Kocaman bir
gülümsemenin eşliğinde nidalar atarken yine eşleşen onca insanla bir kez daha
yadırgıyorum içindeki ikilemleri. Bazen korkmuyor da değilim hani. Ne çok korku
ile yüzleşmişken üzünç kelimesi hafif kalmakta yanında. Bazen yetersiz kalmak
da cabası.
İkilemler seyir
değiştiriyor durmaksızın aynı bir günde dört iklimi yaşamak gibi.
Tutarsız ve yetisiz
iken savrulmak nasıl da mümkün. Dalı kırık bir ağaç kadar aciz ya da savrulan o
sarı yaprağın tutunacak yeni bir dal araması kadar imkânsız.
Bir şekilde ışığa
ihtiyaç duymak da ayrı bir olgu yâdsıma ihtimali dahi olmayan. Karanlığa
hapsolup kaybolmak bir yana ışık addedilen tüm o yanlış öğretileri benimseyip
yol almak ayrı.
Hak ettiği gönlün naif
ve nazik bir dokunuş iken hak etmediği ne varsa yaşar onca ihtimal dâhilinde.
İhtimaller tükenmek bilmez de sona ermeyen ömür gibi. Değişken duyguların anlık
etkileşimi ise yaşanır kılar ölümü anarken. Yerini de hiçbir alamaz üstelik
hapsetmişken ve hapsolmuşken. Kefaretini ödemektir anlamsız dürtülerle ya da
yok saymaktır hatta yok sayılmak. Ürkmek ve üşümek kadar ürkünç ve anlamsız
seyri ile cebelleşmek kadar da yakıcı ve yıkıcı.
Bile bile yaklaşırken
ölüme kifayetsiz ve dirayetsiz sanrılara maruz kalınan onca serzeniş bile
yetmez iken sitemkâr kalp asla yüksünmez ne ölümden ne de harici bir yokluktan…
Kanıksamak ölümü bin
beter iken ayrılık ölümden. Ya yokluğu ya da ölümün randevusu sevdaya uzanırken
üstelik bile bile ve göz göre göre.
Kirletilmiş ve günbegün
kirlenmekte iken dünya kıyıda köşede kalmış o nadir güzellikler ansızın kesişir
saf varlığınızla yıkanırken yağmurda üstelik hicap etmeksizin her nasılsa
esefle kınarlarken sizi ve suçlarken akan gözyaşlarından. Heba olmamak adına
güzeldir rahmeti Yaratan’ın zira bu değil midir peyder per yükselmek huşu
içerisinde.
Hayaller olmasa neyle
avunur gönül ve neye yarar yürek sevginin yokluğunda. Özlem olsa da aşkı
anlamdıran ve acı veren hep ama hep imkânsızı isteriz mümkün olmadığını bilsek
de. Kim ölmüş hayal kurmaktan, sorarım size ve kim geçebilir sevdadan nüksetse
derin bir sancı…
‘’Dünyanın fakiri fakat
ahretin zengini onlar…’’ (alıntı)
Sahi mümkün mü bu yoksa
yanlış bir varsayım mı düzenek bunca hor görürken…
Ne fark eder ki… Zaten
ayracı değil mi bu mefhum farklı ve özel kılan…
Sahi, kim koyar ki
kendini bir diğerinin yerine… Olsa olsa varlık ve yokluk hatta sahte
mutluluklar esaretinde iken nefsin. O nefis ki beşeri bir zafiyet onca geçici
hevesle taçlandırıldığınızı zannederken ve kıyısında iken ömrün. Aidiyet bu
olmasa gerek çoktan kopmuşken maneviyattan ve asıl kalmak bir ipin ucunda
basiretiniz bağlanmışken ve incecik bir ip ile siz hayat ile bağ kurduğu
yanılgısına kapılsanız da.
Son bir gayret,
Hadi kolaysa bertaraf
et tüm gafleti
Hadi sürün kollarında
O yobaz düşlerin.
Ne yani, sen misin
maliki bu evrenin
Yoksa sadece ben miyim
hicap ettiğin…
Hem üşümek ve aynı anda
ter atmak cehennem sıcağında…
Yoksa bunca yokluk
içerisinde ben miyim kendini bu denli zengin hisseden. Oysa daha demin
tükenmiştim tükettiğinize inandığınız o meşum duygularımı.
Mutluyum hem de çok.
Daha demin koydum başıma yastığa ve içimden bir ses arz-ı endam etmiş iken
vicdanımın uğultusunu. ‘’Dur, daha ne gördün ki?’’ diye çınlıyordu kulaklarım.
Garip ve meçhule uzanan bir rüya mı idi gördüğüm yoksa gerçek dünyanın vebali
mi yükümlü oldukları…
Özü ve sözü eş güdümlü
bir yürek kadar kayda değer ne olabilir ki şu düzenekte istediği kadar paye
biçse de varlıksız yokluklar var oldukları safsatasına inanıp tahayyül dahi
edemezken yarınları…
Duyguların ömrü nasıl
da kısa ve eklenti dâhilinde çevrelerken ruhu gökkuşağına nazire edercesine
demek ki duygu bakımından zengin bir yürek en büyük hazzı yaşatan her ne kadar
yansıyan farklı olsa da zihinlerde örümcek ağı kaplamış.
‘’Gitmek gerekir bazen.
Fazla yormadan, daha çok bıktırmadan. Eğer vaktiyse arkana bile dönüp bakmadan.
(Can Yücel)