Acının paylaşılması güzel de, güzel olmayan
yaşananların siyasete malzeme yapılmasıdır... Bir çocuğun ölümü üzerinden onu
siyaset pazarında bir kurşun gibi kullanılması, bir yeni kargaşaya ve bir yeni terör
dalgasına alet olarak kullananlar veya kullanılanlar yok mu?
Çocuklarını sokaklara sürenler, ellerine
taş ve sapan verenler, polisle karşı karşıya getirenler apaçık bir ihanetin
içindedirler. Bu dünyada da, Türkiye’de de çocuk istismarıdır. Ve bu medeni
kanuna göre suçtur.
Bu günlerde yaşananların 27 Mayıs
ihtilali öncesinde, “Yüzlerce gencin işkencelerde öldürüldüğü, kıyma
makinelerinden geçirildiği, tavuk yemi haline getirildiği…” yalanın
güncellenmiş versiyonundan ne farkı vardır?
Bu millet dün türlü yalanlarla devrin
başbakanını cellâda teslim edenleri, milli iradeyi gasp edenleri affetmedi ve
affetmeyecektir. Bu millet bu gün kimin düşmanla birlik olup bu vatanın bağrına
hançer dayadığını da görüyor ve biliyor.
Biz kalkınma planları yapanların başına
ne geldiğini bu gözlerimizle gördük. Görmeyen var ise ya kördür, ya da görmek
istemiyordur.
1971’de, 1980’de ve 28 Şubatta
darbelerin ardında, içinde ve yanında kimler vardı? Küresel odakların ve
onların istihbarat örgütlerinin işbirlikçileri kimlerdi? Bu toplumun sinir
uçlarına dokunmak için Sivas’ta, Çorum’da Kahramanmaraş’ta yine aynı el sahnede
değil miydi?
Zıvanadan çıkan sokak ortasında 14 yaşında bir
çocuk da veya 54 yaşında biri de ölür. Kaza da olur, kasıtta… Öylesi bir
ortamda ölmesi veya öldürülmesi kadar doğal ne olabilir? Her sancılı doğumla
birlikte bir miktar kanın kaybolması işin aslındandır.
Mosad ve Cia’nın sivil ayağı olan Saroz’a köpeklik
etmek için, sokakları işgal eden sürülere, sürünmek ve ancak ihanet yakışır. Bu
bir demokratik hak arayışı değildir. Bu ikinci bir Çanakkale savaşıdır. Bu
toprakları topla tüfekle işgal edemeyen yedi düvelin sosyal medya silahı ile
Türkiye’yi işgale kalkmasıdır.
Ehli namusun ve ehli vatanının o sokak meydanlarda
ne işi var? Azıcık aklı olanının ne işi var? Ey Allah’ım biz ne zaman aklımızı
peynir ekmek gibi yiyip bitirdik? Nice zamandır önümüzde el-etek öpenlere,
uşaklık eder olduk… İçimizdeki beyinsizler ve kendini bilmezler yüzünden bu
ülkeyi ateşle imtihan etme Ya Rabbi…
Sokaklar hareketleri hükümete karşı, apaçık
su götürmez bir darbe girişimidir. Darbeye katılanlar vatana ihanet suçu ile
yargılanmalı ve neticesi idam olmalıdır. Türkiye’den idamı kaldırtanlar bu
günler için kaldırtmışlardı işte... Onun için bir an önce idam geri gelmeli…
Vatana ihanet eden her kim olursa kellesi alınmalıdır.
Sokakta ki hayvanlaşan sürüleri
yönlendiren ve yöneten elbette bir üst akıl vardır. Bu yangının fitilini ateşleyenler
de onlardır… Bu çapulcu takımına malzeme taşıyanlar vardır. Kapısını ve sosyal
medya ayağına internetini açanlar vardır. Günyüzü görmemiş paralar dağıtanlar
vardır. Bu memleketin ekmediğini yediği halde bu ülkeye ihanet edenler vardır.
İhanetin bedeli ölümdür.
Ey ehli vatan sahibi olanlar; şimdi kaseti
maseti unutun, şaibeleri unutun, kırgınlığı unutun, işsizliği unutun… Sımsıkı
kenetlenin bedenen ve ruhen bir olun… Batıdan esen bu çirkef rüzgâr karşısında
sütun gibi dimdik olun. Zaman ayrışma zamanı değil, zaman dağılma zamanı değil…
Acıları paylaşanları sevelim ama suiistimal
edenleri mimleyip asla unutmayalım. Fırsatçılara da asla iyi gözle bakmayalım. Gezi Olaylarına ve 17 Aralıktaki tutuklamalar ile Halk
Bankası etrafında kopartılan fırtınaya bakarak bir dış müdahalenin olduğundan
kuşku duymamak, hainlerle bir olmak anlamına gelir.
