma kültürü olmayan toplumların iki yakası bir araya gelmezmiş. Bende
gelişmenin ve dünyanın iyi gidişatının insanların okumasından, araştırmasından
ve kültürlü olmasından geçtiğine inananlardanım. Çünkü bilinçli ve kültürlü
insan her alanda uyanıktır. Toplum içindeki davranışlarını, siyasilere vereceği
oyunu, mağazalardaki tüketimini daha farklı yapar. Bunun için şimdiden adım
atarak, bu toplumun gelecekte okuma alışkanlığını kazandırmak için her alanda
girişimleri yapmamız bir vatan borcudur.
Bir
kütüphane bir hapishane kapatır felsefesinden yola çıkarak, önce kendi
kitaplığımdaki çift kitapları Facebook sayfam üzerinden küçük bir soru
karşılığı çekilen kura sonucu verdiğim etkinliğime yazar ve yayınevleri ile
yaptığım irtibatlarla genişletmekteyim. Herkesi Facebook sayfama davet ederek
bu etkinliğime davet ediyorum. Üzüldüğüm bir nokta da 4 bini aşkın listemdeki
arkadaşların 4-5 kitap verdiğim etkinliğime olan ilgisizliği… Buradan yazar
arkadaşlarım yanı sıra, Nilüfer Akkılıç Kütüphanesi’ne, Elma ve Nilüfer Yayınları
ile Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ne teşekkürlerimi borç biliyorum. Şu ana kadar 60’ı aşkın kitabı talihlisi ile
buluşturdum. Küçük ama anlamlı işler
gelecekte toplumları farklılaştırabilir.
Yazımın
başındaki kahramanlarımızın otobüste başından geçenleri yazmak istesem,
yurdumun angutlarının yaptıkları inanın roman olur… Birde ne zaman otobüse
bindiğimde yolcuların yarısından çoğunun elinde kitap, dergi veya gazeteyi
okuduğunda, işte o zaman bu toplumun istediği yere geldiğine inanlardan
olacağım…
Güzelliklerde
buluşmak dileği ile kitaplı günler temennimdir…
Ertuğrul Erdoğan
Şubat 2012/Bursa
Facebook; ertugrul.erdogan
Twıtter: @erterd