NEDEN VURULDUK?
—Uludere’de vurulan 35 Can için
Uludere’de vurulan bir canım
Yaşım daha on üç.
Künyeme Kaçakçı yazılmış.
Bazı lügatlerin kavline göre sicilim kırık,
Kaçak bir dünyanın insanıyım.
Bundandır boyumu aşan bombalarla
Ölüm yağmurlarına tutuluşum.
Kurtuluşum yok, cürmüm çokça ağır.
Zira bu coğrafyanın dağında, ovasında
Tse’ce onaylanmamış
Bir müslümanlığın Kürtçesini yaşıyorum
Kurtuluşum yok, cürmüm çokça ağır.
Uludere’de vurulan bir canım
Dicle’nin Fırat’ın, Zap’ın mümbit deltalarında
“Bereket ambarı Mezopotamya”nın göbeğinde
Bile bile yoksul bırakılan bir toprağın çocuğuyum.
Kurnaz tilkilerin zorba cetvelleriyle
Çizilmiş yapay sınırların sıfır noktasında
Dikenli teller, soğuk namlular,
Sıcak kurşunlarla sarılmış her yanım.
Dar bir vadinin yamaçlarında
Bütün akraba ve akranlarımla
Yaşamak adına nefes almak bile yasak.
Viran olur bağ-bahçe, yaylalarımız
Talan olur bütün canlı varidatımız
Zira sicilimiz kırık, kaçakçıya çıkmış adımız.
Uludere’de vurulan canlarız biz.
Öbür adı yaşamak olan bir savaşa doğmuşuz.
Binlerce yıldır bu topraklar bizim ve bizler,
Mağrur şahinlere inat ceylan avlar iken bu dağlarda
Bu gün barbar bir sömürgeciliğin ölümcül zehri,
Nasyonal bir inkârcılığa kurban edilip
Kendi yurdumuzda nan ekmeğe muhtaç,
Kimliği meçhul muhacirler olmuşuz.
Bu yüzden kaçakçıya çıkmış adımız
Bu yüzdendir hep, kim vurduya gideriz biz.
Uludere’de vurulan canlarız biz.
Yüz yıldır bırakmıyor yakamızı
Sömürgecilerin kılıcı Nasyonal katiller…
Dün, imhacı bir sövenizim adına
Dersim, Ağrı, Koçgiri, Sason ve Diyarıbekirde
Bazen Kızılbaş-Alevi, bazen yobaz-mürteci,
Bazen de isyancı Kürt-Şaki yaftalarıyla
Hiç ayrımsız on binlerce can vurulmuşuz.
Asılsız iftiralarla olmaz işimiz
Kuma rivayet olunmuş kelamları ise hiç kurmayız.
Ayrı bir şerh düşüyoruz yakın bir tarihe,
Yaşanmışlıklara.
İstiklal mahkemelerinde asıldı en iyilerimiz,
Aksakallı-nur yüzlü piri fanilerimiz.
Takrir-i sükûnlarda atıldılar çekilmez zindanlara,
Mecburi iskânlarda alındılar sonu gelmez sürgünlere
Bütün bilge ve namdarlarımız
Biliyoruz…
Yakamızı bırakmıyorlar
Vahşi kapitalizmin sadık uşağı,
Ve keskin kılıcı Nasyonal katiller…
Habire öldürüyor körpe canlarımızı,
Habire bölüyorlar varlığımızı
Küre-i arzın muhitinden silmeye çalışıyorlar
Bizi biz kılan bütün kutsallarımızı.
Dün köy meydanlarında resmi onaylı “33 Kurşunla”
33 can vurulduk.
Yine kaçakçı, yine şakiye çıkarılmıştı adımız.
Biliyoruz…
Kana doymaz hiçbir zaman militarizm.
Dün sınırın öbür yanında
Nasyonal baas sosyalizmi adına
Atılan kimyasal bombalarla bir günde
Halepçede beşbini aşan can verdik.
Enfal katliamlarında diricesine çukurlara atıldık,
Onbinlerce can.
Bütün ölümlerde ortak bir yanımız vardı.
Çoğuna akraba idik,
Bir yanımızla kürt öbür yanımızla müslüman idik.
Yine de kana doymadı militarizm.
Sınırın beri yanında ise seksen yıldır
Daima kan aktı hiç durmadan.
Altmış, yetmiş, seksen, doksan… diye
Yılları sıraya dizerek
Her on yılda bir, ‘birlik ve huzur’ adına
Tank ile top olup geçiyor üstümüzden.
