Bir gölge isimsiz,
asılsız
Bir serzeniş belki de
Yerli yersiz.
Gecenin nihayetinde,
bitimsiz
Bir umut eşlik ederken
Karanlığın güne
erişine.
Ben ermemişken nihayete
Ne fark eder
Söyle, ne fark eder
Henüz ermemişken
vuslata
Kepengi çoktan indi
kalbin
Bin bir yafta ile
sarsılırken
Yürek olmadığı kadar
dingin.
Varla yok arası, hasret
ipine dizdiğim o salkım saçak umutlar. Bir yanıp bir sönüyor.
Kıdemli kıdemsiz ne
varsa esir aldığı yanılgısı ile hükmetmeye çalışan.
Ve bitimsiz bir
sıcaklık: Öylesine naif bir dokunuş ki usul usul uzanıyor eli uzaklardan.
Varlığını henüz
keşfedemediğim tuhaf bir seyri var üstelik. Keşfedemediğim sayısız gizemli
duygudan biri. Henüz tam anlamıyla yol alamamışken takıldığım tüm o engeller:
İnsan yapımı, insana dair ama umurumda mı…
Dostane bir gülümseme görüyorum
bazı gözlerde. Her gözde o ışıltıyı bir ömür aramışken bulamadığım tüm
gözbebekleri nasıl donuk ve nasıl acımasız. Korkuyor muyum? Asla.
Tükettim mi, diye
sormaya bile yeltenmiyorum tükenmemiş yetilerim ile dans ederken. Yanlış bir
ayakkabı ayağımdaki. Sıkıyor hem de cendere gibi. Suçu ayakkabıya atmak gibi
bir saçmalık benimkisi. En kötüsü çıkarır ve fırlatırım bir köşeye.’’ Yine
de,’’ diyorum ve susuyorum bir müddet.
Elimin tersiyle ne çok
şeyi itmişim.’’ Ne değişir ki, bir kez daha itsem,’’ dememe kalmadan açıyorum
gözlerimi. Ne çok şey varmış görme yetimin yetmediği. Ne çok ses varmış da
haberim yok. Ne çok ben varmışım da haberim yok. Sayısız benden bir tespih
yapıyorum tek tek dizip o ipe. Sabır ne de olsa bana gereken. Hem de kaynağı
sonsuz ve yegâne.
Kapatıyorum gözlerimi
yeniden, demeye kalmıyor ki kıyamet kopuyor. Biraz erken biraz geç ne fark eder
ki… Hazırım ne de olsa: Gerçek dünyanın cehennem sıcaklığında geçirdiğim bir
ömür sonrası ne derece korkabilirim ölüm meleğinden.
Ya da zebaninin nöbet
tuttuğu o kapı ne derece korkutabilir ki beni ve yerküre tam ortasından ikiye
ayrılıyor kocaman bir karpuz gibi. Akan oluk oluk kan. Bağnaz ve yoz bir
karartı kaçışan öbek öbek.
Korkmuyorum haricinde
Yaratan’ın. Ürkmüyorum da. Zira bunu gerektirecek bir günahım yok.
Gücüne güç katanlar
farkında bile değilken zafiyetlerinin güle oynaya geçiyorum sırat köprüsünden.
Korkudan eser yok. Bir adım ve bir adım daha derken yolum kesişiyor bilmediğim
ve umursamadığım sahipsiz gölgelerle. Çoktan sırra kadem basmış onca varlık.
Çığırından çıkmış
tümleyici ve bitimsiz bir ömür sürdürdüğünü sanan fanilerin son randevusu
çoktan geç kaldıkları.
Bir kelime daha hatta
bir cümle daha karalama telaşındayım bunca öfke yaşanırken ve umarsız kalmışken
benliğim. Müdahil olmadığım her ne ise kendi derdine düşmüş.
Geç kalmışlılığımın
telaşından eser yok. Oysa ölmemiş miydim?
Yaşarken defalarca
ölmek kadar korkutucu olabilir mi ebedi istirahatgahım?
Biçilen ömrün vadesi
yettiği kadar ve istisnasız.
Göz kırpıyorum hayata
bir kez daha ve bir kez daha. Oysa takatim kesilmişti derken doğruluyorum
yattığım yerden gözlerimi bir kez daha açmışken dünyaya. Ne çirkinlikler
gözümde ne de hiçlikle örülü sanrıları varlık addettiklerimin. Uzattığı eli
tutuyorum uzaklardan bana uzanan hiç bırakmamacasına. Bırakamam artık,
bırakmamalıyım da… Gölgeler kısalıyor teker teker ve şükrediyorum sonsuz kere
dudaklarım susarken yüreğim konuşuyor bir ömür susmamacasına.