Burada ülkeyi
yönetenleri sevmeyebilirisiniz ama baş giderse gövde yerinde kalmaz. Bu gün
ikinci bir Çanakkale savaşı içindeyiz. Dün topla, tüfekle savaş yapılıyordu bu
gün ise, sosyal medya üzerinden savaş alabildiğine ve daha şiddetli olarak
devam ediyor.
Bu gün inananlar
saflarını Haktan yana, doğrudan belirlemeli, birleşmeli, birlik ve
beraberliğini kaybetmemelidir. Samimiyet testisini kıranları elbette hüsran beklemektedir.
Hak tecelli eyleyince
her işi asan eder. Halk eder esbabını bir lahzada ihsan eder. Bu toplum hırsızlık ve yolsuzluk söylemlerinin
dürüstlüğüne ve samimiyetine inanmıyor. İkna da olmuş değil… Gerçek amacın ve
ortalığa yayılan seslerin yolsuzluklara karşı bir haykırış olduğuna inanmıyor.
Bir başka çıkar takip edildiğine kanaat getiriyor.
Türkiye'nin millî
menfaatine olduğu konusunda kuşkuları var. Yurtdışındaki bağlantılar dinî değil,
siyasî ve ekonomik olduğuna dair kanaati hâkimdir. Onun için aleyhteki kampanyalar
tutmuyor.
Özellikle muhalefet
diyemiyorum ihanet partisi ve kısmi cemaat çevresi böyle bir strateji izliyor.
Yolsuzluk ve rüşvet iddiaları, çok ağır ithamlardır ve buna karşı
ilgililerin sessiz kalması düşünülemez. Hukuk devletinde mutlaka bunun gereği
yapılacaktır, yapılmak zorundadır.
Bu suçlamalarda mücadele stratejisini
sertleştirdikçe büyük yanlışa düşüyorlar Temsil iddiasında bulunulan inanç ve
kültür değerleriyle hiç bağdaşmayacak tarzda, yalan ve iftira derecesinde
yanlışlar sergileniyor.
Türkiye'yi saldırgan ve teröre destek
veren bir devletmiş gibi lanse edenler, Türkiye ile birlikte kendileri de zarar
görecektir. Attıkları her ok, dönüp kendi
göğüslerine saplanacaktır. İnanca, demokrasiye, kültürel birikime, ekonomik ve
siyasî kazanımlara darbe vuracaktır.
Türkiye'ye dışarıdan bakıp da bıyık altından gülenler var...
Gözleri ışıldayarak, ağızları sulanarak birçok küresel siyaset planlayıcıları
var... Hepsi memnun bu kavgadan…
Devlete ve millete dair
topyekûn bir var olma veya yok olma durum söz konusudur… Türkiye'den yana hissî bir tavır meşrudur ve yadırganmaz.
İnsaf ve vicdanların sesi tamamen
bitti mi? Dünya gözünü dikmiş bakıyor bize… Kendimize gelelim
kendimize…
Otomobilini, uydusunu, uçağını ve uzay
mekiğini üreten bir Türkiye istenmemektedir. Türkiye büyümesin, güçlenmesin,
kendine gelmesin de kendilerine kul köle ve uşak olsun istenmektedir.
Amerikan rüyalarını terk edip, Türkiye’nin
geleceği üzerine hayal kuranlar çok büyük bedeller ödedi. Siyaseti günü
kurtaran koalisyonlara verir iseniz, Anadolu ancak kendi derdine yansın…
Batının kaos mühendisleri iş başında…
Dünya bankası, İMF’nin boyunduruğundan
çıkacaksın, BM’ye kafa tutacaksın, kendi kaderini kendi tayin edeceksin öyle mi?
Bu yüzden en acımasız senaryoları bir bir sahneye koyuyorlar. Kan ve gözyaşı
isteniyor.
Bu ülke terör belasına otuz beş binin
üzerinde evladını toprağa gömerken var mıydı böyle sokak hareketleri? Karşı sokak
hareketleri yok diye kim zannedebilir ki bu ülke sahipsiz, bu ülke kimsesiz…
Sabrımızın testinden geçiyoruz. Biz ki
sokak köpekleri gibi yürümeyiz. Biz bir yürürsek sokakta ne köpek kalır, ne de
köpek bakıcısı… Bu böyle biline…
...
Ant-140314