Bu coğrafyanın her zindanında
Yer ile gök giryan oldu feryadımızdan
Toprak o kadar doydu ki,
Artık can kabul etmez oldu canımızdan.
Lakin bir gariplik var bu işte
Akan onca kana rağmen bu canavar her seferinde
Kendini yenibaştan ve farklı bir isimle üretiyor.
Coğrafyamızın bulvarında, dağında, ovasında.
Bütün planlarını sadece “öldürmek ve öldürülmek”
Yollu vahşi bir dil üzere kuruyor.
Tertemiz nesilleri albenisi çok
Makyajı bol sıfatlarla peşine takıyor.
Ve ağını öylesine bir ustalıkla örüyor ki,
Öldürme ile öldürülmeyi,
Barışçıl bütün kutsi metinlerin kelamından,
Daha yüce bir mertebeye çıkararak kuruyor tahtını.
İnsanlığın, en basit bir sorununu dahi
Akıl, vicdan ve barışçıl bir ruh ile çözmemesi için
Barışa giden bütün yolları bombalıyor,
Köprüleri yıkıyor,
Kapıları sonsuza değin kapatıyor.
Böylece, körpe canları
Kelimenin en yalın haliyle
İntihara sürükleyip
Büyük bir kan denizinde boğuyor.
Ve akıttığı her damla kan,
Zehirli bir amip gibi çoğalarak
Binlerce, onbinlerce kanın akmasına yol açıyor.
Ve akıl ile vicdanı yerinde olana mesele çok net görünüyor
Zira dökülen her damla kanda o canavarın parmak izleri bulunuyor…
Tam bir vampirdir, emperyalizm uşağı militarizm
Bu topraklarda kan içre kan akıtmayı çokça seviyor.
Dün Türk veya Arap nasyonalizmi olarak vardı buralarda.
Bu yetmedi imdadına, nevzuhur nasyonal bir Kürt sosyalizmini çağırdı.
Otuz yıldır bu coğrafyanın her karışında
Bir ondan, bir bundan olmak kaydıyla
Beş, on, yirmi veya otuzar guruplar halinde,
Alfabenin bütün harflerinden müteşekkil
Bir cinayetler serisi yazdı:
Batman, Bingöl, Bitlis Bilge köyü, Beş bağlar,
Beytüşşebap, Çukurca, Hakkâri, Muş, Kulp,
Sason, Silvan, Siverek,
Şemdinli, Tatvan, Yavi, Yeşilli…
Ve bu gün tekrar Uludere’de
Faili belli ya da meçhul binlerce cinayet işlendi
Bu cinayetler, elli bini aşan can aldı.
Aleni bir intihar ve kardeş kırımı kokan bu kavgada
Bırakın Müslümanlığı, insanlığın dahi hükmü kalmadı.
Bu öylesine vahşice yapılan bir kavga ki,
Bu karambolda on binlerce çocuk yetim,
Bir o kadar kadın dul kaldı.
Binlerce köy, bağ bahçe viran olup boşaldı,
Milyonlarca normal hallice insan aç sefil kaldı.
Yine de doymadı kana emperyalizm,
Her talihsiz yeni bir öldürülmeye,
Beşe on eklemek adına iğfal etti her şeyimizi.
An geldi en kutsal değerlerimizle vurulduk.
Müslüman eli kardeşinin kanında kaldı.
Bu karabasan kavgada coğrafyamızda
Özüne uygun ne din, ne iman ne de vicdan kaldı.
Dün tanınmak ve bir ziyandan emin olmak için
En fazla birkaç kelime yetiyordu Kelamı kibardan
Küffarê şerrir, Zimmîyê be zırar,
Müslimê sadık-sahib ül eman,
Yani şerrinden korkulan ziyanlı kâfir,
Zararsız gayrimüslim
Ve vicdanı temiz, güven sahibi bir Müslüman.
Müslüman, Süryani, İsevi
Ve musevisiyle herkes önce insandı
İnsanı insan kılan meselelerde
Birbirlerine güven duyarlardı.
Zira herkesin canını, namus
ve malını koruyan ortak bir algı vardı
Haksız yere ve sorgusuz alınmazdı hiçbir can.
Bu kavramlar aşındığında, insanlar bilirlerdi ki
Gayri kalmadı eman ve artık zaman kötü bir zaman
Güvenin tesisi için her kes çare arardı, hiç durmadan.
