Sokak lambası, bahçeye de aydınlık
veriyordu.
Hafiften yalpa yaparak gelen Akman, yeni komşusu Cem’i gül koklarken görünce hüzünlendi. Küçük demir kapı kenarındaki duvar burcuna abanıp, dalgın bir şekilde komşusunu izlemeye koyuldu.
İnşaat mühendisi olan koşusu, satın aldığı tek katlı bakımsız evi adamakıllı elden geçirip sokağın en güzel yapısı haline getirmişti. Bahçeyi de, rengarenk güllerle donatmıştı. Bir ay kadar önce, deniz kıyısındaki bir restoranda güzel bir kızla yemek yediklerini görmüş, iki masa uzaktan “Mutluluğunuza” anlamında kadeh kaldırmıştı. Otuz yaşlarındaki yeni komşusunun gülü okşarcasına koklayışından sevdalı olduğunu anladı.
“İyi sevdalar
komşum!..” diye seslendi.
Komşusunu fark eden Cem, su hortumunu bırakıp beriye gelirken, “İyi geceler abi,” dileğinde bulundu. Komşusunun, “Bu ne sevda böyle komşum?..” demesine gülümsedi. “Gece sulandığında güller daha bir keyifli oluyor, “deyip, iki metre ötedeki öbür burca yaslandı.
“Bir zamanlar ben
de geceleri güllerle koklaşır, konuşurdum…” dedi Akman, dert soluğu vererek.
“Aynen senin gibi…O zamanlar çok…pek çok sevdalıydım. Gülleri sevip okşarken,
sevdiğim kızı sevip okşuyormuşcasına haz duyardım…” Geğirdi. “Kusura bakma
komşum. Bu gece yine fazla kaçırdık.”
Cem: “Arada bir olur
abi. Dert etme.”
“İçerken dert etmiyorum da, eve gelirken başlıyor dert. Boş ver…Sevda pek… pek güzeldir komşum…O sevdalı yıllarımda, sevdalımı görmek için can atardım. Geceleri, evlerinin karşısındaki bahçede gizlenerek, sabahlara kadar onu gözlerdim. Bırak yüzünü görmeyi, perdedeki gölgesi bile bana müthiş bir heyecan verirdi…Onu görmek için beklerken gülleri sevip okşardım… Aynen senin sevdiğin gibi…Gülün yapraklarını, sevdalımın dudaklarıymışcasına öper, yalardım…” Cebinden sigara paketi ve çakmak çıkardı. “Şimdi karım olan o kıza işte böylesine sevdalıydım...” Sigara yaktı. İçine çektiği dumanı sesli solukla dışarıya verirken paketi uzattı. “Buyur. Yak komşum.”
Cem: “Sağ ol abi. Kullanmıyorum.”
“O zamanlar ben de içmezdim,” diyen Akman, paketi cebine koydu. “Sevda gitti, sigara geldi.” Cem’in şaşkın bakışına gülümsedi öylesine.“Sevdam, evlendikten on ay sonra gitti komşum. Bu illette de, teselli bulacağımı sanarak o zamanlar başladım. Bir daha da bırakamadım.”
Cem: “Sevdan niye bitti?”
“Anlatılması zor be
komşum. Evliliğin ilk aylarında eve, at gibi koşarak gelirdim. Altıncı aydan
sonraki eve gidişlerim; affedersin, eşek yürüyüşüne dönüştü. Sonraki aylarda da
kaplumbağa gidişine geçtim. Ondan sonra da ayaklar öylesine gider oldu.”
“Neden?”
“Zaman geçtikçe,
umduğunla değil bulduğunla yetiniyorsun komşum. Hele çoluk çocuğa kavuştuktan
sonra ikinci plana itiliyorsun. Büyüyen çocuklar bile sana kafa tutmaya
kalkıyorlar. Az sonra eve vardığımda karım bir yandan, çocuklar bir yandan
başımın etini yerler. Bu vakte kadar neredeydin?.. Niye bu kadar içtin?..” Sigarasından
son kez içine çektiği dumanı, dert soluğuyla geri verdi. “O yüzden canım eve
gitmek istemiyor. Şu an senin yerinde olmayı çok istedim komşum… Evlenmeyi de
en az iki sene ertelerdim. Evlilik, bir zaman sonra sevdayı öldürüyor
komşum…Sevdalıyken sevgilisi, evlenince tapulu
malım anlayışına kapılıyorsun. Hele çoluk çocuk olunca, karının da evladı
oluyorsun. Kendini ırgat hissediyorsun. Kocalı olmak, çoluk çocuğa kavuşmak,
kadındaki sevdayı alıp götürüyor…İşvesini cilvesini yitiriyor. Çocuk peyda
olduğunda karın, senin de anan olmaya başlıyor. Onun için, sevdanı uzat
uzatabildiğin kadar komşum. Yazık etme sevdana…Doyasıya yaşa…Giden geri
gelmiyor. Benim gibi pişman olma sonra. Evlendiğinde, en az üç sene çocuk
yapma. Benim gibi hemen evlat olma karına…Kusura bakma,kafanı şişirdim.”
“Rica ederim abi. Sizinle yarenlik etmek güzel.”
“Sağ ol komşum. Gülleri okşadığını görünce, eski sevdamın özlemini duydum. At gibi koşarak eve geldiğim zamanlarda olduğu gibi sevdamı yaşama umuduna kapıldım…” Yine dertli soluk verdi. “Yaşayacağımı hiç sanmıyorum. Çok iyi biliyorum ki, kapıdan içeriye adım atarken körelecek bu arzum. Bir karış suratla kapıyı açacak olan karım, ağzına geleni söyleyecek. Sevda ateşimi o anda söndürecek…Ne acıdır ki komşum, bütün bu gerçekler ortada iken, yakın aile çevremizde ve ilçenin iş dünyasında mutlu ve örnek bir aile biliniyoruz…Aslında yalan bir hayat sürdürüyoruz. Böyle yaşayan sadece biz değiliz. Gerek yakın, gerekse iş çevremden olsun, herkes sahte bir hayat yaşıyor. Kadın erkek fark etmiyor. Kimse olduğu gibi görünmüyor. Ne yazık ki, özellikle küçük yerlerde bu daha bariz. Aile ve iş çevresi insanı baskı altında tutuyor. Ne derler baskısı, insanları ikiyüzlü yaşamaya zorluyor. Kemikler kaynamasa bile kırılan kol, yen içinde kalıyor.” Bir kez daha derinden soluk verdi. “Aklımda kaldığı kadarıyla Ömer Hayyam’ın şu dizelerini çok severim.
Tanrı gibi
gökyüzüne ulaşabilseydim eğer,
Canına okurdum
şu dünyanın canına...
Kendimce yepyeni
bir dünya kurardım,
Ey
insanoğlu derdim, yaşa gönlünce…
Seninle dertleşmek güzeldi komşum. Epey
açılınca biraz rahatladım.. Hadi eyvallah.”
Elle selam verip
ayrıldı. Yalpa yaparak giderken Cem’in, “Güle güle komşum. Dilerim sevdanı
yaşarsın,” demesine, “Nerede?..” dercesine el etti...
Burhaniye 1986
Veysel
Başer