Allah’ın Mülkü

Değerli Kızım;

Allah’ın sevgisi, merhameti ve yardımı üzerinize olsun. Yüreğinize sevinç ve huzur dolsun. Sizi kem gözlerden, gereksiz kin ve garezlerden korusun.

 

Bu mektubumda Allah’ın Mülkü’nden bahsetmek istiyorum. Dünyayı bırak, kâinatta zerreden küreye her ne var ise, mülk onundur. Biz ki, onun yarattığı dünya misafiri, diğer bir adıyla kiracısı gibiyiz.

 

Peki, bu gün kendine “Bu gün Allah için ne yaptım?” diye sormaya devam edelim. Allah için yapılanların en zahmetlisi b/ilimdir. “Gizli bir hazineydim, bilinmeyi istedim…” diyen yaratıcıya yönelim. Akıl, bilgi kültür ve inanç sahibi biri olarak burada/dünyada ne alır isek, öbür dünyaya bu kişilikle gidecek, kaldığımız yerden devam etmek üzere öbür âlemde yeniden dirileceğiz.

 

Kopan film yeniden bağlanacak ve kaldığımız yerden iyi-kötü mizacımız neyse, o davranış üzere devam edeceğiz. O halde bu dünyadan yeteri kadar bilgi, irfan ve görgüyü de kendimizle birlikte götürmeye çalışalım…

 

B/ilim Allah’ı düşündürür. Boş zamanlarda içimize sinmeyen olayları, yasak ve günahları yapmaktan alıkoyar. Onun için Allah’ın elçisi “Bir saat b/ilim, yetmiş yıllık ibadetten daha hayırlıdır,” buyurur.

 

B/ilim öyle bir şeydir ki, dinsiz ve imansız ya da batıl bir inanç ve bağlılıktaki kimseyi, ebedi cehennemden ebedi cennete götürecek kadar büyük bir sırdır aynı zamanda…

 

Değerli Kızım;

“Evren nedir? Sırları ve sınırları nedir? Niçin ve nasıl yaratıldı? Nasıl yok olacak?” gibi soruları sormak ve cevabını da aramak yine biz insanlara düşer. Kuşkusuz ki, evren çok geniştir ama Allah’ın insana hediye ettiği akıl ise evrenden daha geniştir.

 

İnsan aklının genişlemesi b/ilim ile olmaktadır. Evrende görünmeyen maddeyi de gören, ayrı boyutlarda sayısız evren dizisinin olduğunu bulan, uzayın karanlık gök kapılarının erişilmez bölgelerine uzanan bilgiler, yine en büyük nimetimiz olan akıl ile olmaktadır.

Değerli Kızım;

İslam’ın ilk emri “Oku” dur. Yani Allah’ın adıyla, yani Allah yolunda oku’dur. Bize düşen şey Allah’ın zatı üzerine değil, yarattıkları yani onun sanatı üzerine düşünmemiz gerekir. İmkânsız gibi görünenlerin ardına geçebilmek için Kuran ve Hadis gibi iki çok sağlam ve güvenilir kılavuzumuz vardır

 

Kuran ki, Allah tarafından gönderildi ve kıyamete kadar da Allah tarafından korundu ve korunacak teminat ve garantisi vardır. Bu bizler için asla terk edilmesi dahi düşünülmez asıl bir kaynaktır.

 

Arş ki, bir bilgi işlem merkezi, Kürs de bir bilgisayar, Levh-i Mahfuz’u da hafıza bantları gibi düşünebiliriz. Kalem denen bir program ile de kaderi oluşturur. Allah ile yönetilen bir evrende yöneticinin HAYY (diri) ve ÂLİM (bilici), seriul hisap (Seri heap edici/görücü) olması gerekliydi. Binlerce yılda ateşi ve tekerleği bulan insan, kendinden umulmaz bir hız ve kolaylıkla bilgisayarı buldu.

 

B/ilim organik zekâmızı yaratan Âlim ve Habir/haberdar bir Rabbimiz vardı. Kuran rehberimizdi ve onu bir bilen yazmıştı. “Hiç ilimsiz Kuran olur mu?” demiyor mu Allah’ın sevgilisi…

 

Değerli Kızım;

Evren evimizdir ve evreni tanımak zorundayız. Allah dostları yani evliyalar evreni dolaysız keşfederler ama onlara susmak emredilmiştir. B/ilimle keşfedenlere de, susmamak emredilmiştir. Onun içindir ki, batılı b/ilim mimarları kiliselerin sırlarından sıyrılarak, mescidin seccadelerine yönelmeye devam ediyorlar.

