Eklem yerleri can
çekişiyor mısraların uyumu sağlama güdüsü ile yol alırken kelimeler treni bir o
kadar yeknesak ve yaftalanırken içimdeki tüm o dürtüler insana dair ki itiraf
etmekten imtina ettiğim yoz bir varlığın ötesinde kayıp gitmemek adına şu heyula
boşlukta. Katmerli bir sancı çekip koparıyor düşüngeçler mehter marşı ile geçit
yaparken ve umarsız bir o kadar sükûnete sarılı selamlarken her birini. Muhafız
alayı mübarek kılı kırk yaran sefil benliğim.
Yetim kalmışım bir kez.
Boynum bükük
geçtiğinden beri o yaz.
Ne ilk ne son,
Ayracında hayatlar.
Sığınağım o boş liman
Gölgeler cilveleşirken
ay ışığı ile.
Yine yalnızım
Yine sessiz.
Bilmezdim öncesinde
yalnızlığın bir yetenek olduğunu sevebilme yeteneğinin tek koşulu iken. (Erich
Fromm)
Köprüleri inşa edemezken
ne çok duvar örmüşüm ellerimle kavuşmayı arzularken uzağa gideceğini
bilemezken…
Sabrın alametleri olsa
olsa ya da öldüm ve araftayım. Daha önce hiç böyle olmamıştı. Öldüğümü sandığım
her sefer yeniden sancılı bir doğum ile açmıştım gözlerimi. Belli ki son. Belli
ki nekahet dönemim çoktan evrim geçirdi.
Yoksunluğum adam boyu
rabıtası yüksek bu seyrin. Meşakkatle dizdiğim o kulenin yapı taşları çoktan
enkaza döndü miras kalan bin bir kırık ile.
Lanet okumak olsa da
düşen payıma rahmeti deyip silmeye dahi yeltenmiyorum yaşları inciler ayak
dibimde ve basarken üzerine tüm can kırıklarının. Alabildiğine sefil ve devrik
bir döngü adı çalıntı, yası saklı, sonu kapkara.
Tümlerken bin bir cümle
birbirini peşi sıra sığınağım şu sandalye bir ayağı eksik eksikliğin nazı
niyazı çalınırken kulağıma. Eksik onca yarım tümlenmeye meyilli ve bir o kadar imkânsız.
Sevemedim yarımları sevemedim çalıntı hayatları ne var ki defalarca çalındım
çalmasam da çalarken kapım ve ben sığınmışken pervazlara, kuytulara, tüm o izbelere.
Açamam o kapıyı açmamalıyım, açmamalıydım da…
‘’Kötüye bir kere
kapılarını açmaya gör, kendisine inanılmasın beklemez artık.’’( Franz Kafka)
Yoksa açmış mıydım
gerçekten gözlerimi her ovuşturduğumda bir rüya olduğuna inanmış olsam da.
Yine de yok olamadım
olabildiğince yokluk kavursa da küle döndürse de. Dönemem sözümden asla ne de
geriye. Geride kalan her ne ise nasıl da beyhude ve nasıl rutubet kokulu.
Sıvası dökülmüş bir kez, akmış damı, kırık camı.
Sanır mısın ki
cebelleşmiyorum mantık harici ne varsa esir almış. Oysa akıl temkinli diye
bilirdim şimdi kala kala eksiltili o kafa karışıklığım.
Benzeşmek idi ilk
sınavım oysa bilemedim farklı sıfatlarımın benim aynam olduğunu. Tüm o
farklılıklara el pençe divan dururken kendi doğrularını dayatmaya kalkanlara
nazire edercesine uzaklaştım ve derken yakınlaştım. Onca gel-git belki de
bulutların arasında bir yanıp bir sönen ayın ışığıyla körebe oynaması neticesi
vuku bulan biraz sırnaşık fazlasıyla tedirgin edici. Biraz tahakkümperver miyim
ne… İçimdeki diktatör uyandı yeniden öldürdüğümü sandığım bin yıl evvel. Fark
eder mi ki artık bu saatten sonra…
Yine kayıplardayım,
yine tedirgin ama az da olsa biliyorum ki bir esinti imiş kısa sürede alabora
etse de. Ne sığıntı ne temsili sadece saklı ve uzak gözlerden ellerimle
gömdüğüm gömülmemek ve yok olmamak adına her ne kadar defalarca yokluğa
karışsam da. Ne yalandı ne de sanrı sanılanın çok ötesi. Ne şimdi ne de yarın
kaldı dünde çoktan köşeyi döndüğüm o andan itibaren. Yankısı çarparken
duvarlara, resmini yırtarken asla elime almayacağım o albüm içi boş en az benim
kadar.
Ne bir çiy tanesi ne
bir gölge ne esareti sadece boşluk ruhun içine düştüğü boğulmaya ramak kala.
Boyunduruk sahici ve
eserekli kalbin üşüdüğü o gözaltı seyrinde iken yolunun bitimsiz sanıp da sonu
gelen belki de bendim gongu vuran vurulurken can evimden.
Nüansı bal tadında sesi
nihavent makamında bin bir şarkı adı bende saklı belki de ismi bile olmayan
hepten ölü. Hepten yaslı hepten yaşlı.
Cephanem sevgi olsa
neye yarar can çekişirken kelimeler rehavetle bin bir korku ile donanmış iken
gök kubbe. Asılı bedenler, asılı cümleler. Nice tekerleme dilimde dünden yadigâr.
Nice yakarış saklı gönülde uzatmışken ellerimi semaya. Asılı kaldım bir kez
yıldızlara sürerken yolculuğum bir yanıp bir sönen onca fesat tahakkümle sarıp
sarmalanmışken.
Asılı kaldım bir kez
bir daha inmemek üzere yüreğimdeki ipte sallanırken iken çocukluğum dünden önce
yarına varamazken…