“Bizim kadınlarımız, korkunç
ve mübarek elleri, ince küçük çeneleri, kocaman gözleriyle anamız, avradımız,
yârimiz…” diye devam eden Nazım Hikmet’in şiirini dinlerken çok duygulanırım.
Benim ülkemdeki,
bir kadın köprübaşında bir elinde pet şişe içindeki benzin, diğer elinde
çakmağı ile kimseyi yanına yaklaştırmıyor. Çevresinde toplananlara: “Yetti
artık koca dayağından, ne savcı, ne de polis beni dinlemedi! “ diye feryat
ederek sonunda kendini ateşliyor!
Ve yine bir kadın öğretmen, koca şiddetinden sığındığı devletin
makamından, önlem yerine nasihat alarak geride bıraktığı vali yardımcısından
şikâyetçi olduğu vasiyetnamesi ile ölenlerin listesine ekleniyor!
Ardı arkası
kesilmiyor kadın cinayetlerinin… Ve her şeyi kanıksadığımız gibi seyrediyoruz
duyarsızca ve çözüm üretmeden! Sokak ortasında kovalamacalar, tekme tokatlar ve
bıçağın ve kör kurşunun sıcaklığı bedenleri buz kesiyor! Ve saçlarından
sürüklenen kadınları gördükçe içim acıyor…
Evet, yıl 2002’de kadına şiddetten ölenlerin sayısı 66
iken son on yılda bu rakam yüzde 1400 artışla 4 bin 410’ları geçiyor. Şimdi
sizlere AKP’nin 2002 yılı Seçim Beyannamesinin G Başlıklı “Aile Kadın ve
Gençlik” konulu 2 inci maddesinden bir bölümü aynen yazıyorum: “ Kadın intiharlarının töre ve namus
cinayetlerinin sık görüldüğü yerlerde kadınlara ve ailelerine yönelik önleyici
ve eğitici çalışmalar yapılacaktır. Yerel yönetimlerin kadın sorunlarına
ilişkin çalışmaları teşvik edilecektir” denilmektedir. Rakam 2002’de 66 iken
neden 4410’lara fırlamış hiç düşündünüz mü? AKP’li olsun veya olmasın hangi
vatandaşımız bu seçim bildirgesine göre, “Siz beyannamenizde böyle diyorsunuz
ama neden yüzde 1400 artış sağladınız?” diye sorgulayan oluyor mu? Yoksa yerel yönetimler erkekleri eğitmeyip de
başka faaliyetlere mi geçti?
Geçin bunları geçin!
Aslında olayın başka boyutları var. Evli erkeklerin birçoğu ya
işlerinden çıkış verilmiş işsiz, ya da asgari ücretin azlığı ile borç batağında
huzursuz ve cinnet geçirme aşamasında yani psikolojileri bozuk! Aslında psikolojisi bozuk erkeklerin isyanı
da kadınlara değil, kendisine az ücret veren ve işsiz ortamı sağlayanlaradır.
Bu ülkede kocasından şiddet gören milletvekili hemen
koruma alırken, diğer tarafta kadınlarımız nasihatle öbür dünyanın yolu
tutmaktalar! Vay gözünü sevdiğimin makamı sen nelere kadirsin! Sözüm meclisten
dışarı, “kadının adı yok” benim
ülkemde! Aslında hükümette haklı,
günden güne artan kadın şiddetine maruz kalan kadınların başına hangi polisi
vereceksiniz! Hadi verdiniz diyelim, üç öğrencinin demokratik haklarını
kullanmak istediği bir eylemde 20-30 kişilik polis kuvvetini nereden
bulacaklar, değil mi?
Aslında siyasilerin en çok korktuğu, halkın her alanda
bilinçlenerek (eğitim-kültür vs) örgütlü
bir şekilde (demokratik anlamda) bir
araya gelerek, kendilerine göre haksızlığa karşı vereceği tepkilerdir. Kadınlar
bunu sağladığında başları daha dik olacaktır!
Umarım!
Ertuğrul Erdoğan
Aralık 2012/Bursa