Devinirken âlem biraz
uzağında mıyım ne belki de fazlasıyla iç içe tüm korku ve kaygılarla.
Kırılma noktasındayım
çocukluk yanımdan elde kalan tüm o hayal kırıklıkları ve yaşanmışlıklardan
müteşekkil bir döngüye dâhil olduğumdan beri. Israr edilse bile ne çok şey var
gizli saklı anlatmaya teşebbüs etme olasılığımının olmadığı.
Milyonlarca kez çaldığım
o şarkı ta çocukluktan yadigâr. 1970’lerin ortası ve sıcak bir yaz geçirdiğim o
uzun tatil eve tıkılı kalmanın verdiği sıkıntı ile. Hammurabi kanunlarından kim
bilir kaçıncısı sırtıma yüklenen. Nefes alamadığım günler ta o zamandan yadigâr.
Şen şakrak kahkahaların çok ötesindeyim ve doya doya yaşayamadığım ilk gençlik
yıllarım. Henüz tanışmadığım nice duygu nöbette evrim geçirilmeyi beklerken
tarafımca.
Nice oyun, nice hayal
ve nice görünmez kahraman eşiğinde iken çocukluğumun. Oyalayan, avutan ne çok
sağaltıcı ve dinginleştirici yönü varmış meğer tüm o imgelerin. Sahipsiz
sandığım çocuk yanımı kollamak bu gün bile vazgeçilmezim. Ne olursa olsun
kırıcı ve yadırganası hala canlı betimlemelerle dolanır zihnimin alt
tabakalarında.
Mıhlanıp kalmış olsam
da hala yarınlar sakil ve sefil görüntüsüyle biraz ileride uzatsam elimi
yakalayacak kadar olası ve bir o kadar muğlâk.
Sayılı arkadaşlarımdan
biri ya da bir kaçı ama hiçbir zaman tam anlamıyla yakınlaşamadığım zira ne çok
uzakmışım kendime.
Kobayımı kendim
yarattım ve denek tahtama her daim yatırdığım o benlik bir cımbızla dikenleri
ve sıyrıkları tek tek ayırmaya çalışırken duyumsadıklarım: Biraz yakın biraz
uzak ama genelde oldukça yabancı. İçimdeki yabancı yeteri kadar zorlarken
teneffüs ettiğim ortamda tahammülüm yok artık yeni hesaplara ve yeni davalara.
Karmaşa yaratırken
kargaşayı soyutlanmak nasıl can yakıcı. Elimin tersiyle ittiğim tüm ithamlar
yeteri kadar eziyet verdiği gibi köşeye sıkıştırdığım o alt bilinç belki de
tarafınca köşeye sıkıştırıldığım.
Dış dünyanın yeknesak
dayatmaları da savdı sırasını. Tek bir metafor olsa gam yemeyeceğim ve bin bir
ilinti gerçeğe yakın bana çok uzak ya da bana dair ve soyutlanmış gerçek
dünyadan.
Homojen bir seyrelti de
az kabul görür değil hani zaman zaman heterojen onca dayatma yaftalarken ve iz
peşindeyken.
Sürece müdahil olmak ya
da haricinde tutulmak ise en can yakıcısı. Süreç ve malikleri ya da dünyalar
ait olmadığım ve benim dünyam anlaşılamamanın eşiğinde ve anlatamadığım ne
varsa günbegün daraltan ruhumu ve nefes borumu kelepçeleyen.
Dehşeti ve
depreştirdiği tüm o sınır ihlalleri hiçbir sınıfa ait olmamanın verdiği o önsezi
tanımsız ve vasıfsız bir kimliğin çırpınışı yitip gitmekteyken.
