Gezi olayımız Hacıpaşa’lı Ahmet
Beyle tanışmamla başladı. Geleneksel olarak her yıl mayıs ayında yaptığımız fakir
öğrenciler yararına düzenlediğimiz kermeste gönüllü olarak çalışıyordum.
Antakya’ya geldiğime iki yıl
olmuştu. Bir yıl önce emekli olmuş ve yılbaşında Serbest Muhasebe Büromu
yeniden açmıştım.
Ahmet Bey; nazikliği, yakışıklılığı
ve beyefendiliği üzerinde biriydi. Kendinden emin, hayatla barışık, gözlerinden
tecrübe akan bir görüntü sergiliyordu. İlk defa karşılaşıyordum. On yedi yılını
Libya’da ve iki yılını da Rusya’da bir Türk firmasının tercümanlık ve şantiye
şefliği yaparak geçirmiş biriydi.
Hayat arkadaşı ile masalarımızdan birini şereflendirdiler. Et döner ve ayran ikram etmiştim. Ayrılmadan önce de bir kartvizitimi uzatmıştım. O da bana kendini kartını uzatmıştı. “Segâh Tercüme Bürosu - Arapça Yeminli Tercüman” yazıyordu. Önce şaşırmış ve sonra da almıştı.
Aradan bir iki hafta sonraydı,
bürosunda ziyaretine gittim. Tanıştık, sohbet ettik. Görüşlerimiz ve frekanslarımız
birbirine yakındı. “Habib-i Neccar dağına yürüyüşe çıktığını, geziye çıkıp
çıkmayacağımı” sordu. Gönül rahatlığıyla “gelebilirim,” dedim.
Her çarşamba ve cumartesi günleri
haftada iki gün, minarelerden sabah ezanları okunurken gezilere başlıyorduk sabahın
sessizliği ve sakinliği içinde…
Uzun yıllar sigara içmiş ama ani
bir kararla sigarayı bırakmış biriydi. 4x4 aracı evin avlusunda yatarken o, hafta
da beş gün işine de yaz-kış yürüyerek gidip geliyordu.
O işi çözmüştü. Yürümenin insan
sağlığına ne kadar faydalı olduğunu…
Eski devlet hastanesi yanına
aracımızı park ediyor, yeni çevre yolu olan, İzmir caddesinden yürüyüşe
başlıyorduk. Yürüyüş ilk ve dik rampa ile başlıyordu. Belediyenin düzenleyip
tanzim ettiği ahşap mesire yerlerinin arasında, çam ağaçları altında dikine
yürüyorduk.
İlk dinlenme yerimiz son mesire
yeriydi. Sahibi Yasin Habibi Neccar’ın makamının eteğinde üç dakika dinlenme ve
Antakya’yı seyirden sonra aralıklı çam ağaçları altından dikine yürüyüş devam
ediyordu.
En tepeye çıkıyor, tepelerin ardından Antakya Kalesine çıkan yoldan giderek tekrar ormanın içine dalıyorduk. Kuş cıvıltıları altında, sohbet ederek on kilometreye varan yolun nasıl bittiğini farkına varmadan Bağrıyanık Mahallesinden, Memeli Köprüsünden geçerek aracımıza geçiyorduk.
Ant-070214
...devamı var