Dün adımız Müslüman bir Acem, Arap,
Kürt ya da Türk
Veya sadece müslüman bir insan iken
Bu gün her bir isim ve sıfatımızla
Bin parçaya bölünmüşüz.
Demokrat, liberal, sosyalist, kapitalist,
Muhafazakâr, otokrat, Komprador,
Radikal, köktenci, selefi, nasyonalist,
Ataperest, Kan dökücü, Kan içici Diktatör,
Din tüccarı… sözüm ona müslümanız.
Bir zanaatmışçasına kan akıtıp,
Gasp edilen bir kan ve alın terinden besleniyorsak
Müslümanlık iddiamız şöyle dursun,
Nasıl oluyor da daha insan sınıfından sayılıyoruz.
Dün coğrafyamızda
İnsana dair temiz bir ad ve sanımız vardı.
Adımız Kürt, sıfatımız Müslüman bir insandı.
Bu gün her şeyimizle tam bir harcı âlemiz.
Terörist, korucu, hizbülkontra, mit ve ajanız,
Jitemci, Ergenekoncu, Xain, Xwefroş, Dönek, Berduşuz,
Devrim ağası veya halkın kanıyla geçinen sülükleriz
Aç be ilaç yoksuluz, İşsiz, Perişan, kaçakçıyız,
Tozcu, eroinman hapçı, baron veya lümpeniz.
Kan ve alın teri çok ucuza sömürülen emekçileriz
İşte böyle bir hengâmede
Otuz beş can yerdeyiz anne…
Bu terimlerin çoğunu ne bilir ne de kapsamına gireriz.
Nahoş sıfatlara ise uzağız iblise uzaklığımız kadar.
Bu dağların yoksul, müslüman kürt çocuklarıyız
Çoğumuz çeşitli okullarda öğrenciyiz.
Ölüm oyunu bir kaçakçılıktan kurtulmak için
Bir harçlık uğruna ölüyoruz bu dağlarda.
Ve şimdi tam otuz beş can yerdeyiz.
Sesiz sedasız izliyoruz adımıza oynan madrabazlıkları.
Zor bir zamandayız anne
Kimse yanmıyor ölümlerimize,
Naaşlarımızdan parsa topluyorlar anne.
Yirmi birinci asırda yaşıyoruz.
Bu sefer, kazaen de olsa, faillerimiz bellidir,
Katillerimiz, vergilerimizle alınan uçaklardır anne.
Gelişmişliği ve vurucu gücüyle övünen devlet
Naaş ve yaralılarımızı toplayacak araç bulamıyor,
Naaşlarımız mezar yerine, kurumuş odun misali
Katır sırtlarında taşınıyor anne.
Yirmi birinci asırda yaşıyoruz.
Bu tuhaflığı Bakırköy delileri bile artık çözebiliyor anne.
Zor bir zamandayız anne
Kimse yanmıyor ölümlerimize,
Naaşlarımızdan parsa topluyorlar anne.
O gür sesiyle her fırsatta bu devlet hepimizin
Ve biz kardeşiz diye gürleyen”Şiir okuyan adam”
Nedense kardeşlerini lime lime edenlere kızmıyor
Haksız yere ölenlere yanmıyor,
Kardeş katillerine derin şükranlarını sunuyor anne.
Yasımıza yolları, mecburen
Ve gecikmeli düşen hükümet erkânı ise
Bir ilki daha başarıyor,
Literatüre, kameralı bir tele yas şow sokuyor.
Buralara, insanca yaşamak adına
Bir çivinin çakılmasına tahammülü olmayanlar,
Bize defalarca kurşun sıkmış olanlar
Daha naaşlarımız yerde iken,
Biryandan ölümlerimize sevinen karelerle
Objektiflere yakalanıyorlar,
Öbür yandan kuru bir ırkdaşlık adına
Toprağa yeni canların daha düşmesine çanak tutuyorlar.
Düşmanımız dahi olsa acımızı paylaşmaya gelenleri,
Holiganlarına linç ettirerek
Kadim insani örfümüze gölge düşürüyorlar.
Dersim ayıbını kara bir leke olarak alınlarında taşıyanlar,
Dersim için bir özrü bile çok görenlerle kol kola girerek
Bütün ölülerimizi rencide etmiş oluyorlar.
Ve şimdi tam otuz beş can yerdeyiz.
Sesiz sedasız izliyoruz oynan madrabazlıkları anne.
Dedim ya anne zor bir zamandayız
Kimse yanmıyor ölümlerimize,
Naaşlarımızdan parsa topluyorlar.