 

“Âlimin mürekkebi şehidin kanından daha üstün olması”nın esrarı çok büyüktür. Elbette Allah yolunda canıyla ve malıyla savaşarak şehit olana elbette takdirimiz ve duamız fazlasıyla vardır. O şehitlik sadece şahsıyla münhasırdır. Ama âlimin mürekkebi ise bütün dünyayı fethetmeye ve aydınlatmaya sebep olabileceğinden misliyle şehit kanından üstün tutulmuştur.

 

Taha Suresi 114.ayetinde “Kuran’ı okumakta (anlayıp yorumlamakta) acele etme! Rabbim ilmimi artır de…” buyurmaktadır.

 

Allah bildirmeseydi bilemezdik, onu ve sanatını/yarattıklarını yeteri kadar anlayamazdık. Bakara Suresi 117.ayetinde ise “Allah gökleri ve yeri yoktan var edicisidir. Bir iş yapmayı murad etti mi, ona yalnızca –ol- der, o da olu verir…” buyurur.

“Allah güzeldir güzeli sever” Sırat köprüsünde dengeyi kaybetmekten, karanlıkta kalmaktan, ateşte yanmaktan, kan, irin ve çirkin şeylerden elbette çekiniriz ve güzelliği, nuru ve ışığı ararız. Ölsek de sonradan dirilmeyi de isteriz.

 

En basit ilkel kabileler bile ruha ve öldükten sonra dirileceğine inanırlar. Bu bir içgüdü olup, ölümsüzlük umududur. Geçmişte bizi kim yoktan var ettiyse, elbette bir daha var etsin beklentilerimiz vardır. Elbette insan kara kabrine, evren de kara deliğine girecektir. Yaratıcı olmazsa, ölümsüzlük umudumuz yok olur. O halde yaratıcı ihtiyacı bir içgüdümüzüdür.

 

İyi ki Allah var. Eğer Allah olmasaydı, vicdanımızı kendimize bekçi yapamazdık. Bilmeliyiz ki, yaratılma ihtiyacı, Allah inancıdır. Allah’a inanmayanlar bile, Allah’ın olmadığının ispatını yapamamanın acizliği içindedirler.

 

Her doğan, doğumundan itibaren ölmeye adaydır. Evren ki, saniyenin milyar kez milyarda birinde yani “ol” dendiği anda evren içindeki her şeyiyle hazır oluvermişti. O evreni cehennemi bir sıcaklıktan zemheri soğuğuna gelmiştir.

 

Evren ki, genişledikçe sıcaktan soğuğa, ışıtan karanlığa döndü. Evren ki, 2-3 derece daha soğuyacak olsa, evren buz tutup donacak genişleme duracak ve tersine yani kara delik-kıyamet çöküntüsüne uğrayacaktır.

 

Gerçekler her zaman hazırdı ve vardı. O, birilerinin keşfiyle gerçek olmaz. O yıldızlar ve galaksiler dürbünlerden önce de vardı. Mikroskoptan önce mikroplarında var olduğu gibi… B/ilimin görevi var olan bu gerçekleri bulmaktı.

 

Reaktif bozunma ile maddenin enerjiye dönüştüğünü gören dünyalıların düşünce duvarları yıkılıverdi. Gözün gördüğü her şey vardır, kalanı yoktur safsatasını da röntgen x ışınları yıktı. Atomdan milyonlarca küçük olan ve ışınmayan nötrinolar maddeyle-ötesi arasındaki yaşamı ve varlıkların tespiti karşısında iman etmeyenlerin secdeye kapanmalarının sebebi oldu. Teklik, yani tek olmak, imansız bilginin amansız düşmanıdır.

 

Evren büyük patlama denen bir yaratılışla açılıp büyüdüğünü biliyoruz. Eğer bu patlama olmasaydı, evren ezelden beri vardı, yaratılmamıştır derdik. Böyle olmadığını gördük. Netice itibarıyla var edilen evren, elbette günü geldiğinde de yok edilecektir. Elbette başı ve sonu olanın doğumu olduğu gibi, ölümünün de olması mutlaktır.

 

Evrenin başı künnes/yani ak nokta ve sonu hünnes/kara nokta ile sınırlıdır. Ak noktadan enerji alır ve yaşarız. Kara nokta olmasaydı kıyamet ve onun ardında ki ebedi ölümsüzlük umudumuz da olmazdı. İki kez var olmanın ortasında bir ölümün olması mutlak bir gerekliliktir.

 

Dünyada yüzey iki boyutludur. Kuşlara bakıp uçaklar yaparak üçüncü boyutla tanıştık. Daha sonraları ise zamanın 4.cü boyut olduğunu anladık.

