Hiç böylesine
üşümemiştim hiç hem de.
Hiç solmamıştı
çiçeklerim bir günde.
Hiç bu kadar hiçliğe
vakıf olmamıştım.
Hiç olduğumu hiç bu
kadar içten duyumsamamıştım…
Öncesinde ne talep
ettimse bir adım kala nail oldum tüm o istediklerime. Bir adım kala sahiplendim,
nasiplendim bilemezken uçup gideceğini. Hayali avuturdu öncesinde ama acısı
kaybetmenin hayaliyle yetinmekten çok daha ıstırap verici.
Sahip olamazken bir
umut beslersiniz kavuşmak adına. İhtimali dahi serinletir de kaybı yakar yıkar
ortalığı. Hele ki tadını aldıktan sonra geride kalan o belirsizlik ve hayal
kırıklığı an gelir esir alır sizi.
Var iken yok olmaktır
tam anlamıyla. Hiçliğe karışırken o varlık üzünçlerin merkezidir nasıl da
merkezinize yerleştirmişken. Derken denge kaybolur. İbre bozulur nihayetinde
bin bir sitemle dolarsınız bile bile günaha girdiğinizi. Ulaşılmaz iken ulaşmak
ve tekrar uzaklaşmak. Dokunamazken tutup ellerinizle ve avuçlarınızdan kayıp
gitmesine bizzat tanık olmak. Kokusu uzaklardan gelirken içinize çekmek o kokuyu
ve solup giden… Merkez Efendi’nin nakşettiği gibi:’’Her şey zaten dengede ve
ahenkte, canım efendim. Her şey zaten merkezinde.’’ Ya paralel seyreden o derin
kırık…
‘’Ya hep ya hiç’’sözü
ne kadar büyük bir söz. Sen de benimsin ya değilsin. Benimsen eğer hiç mesele
yok her şey yolunda demektir. Ama benim değilsen hiçbir şey yok demektir.(
Franz Kafka)
Telaffuz edilen sevgi
nasıl da meşakkatli bir o kadar durağan karşı tarafın gözüyle gelin bir de
kalbe sorun nasıl devindiğini, nasıl büyüdüğünü ve nasıl kırıldığını. Şiddeti
yıkıcı artçıları her daim sarsan kalan enkazı dahi.
Güçsüz addedilen yalnız
bir beden mi yoksa onca kalabalığın arasında yalnız ve güçlü bir ruh mu…
Görünen ve nakşedilmiş
zafiyet mi görünmeyen ve her daim duyumsanan İlahi Güç mü…
Derken tüm yetileriniz
sizi uyarıyor aslında tüm görüntünün bir yanılsamadan ibaret olduğuna dair.
Bir arayış örselenmeye
rağmen anlamını yitirmeyen anlam olmak adına anlamsızlığın kıyısında.
Naif bir dokunuş
anlatmanın mümkün olmadığı beşeri bir zaruretten çok farklı, güce odaklı
güçsüzlüğün nazarında neye tekabül ettiği zihinsel olarak anlamanın tarifsiz
kılındığı bilinen ifade ve imgelerle.
Derine indirgersek bir
şeyden çok hiçlik ile donatılmışız. Evrenin dahi büyük yüzdesi hiçlikten diğer
bir deyişle karanlık enerjiden müteşekkil. Atom parçacıklarında dahi inanılmaz
derecede boş yer bulunuyor.
Var ile yok arası nice
yolculuk hayalini kurduğumuz sonsuza uzanırken evren ve aslında gerçek olan tek
varlık yüreğimizin enginlerinde ve zihnimizin derinliklerinde, aldığımız her
nefeste, attığımız her adımda bizi hiç iken yoktan var eden. Ya şimdi var
mıyız? Varsak nasıl karışacağız yokluğa. Yoksak gerçek olan nedir…
Duygu ve düşünceler
soyuta indirgenmiş ve somut hiçbir olasılık da yok ispat edecek. Sadece
varsayımlar, ihtimaller ve sayısız seçenek somuta uzanan ama gözle görülmeyen,
elle tutulamayan.
Nedir tesadüfî ya da
fuzuli olan? Hiçbir şey tabii ki zira her şey ve her insan bir amaca hizmet
etmekte. Varlığımızın kanıtı, hiçliğin yadsınamaz mecalsizliği ve erdiğimiz,
kavuştuğumuz tüm o istemler ya da hayali solmayan bir çiçek gibi ruhumuzu
süsleyen.
Teselli bilmez, ihmal
edilmiş belki de kanıksanmaktan çok öte inkârın ıssızlığında depreşirken hüzün
hiçliğin arzında yadsınamaz ve biteviye. Ne de olsa çok çetin bir sınav yanlış
yapma şansının dahi olmadığı yok olmamak adına sessizliğe odaklı ve dermansız
hiçliğe uzanan yolda hiç var olmamışçasına boşluk dağlarken ve sitemler şimşek
hızıyla yararken, yaralarken, ötelerken… Derken hiçliğe kurdum saati uyanmamak
adına.