-Mustafa ben denize girmek istiyorum.
 
-Beraber girelim. Alkolün etkisiyle dengeni kaybedebilirsin.
 
Elimi tuttu ve beraber daldık lacivert efsuna. Su buz gibiydi. İçim alev topu, yüreğim, ruhum serseri düşlerde… Allah’ım bu rüyaysa, gerçek nerede? Ayaklarımı hareket ettirip yukarı doğru çıkıyordum, vücudumu her zaman ki gibi yukarı çıkma pozisyonuna alarak. Bu defa başkaydı… Bendim yüzen; ama beni yüzdüren Mustafa’ydı. Bedenim tamamen onun vücuduna yapışıktı.
 
Beraber sudan çıktık; kendimi ona sarılmış olarak buldum. İşin kötü tarafı; ne sarılmayı bırakıp normal bir hareket yapmışım gibi yüzmeye devam edebiliyordum, ne de sarıldığım bedende bu andan sonra ne yapmam gerektiğini biliyordum. Sadece boynum Mustafa’nın boynunda bedenim onun bedeninde; duruyordum. Mustafa yavaş hareketlerle tekneye yaklaştı.
 
-Hadi canım! Yukarı çıkalım… 
 
Suçlu bir çocuk gibi, merdivenin basamaklarına ayak tabanlarımı değdirip, yandaki korumalıkları tuttum. Bir diğer adımı attım, sonra bir diğerini… Tekneye çıktım. Başım dönmüştü. Sanırım rakının etkisiydi bu. Olduğum yere oturdum. Mustafa hemen yanımdaydı. Bana sarıldı, yüzümü avucuyla tutarak kendine çevirdi. Bakıyordu…
 
“Allah’ım gözlerimi açmama yardım et ne olursun açamıyorum nefesim soluğum kesildi öp beni Mustafa öp…”
 
-Şimdi seni kaldıracağım ve beraber kamaraya gideceğiz. Hazır mısın?”
 
-Evet, hazırım! Evet, evet, evet…
 
Beni havluyla kuruladı. Elleri vücudumda dolaşıyordu. Kalbim almış başını gidiyordu. Tenimden alevler yükseliyordu sanki. Sarıldım; buz gibiydi Mustafa’nın bedeni; üşüdüm mü nedir tir tir titremeye başladım. Çenem bir birine vuruyordu. Daha sıkı sarıldı bana ve üzerimize battaniye attı. Nasıl yani? Battaniyenin altında, ben ve Mustafa yarı çıplak bir haldeydik; ısınmak için birbirimize sımsıkı sarılmıştık. Şimdi ne olacaktı bilmiyordum.
 
 –Sen istersen uzan. Ben buralardayım. Bir duble daha içeceğim ay ışığında.
 
-Hayır! Gitme; ya da bende geleyim.
 
Sarıldı bana ve yukarı çıktık. Yumuşak yastıklarda oturduk. Dublesini ağzına yaklaştırdığında, elinden tutup kendi dudaklarıma yaklaştırdım ve bir yudum rakı daha aldım. Anason kokusuyla beraber dudaklarına dokundurdum nefesimi; sonra onun dudaklarına uzattım bardağı. Vücudunu hissetmekten, sesleri dinlemeye terfi etmiştim. Artık kalp atışlarımız birdi. Arzularımız, isteklerimiz de birdi… Aynı ayın ışıkları altında bedenlerimiz de birdi. Yüzümü tuttu iki eliyle; “Ben” dedi… Sonra nasıl olduysa gerisi gelmedi; konuşmasını bekliyordum; ama konuşması gereken dudaklar ve dil dudaklarımdaydı. Ne o konuşabildi, ne de ben… Öpüşmek ne güzel bir şeydi… Bir daha, bir daha öpüşmek…
 
Beni kamaraya yatırdı ve yanıma uzandı. Hiçbir fikrim yoktu olacaklarla ilgili. Her şey de olabilirdi; hazırdım. Kafamı aldı, göğsüne koydu. Kamaranın camını açarak bana ayı gösterdi ve
 
-Artık senden vazgeçmem mümkün değil. Benimle evlenir misin?
 
-Evet! Ama sen benden küçüksün; el âlem ne der?
 
-El alem yok, biz varız ve hayatımız…
 
Artık beraber yürüyecektik bu yolda. İçten bir duanın kabulü gibiydi bu. Bir tesadüften öte, bir kader çizgisiydi onu bana getiren.

8. BÖLÜM SONU
DEVAM EDECEK...
( Ay Güneşe Teslimdi - 8 başlıklı yazı MELEK KIRICI tarafından 31.05.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu