Yangının orta yerinde bırakır insanı kelimeler karmaşada bir isyan dudağa kadar gelip, orda susma hakkını kullanır inadına...
Yıldızların ışığını sakındığı zifiri gecede uykuya dalarken mükellef her nokta mazide düşer gözbebeklerine beklenen yalnızlık pervasız kıvranırken umut son nefesinde
bir vapurun düdüğünden "merhaba" der İstanbul güneş doğmasın dualarında başlanılan güne ocağın kar kokulu rüzgârı dokunur gülü solmuş gamzeye bir hiçliğin sesi çırpınır yaralı serçenin yüreğinde
"çaylar taze" diye bağıran çaycısı değer sonra göze "abi boyayalım mı" sesi ürpertir tüyleri ve son model arabalarla cirit atan veletler çamur sıçratır yine basma çiçekli elbiselere
nice güzellik var aslında gözlerden kaçan ve ne çok kötülük, göz/bebeklerini ağlatan tutunmaya çalıştıkça aklın uçurumlarından keskin lügatlı hatunlar çoktan bağlamıştır kaderi yarınlara kırmızı düşlü algın zılgıtlarıyla
mantık vurur hafızaları düşüncelerde bir akdeniz lavantası sunulurken eski tanrılara aşk kokusu niyetiyle bir kız çocuğu sessizliği çöker iskeleye secde eder yıldızlar us yola gelsin diye İstanbul ağlar ayrılık sokağında çalındıkça gaydası yalnızlığın kekremsi lezzetinde
korkulara dolanan duygu karmaşası ve bir de kıvraksa dilde Özdemir Asaf nidası;
"giderken bura için, gelince ora için, gününde ve gecende kendince ora için sakladığın kendini böldün iki yarım’ a; İki kez yaralandın bir yarım yara için "
pişmanlık tavaf eder durur kimsesizliği paslanmış hatırda gözler ihtiras çatlağı dudaklar ecelin eşiğine koşar can, firkat nöbetlerinde ki can’ ın köşesiydi bırakanlar
kaybettiği boşlukta bulur insan kendini irkilir parmak ucu kaçışlarının sesinde titrer narin eller süzülür gözler ve dökülür dile nâr-ı güfte ismi yasak özlemiyle
öfkenin gem, hasretin dem vurduğu zamanlarda yanlış gönüllere savrulur küskün bir gülümseme sevgililerden kalma ayak izlerini dalgalar hafifletmek adına silerken sahilde
karasında kaybolduğum gecenin meftun bir anında aklımda hatıralar, gözlerim yollarda...
teselli ardına saklar sureti her nida tarifini çizer s/onsuz mutsuzluk çiseleyen yağmurla arzuların ihanetine denklenen hayallerin sadıklığı bir damla su olurken yanana gözden kaybolan her doğru yer değistirdiği yanlışla göç eder sinsice intikama
kapanır pencereler aşikâra
usul usul
biter lambanın yağı ve alabildiğince siyaha boyanır uzaklar da...
( Nâr-ı Kargaşa başlıklı yazı Nar-ı Çiçek tarafından 20.06.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. ) Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.