 

  Güneşimiz bize en yakın yıldızımızdır. Güneşe en yakın diğer iki yıldız vega ve Erboğa’dır. Eğer ışıktan bir gemi yapmış olsaydık, dört yıl dört ayda ancak diğer yıldıza gidebilirdik. Işık hızıyla değil de, bir roket hızıyla (saatte 50.000.km) 43.000. yılda gidebilirdik. İki komşu yıldız arasındaki mesafe bu…

 

Güneşimiz gibi yüz milyar tane daha güneş, bir arada bir saman yolu içinde bulunuyor. Yüz milyar yıldız/güneşten oluşan bu gök adasına galaksi diyoruz.  Samanyolu’na en yakın galaksi Andremeda ki, ışık hızıyla gidecek olsak üç milyon yılda gidebilirdik. Roketimiz ise üç milyar yılda giderdi ki, bu ise dünyanın ömrü kadardır.

 

Biz idrak etmekte zorlansak da evren ve galaksiler genişlemeye, birbirinden uzaklaşmaya devam ediyor. Allah’ın bize bildirdikleri dışında hayatın varlığını bilemiyoruz. (İnsan, cin, şeytan, huri, gılman, yecüc-mecüc ve melek) içinde yüz milyar tane güneşi olan 200 milyar galaksi var ki, bu da yaratanın güç ve kudretini anlamaktan ne kadar aciz olduğumuzu gösteriyor.

 

Cennetten kovulan insanın Tin Suresi 5.ayetinde “…Sonra onu (insanı) en aşağıların da aşağısına (20 milyar ışık yılı çapındaki devasa evrene) aşağıladık…” buyuruyor.

 

Saffet Suresi 6-9.ayetlerinde “Kuşkusuz ki, (size en yakın göğü gök cisimleri ve sistemleriyle) desenledik. Onu musibet her şeytandan koruduk. Onlar yüce âlemi asla dinleyemezler. Her yönden kovularak atılırlar. Onlara sürekli (kozmik ışınlarla) azap vardır…” bildirir.

 

Yedi göğün en aşağısında yer alan biz insanoğluna “Allahuekber” demekten başka bir söz düşmez.

 

Rahman suresi 33.ayetinde “ Ey mahşerin cin ve insan toplulukları gücünüz yeterse gök ve yerin aktarından dışarı çıkınız. Ancak çıkamazsınız. Sultan (bir güzünüz) olmadıkça…

 

Gazeteye basılmış bir insan resmi gazeteden nasıl çıkamaz ise, biz de uzay-zaman’dan dışarı çıkamayız. Evren dışına çıkmak için ahret nizamiye kapıları olan kara deliklere ve bu delikten geçebilmek için ise Sultan Gücü’ne erişmemiz gerekir.

 

Zariyet Suresi 47.ayetinde Allah: “Biz semayı kudretimizle bina ettik. Her şeyi de genişleten biziz…” diye buyurur. Hubble Teleskopu ki, bu ayetten 1400 sene sonra evrenin genişlediğine ancak şahit oluyor.

 

Zariyat Suresi 48.ayetinde Allah: “Yeri biz döşedik, biz mükemmel bir döşeyiciyiz…” buyuruyor.

 

49.ayetinde ise yer-gök, sayut-somut, madde-enerji, dişi-erkek ikilemini kastederek bilim adamlarına ders veriyor. “Ders alasınız diye her şeyden çift yarattık…” diyen ilahi uyarıya muhatap oluyoruz.

 

Değerli Kızım;

Sözlerimi Yasin suresi 67 ve 68.ayetlerinin bayanlarıyla kapatmak istiyorum. “Eğer dileseydik o (isyan eden) kimseleri oldukları yerde donduruverirdik de ne ileri gidebilirler ne de geri dönebilirlerdi… Bununla birlikte kimin ömrünü uzattıysak yaratılışta onu tersine çeviriyoruz. Hala akıllanmazlar mı?”

 

Bu mevzunun devamını dördüncü boyut kavramı olan zaman’a ayırmak istiyorum. İnşallah düşünmene ve ibret almana bir faydası olur. Yaptıklarına ve inancına destek olur. Ve ilerlemeni sağlar.

 

Allah sevenin, yar ve yardımcın olsun. Seni darda ve zorda koymasın. Lüzumsuz ve gereksiz şeylerle yormasın… Elbette sayılı gün/dünya çabuk geçer… İleride/ahrette senin faydana/yararına olacak hareket ve kazanımlara fırsat ve imkân verir.

 

Allah’a emanet ol… Seni seven adam/yani baban…

 

Ant-220913   

 

 

  

 

 

( Bilge Kıza Mektuplar-27 başlıklı yazı KOCAMANOĞLU tarafından 30.10.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu