Ekonomik hamlelerin önü kesilmez,
gerilimler olmaz, istikrar devam ederse, Türkiye’yi kimse tutamaz. “Şu Türkler
de çok oldu,” diyecekler.
Batılıların gözünde Türkiye,
Türklere bırakılmayacak kadar önemli bir ülkedir. Elbette rahat bırakmayacaklardır.
Sürekli engel olamaya, çengel takmaya ve diz çöktürmeye çalışacaklardır.
Hiç şüpheniz olmasın ki; 7 Şubat
MİT krizinde, Gezi olayında, kirli 17-25 Aralık Operasyonunda ve son olarak
Paralel Yapı ile Muhalefet arasındaki seçim ittifakının altında, Türkiye’ye diz
çöktürmek isteyenlerin gayret ve stratejileri yatmaktadır.
Birkaç ağacın sökülmesi martavalıyla
başlayan Gezi Olaylarındaki asıl amaç; “3.Köprü’nün, 3.Havaalanı’nın ve Kanal İstanbul
Projesinin durdurulmasıydı... Neden?
Bu ülkenin yerli insanı bu
projelere karşı çıkar mı? Türkiye’nin değişik bölgelerinde ve özellikle de
İstanbul’da ağaç katliamlarına, çevre felâketlerine gıkını çıkarmayanlar, yeşili
katledip villalar dikilmesine göz yumanlar, sırf çevre kaygısıyla bu projelerin
durdurulmasını isterken ne kadar samimi olabilirler?
Hayır. Amaç başka… 3.Havaalanı, 3.Köprü
ve Kanal İstanbul Projelerinden vazgeçilsin ki; Türkiye, Batı’nın dümen suyunda
kalmaya devam etsin. Türkiye kendi ayakları üstünde duramasın. Bunu görmeyen hatta
görmek istemeyen Gezi zekâlı, Batı’nın oyununa geldiklerini fark edemedi mi?
Özellikle İngiltere ve Almanya; Londra
ve Frankfurt Havaalanları birer transit merkeziyken, hiç Türkiye’nin merkez
olmasını isterler mi?
“Erdoğan; 3.Havaalanı, 3.Köprü ve
Kanal İstanbul projeleriyle, son 527 yılın intikamını almak, Ümit Burnu’nun
keşfiyle Batı’nın eline geçen ticaret üstünlüğünü yeniden ele geçirmenin
adımları atılıyor,” olarak görüyorlar.
3.Havaalanı yapıldığında hangi
yöne olursa olsun uçuşlar, en az bir saat kısalacak ve İstanbul transit merkezi
olacaktır.
3.Köprü yapıldığında, ortasından
geçecek demiryoluyla, Türkiye; Hindistan ve Çin’den gelecek malların hiç
duraksamadan ulaştırılacağı bir güzergâhın merkezine dönüşecektir.
Kanal İstanbul ise; daha önceki
Boğaz sözleşmelerini kısmen rafa kaldıracağı için, Türkiye, gemilere istediği
şartları uygulayıp, gemilerden istediği parayı alabilecektir.
Modern İpek Yolu yeniden dirilecek
ve Türkiye, yeniden ulaşım güzergâhı haline getirilecektir.
Ümit Burnunun keşfine kadar;
Osmanlı’nın izni olmadan Hint ve Çin mallarına ulaşamayan Avrupalılar, Osmanlıya
bir bedel ödüyordu.
Osmanlı devre dışı bırakılarak,
ticaret üstünlüğü İspanya ve Portekiz’in şahsında Avrupa’nın eline geçti. Süveyş
Kanalının açılmasıyla da deve kervanlarının güzergâhı olan Baharat Yolu ve diğer
adıyla İpek Yolu tarihe karıştı.
Erdoğan; 3.Havaalanı, 3.Köprü ve
Kanal İstanbul Projeleriyle, Modern İpek Yolu”nu yeniden diriltmeye ve
Türkiye’yi yeniden Ticaret merkezi haline getirmeye çalışmaktadır.
Bu bir ufuk ve vizyon gerektirir
ki, Gezi zekâlılarla, onların tarih yazdığını iddia eden muhalefete ancak çanak
yalamak düşer. Eğer muhalefetin de bir ufuk ve vizyonu olsaydı iktidar olurlardı.
Ne muhalefet ne de monşer kırıntıları,
Erdoğan’ın Büyük Türkiye Stratejisini anlayabilmiş değillerdir.
Erdoğan’ın Obama’ya parmak
sallayacak kadar bir özgüveni var ki; ABD ve Avrupa bundan rahatsızmış...
Erdoğan; Yola gelmeyen, kontrol edilemeyen, diz çöktürülemeyen öyle bir çılgın
adammış ki; onun projelerinin hedefini gören ABD ve Batı, şimdi İran’a
yanaşmaya” çalışıyormuş...
Bilinmeli ki, geleceğin dünyasının
içinde Türkiye’nin olmayacağı hiçbir proje, hiçbir strateji başarıya ulaşamayacak…
Batılı oynaşlarımız yanlış yaptıklarını, hayal kırıklığına uğradıklarında köprünün
altından çok sular akmış olacaktır.
Hayati projeler
gerçekleştirildiğinde, Türkiye’yi kimse tutamaz. Yeter ki; içeriden ayağımıza çelme
ve sırtımıza hançer vurulmasın...
Bugün, Obama’ya parmak sallayan Türkiye,
“Good bye America” diye yarın el sallayamayacak mı?
Darbe amaçlı kirli 17-25 Aralık
operasyonlarının, yolsuzluk ve rüşvetle mücadele amacıyla yapıldığına inanan
kaç enayi var bilmiyorum.
Adının rüşvet ve yolsuzluk olması sadece bir bahane
ve itibarsızlaştırma amaçlıdır.
Bir it sürüsü Türkiye Başbakanı
için; “Ey Başbakan, tükürmesinler diye mezar taşına, TOMA bekleyecek başında”
diye yazabiliyorsa, Başbakan için despot, otoriter, diktatör diyebiliyor ve mahkemeler
de bunu, eleştiri olarak görüyorsa, nerelere geldiğimizi bir anlayın…
Freedom House-Özgürlük Evi kendisini
bağımsız bir kuruluş olarak tanıtsa da, George Soros ve ABD’deki İsrail
lobilerinin bağışlarıyla yaşayan ve onlara köpeklik eden militarist bir
kuruluştur.
Hangi ülke karıştırılacaksa,
hangi ülke karalanacaksa her zaman ve her yerde Freedom House’yi
görebilirsiniz. Kuruluş Cia’nın alt kuruluşlarından biridir. Özgürlük” için
değil, ABD dış politikasının bir parçası olarak kullanılır.
Onun için Türkiye raporu mu, kale
bile almaya değmez. Olur ya, kazaen de olsa, Türkiye’yi övemeye kalkarsa, bir
şeyler ters gidiyor demektir. Biz
biliriz ki, Freedom House, sadece bir maşa, sadece bir piyondan ibarettir.
Dünya medyası için puanlama yapan
Freedom House’ın başında David Kramer gibi bir Yahudi, James Woolsey gibi bir
CIA patronu ve Donald Rumsfeld gibi bir zehir taciri varsa, böyle bir
kuruluştan, Türkiye hakkında olumlu bir rapor vermesi beklenebilir mi? Hele bir
de One Minutten sonra...
Dün içeriden ve dışarıdan birlik olup, Osmanlı’yı yıkmaya çalışanlar, bugün de seçimden
önce Kros (haçlı) ittifakı,
seçimden sonra Kaos ittifakı oluşturarak, AK Parti’yi yıkmaya çalıştılar.
Bu, öyle bir “ittifak” ki; dışarıdan BBC, NY.Times, Washington
Post ve diğer ecnebi gazeteler
ve içeriden göbek bağları dışarıda ama adı yerli gazete ve
televizyonlar, AK Partiye karşı var
güçleriyle hala savaştılar ve savaşmaya da devam edeceklerdir.
Er geç bu
milletin önünde eğileceklerdir. Hangi plânları yaparlarsa yapsınlar; boyu kısa adamlar, Uzun Adama sahip çıkmaya, planları bozmaya ve ittifakları yıkmaya kararlı
görünüyor...
Yaşadıklarımız Türkiye’nin İstiklâl Savaşının son versiyonudur.
Bu millet; kimin halka hakaret ettiğini ve kimin bu
milleti aşağıladığını gayet iyi bilmektedir. Bu halk ki, kendine kimin tepeden
baktığını ve horladığını gayet iyi bilir.
Millete tepeden bakmak, onu horlamak ve hakaret etmekten bir an önce vazgeçip, millet iradesinin önünde eğilmeye mecburdurlar.
Ant-030514