Gece gibi ölü
Taş kadar hisiz,
Işıkları hep düşman bellemiş yarasaları öykünüyorum
Malum bir ülkenin adı üstünde çok derin
Çok bilen inananlarını oynuyorum

Mekân yine Ortadoğu
Zaman yirminci asır
Saatler vakti değil
Ölüm anonslarını ve ağır bir figanı
Savuruyor sağır duvarlara.
Gazete kâğıtları örtüyor kanayan yaraları
Alıp götürüyor yüreğimi önümdeki fotoğraflar.
Beynimi kemiriyor bir vampir
Ve karanlık kusan yarınlar.
Ciğerlerime saplanan kırık kollar,
Bilinmez adreslere sürgünlenen insanlar
Yani yüreğimin kırlangıçları:
Alıp götürüyor beni FİLİSTİNLİ ÇOCUKLAR.
Ve esareti soğuk bir tokat gibi iniyor suratıma
Mahzun bir kıblenin.
Yani KUDÜS
Yani yüreğimin esir yanı
En inanılmaz savaşlara sürüklüyor beni.

Veyl olsun
Kudurmuş bir vampirin kokteyline meze olsun için
Yerlere serilirken binlerce can.
Bulvarlara oluk gibi akarken kan.
Alçaklığı ve ihaneti tarihten miras alanlar için
Kutlu haritalar yanı başımda yırtılırken
Portatif çizgilerle sil baştan şekillenirken
Ve binlerce kutlu dünya yıkılırken
Ben bir devekuşu ahmaklığını oynuyorum
Her şeyimle günlük oynaşlarıma uçuyorum.

Aha bir Mercedes,
Kelepir fiyatına yatlar-katlar,
Petro-riyaller, Madde in U.S.A Dolarlar
Ya da yangınlardan arta kalan yağmalar
Depreşiyor beynimin orta yerinde
Veyl olsun…
Ağlamak veya utanmak ağır geliyor cüzdanıma
Çünkü borsalarda endeksi düşük hisseler bunlar ama
Yine de ya ağlamalı
Ya da utanmalıyım ben.
Bulvarlara kutsi bütün kelimeler saçılırken
Onur, izzet ve hayâ alçakça çiğnenirken
En azından üşümeliyim.
Oysa iğreti bir dünyada fal tutuyorum yasaklardan.
Yaşama adına yeni stiller geliştiriyorum.
İman denen can kuşunu Kaf dağının ardına saklıyorum.
Ki oda yürek tasımdan uçmamışsa.
Cinnetini kusuyorum açmazlarımın
Ve ıslak zeminlerin kaypaklığından beynimi içiyorum.

Masamda yığınla kara kaplı kitaplar
Burnumun tam üstünde kalın çerçeveli gözlüklerim
Kitap yüklü mahlûkların refleksiyle
Allame kesiliyorum cümle cihana:
Ürküyorum sivrisineğin katline dair fetvayı
Kaynaksız onaylamaktan.
Ve sıralıyorum TSE damgalı içtihatlarımı:
Pirenin isyankâr sıçrayışları,
Karıncaların sınır tecavüzleri,
Farelerin mutfak terörü,
Hain çekirgelerin tarımsal cürümleri
Yüce devlet katındaki geometrik haramları
Hele şu turist düşmanı sivrisinekler
Ve örümcek ağları derhal öldürülmeli
Katli vaciptir billahi
Vergi kaçıran küçük esnafın,
Mesaide araziye uyan bordro mahkûmları
Ve Cuma kaçkınlarının…

Veyl olsun
Gayri mağaralar eskiyor benden
Ve zaman tiksiniyor.
Bense bir köstebek hüneriyle
Habire tüneller kazıyorum,
Labirentler çiziyorum en incesinden.
Belliki adını anmaktan ürktüğüm alanlara
Savrulmaktan ürküyorum.

Oysa yıkılan tünellerin darasını hiç düşmedim
Çetelesini tutmadım can pazarına yığılan kardeşlerimin
Ve gündüz gözüyle sayılarını tutmadım
Kemikleri kırık Filistinli çocukların.
Yangın bir yüreğin intizarını hiç duymadım
Yaş ile kurunun muhakemesini hiç kurmadım.
Azgın bir alazla sarılan yemyeşil bir ormanın.
Alelade bir haber diye
Gezdiriverdim bakışlarımı
Olup bitenlerin üstünden.
İstanbul 1990
( Veyl Olsun başlıklı yazı Sedat DOĞAN tarafından 8.06.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.