Miladım ve çıkış noktam
ve tümlerken benliği onca ayrık otu. Fazlasıyla hicap edilesi derken kamaşan
gözlerim. Ağırlaşan göz kapaklarım işte bir kez daha ele verdi ben elimi
uzatırken boşluğa ve avuç içi yangınlarım buz kesmiş bir bedenin eşliğinde
fısıldarken ölü yanım yokluğun verdiği o tasa ile. Merhem olmak adına derinde
açılan yaralar kabuk bağlamazdan önce defalarca kanayan…
Büründüğüm o
haletiruhiye nasıl da yadırganası ve acımtırak dokunuşlarla hiçbir anlam ihtiva
etmeyen farkındalığımın çok uzağında. Oysa nasıl yakın bilirdim yakın
bilindiğimi tahayyül ederken büyük bir vurdumduymazlıkla.
Nabza göre şerbet
verememenin yarattığı yıkım insanlarda. Fazlasıyla yalın bazen çok uzak oysa
yakın durmanın güdümü çevrelerken onca sarmal kanıksanmanın eşiğinde. Ahengi
tutturamadım besbelli ya da akordum bozulmakta günden güne. Cılız bir ses
peydah oldu uzaklardan belli ki adımı çağırmakta uzak dokunuşlar beni daha da uzağa
taşıyan.
Edebimden olsa gerek
tüm bu sakınca. Ne göz önünde ne de kapalı bir kutu. Belli ki araftayım yeniden
mevcudiyetim yaftalansa da bin bir sakınca yaratırken. Neyi katarsanız katın
içerisine. İster aşk diye telaffuz edin ister merhamet bir o kadar eksilti ekleyin
varlığımı çoktan ipotek ettirmiş olmanın getirdiği o ithamla. Ne kadar uzağında
dursam da yeridir. Haddimi aşmamalıyım, kalpler kırılmamalı ve asla sorulmamalı
yasak sorular. Ne cevabı olası ne de yargısı, yergisi mubah. Kelimelerin
tasarrufundayım bu günlerde zira fazlasıyla harcadım duygularımı yok yere
üstelik. Üç beş kırıntı kaldıysa ne mutlu bana. Varsın onlar da bende kalsın.
Anlatsam da anlaşılamayacağımı biliyorum. Hoş bir enstante doğrusu. Duvar
dibinde bekliyorum oysa nöbetimi bitirmeksizin ve sakıncalı duygularla savaş
halindeyim: Ne aşk ne nefret ne de hayal kırıklığı… Sadece hüzün saklı
hücrelerimde kovuşturmaların bir neticesi belli ki. Tuzaklar çoktan kuruldu ve
kim bilir kaç milyon kez yakalandım, yaralandım, istiflendim tüketilirken tüketmemek
adına. Kolektif bir bilincin sıra dışı isyanı olsa olsa bir o kadar sınırları
zorlayan ve hiçbir kitaba sığmayan. Hayır, hayır bir o kadar özgürüm an
itibariyle. Harcıyorum tüm kelimeleri uçuşurken atın yelesi ve dörtnala. Daha
hızlı, daha hızlı hatta durmaksızın. Coşkulu bir hüzün benimki yaşama bağlayan
ve acısı ta derinden hissettiğim. Binlerce sene evvel doğdum ve kim bilir kaç
yaşındayım. Gölgesindeyim İlahi Gücün görülmez olmanın verdiği o güvence
sayesinde.
Harf öbeği olmaktan
çıktı tüm kelimeler. Biçimlendiriyorum ve sıradanlaştırıyorum sıradan olmamak
adına. Anlatıyorum ve dinliyorum rüzgârın sesini uçuştururken saçlarımı.
Öğretiler
bilinçaltımdan çıkma arzusuyla yakıp yıkıyor ortalığı. Belli ki miadı doldu
artık. Yeni bir ben olmanın eşiğindeyim artık tüketirken eski beni. Ne varsa
muğlâk ve yaralayan yeter ki uzak dursun benden. Ne yeni bir sancı ne de yeni
bir hüzün dalgası ve inisiyatifimde olan ne varsa. Belli ki bir dokunuş bu
uzaklardan dokunan saçlarıma tüm imgelerin ötesinde…